Her ne kadar böyle olmasını istemesek de, hayatta bir noktada doğum günleri kutlamaları neşeli bir dönüm noktasından melankolik bir duruma bürünmeye başlar. Bu kutlamalar, sadece bir yılın daha geçmesini değil; grileşen saçları, belirginleşen mimik çizgilerini, biraz daha yorgun bir bedeni ve toplumda “görünmez” olma endişesini de simgeler. Zamanı artık ne kadar yol kat ettiğimizle değil, ne kadar çabuk geçtiğiyle ölçmeye başlarız.


Şimdi yaşlanma korkusuna daha yakından bakalım. Bu korku tarihsel süreçte nasıl var oldu ve zaman ile nasıl evrildi? Özellikle günümüzde neden daha yoğun hissedildi? Yaşlanma korkusunun altında yatan yaygın nedenler nelerdir? Yaşlanma fikriyle daha sağlıklı bir ilişki kurabilmek için neler yapmalıyız?



Yaşlanmaya tarihsel bir bakış

Yaşlanma korkusu kesinlikle yeni bir duygu değil. Dünya üzerindeki pek çok toplumda gençlik; güç, verimlilik, doğurganlık ve güzellikle özdeşleştirilirken, yaşlılık genellikle bir gerileme dönemi olarak görülmüştür.


Klinik sosyal hizmet uzmanı Ashley Pena: "Edebiyat ve mitolojide bile sonsuz gençlik arayışını konu alan sayısız hikâye görüyoruz. Ancak, bir dönem yaşlı bireylerin bilgeliği ve deneyimiyle onurlandırıldığını da biliyoruz" açıklamasında bulundu.


Bu algıdaki değişimin özellikle 20. yüzyılda sanayileşmenin hız kazanmasıyla başladığı düşünülmektedir. Bu süreçte toplum daha fazla dış görünüşe odaklanmaya başladı. Kişilerin değeri ne bildiğinden çok nasıl göründüğüne dayanmaya başladı. Özellikle güzellik sektöründeki tüketim çılgınlığı da bu durumu pekiştirdi.


Geraskofobi nedir?

Geraskofobi, yaşlanma korkusu anlamına gelir. Fiziksel gerileme, bağımsızlığın kaybı ya da genç görünme baskısı gibi nedenlerden kaynaklanabilir.


Günümüz dünyasında yaşlanmak

Günümüzde, sosyal medyada ya da televizyon ekranlarında sürekli olarak genç ve 'yaşsız' görünen insanlarla (Anne Hathaway, Jennifer Lopez gibi) karşılaşıyoruz. Estetik cerrahilerin, botoksun, dolgunun ve diğer müdahalelerin hem yaygınlaşması hem de ulaşılabilir hâle gelmesi, gençlik yarışına katılmayı adeta bir zorunluluk hâline getiriyor.


Yaşlanma korkusunun kökleri çok derin olsa da, bunu ifade etme şeklimiz zamanla değişti; özellikle de günümüzün dış görünüş odaklı dünyasında. İnsanların genel olarak yalnızca hayatta kalma güdüsünden daha ileri düzeyde, ölüm büyük bir korkusu var. Ölüm konusu tabudur ve yaşlanma da bu kaçınılmaz sona yaklaşmak anlamına gelir.


Yaşlanma yalnızca yaşamın sonuyla değil, aynı zamanda kişinin değerini yitirmesiyle de ilişkilendiriliyor. Pek çok yaşlı birey yaşlandıkça toplumda ‘görünmez’ hâle geldiğini söylüyor. Bu da korkuyu derinleştiriyor. Ayrıca, biyoteknoloji ve “biyo-hackleme” çağında yaşıyoruz. Bu da yaşlanmaya karşı sürekli olarak direnme, daha iyi olma ve fiziksel süreci geciktirme baskısını artırıyor.


Psikolojik açıdan yaşlanma korkusu

Genç kalma baskısı ve her an elimizin altında bulunan 'mükemmel' insan görüntüleri, yaşlanma korkusunu elbette artırıyor. Ancak bu korkuyu besleyen başka psikolojik faktörler de var:


Fiziksel ve zihinsel değişim

Yaşlanma korkusunun temelinde, değişim ve kayıp korkusu yatar. Klinik psikolog Dr. Carrie Ditzel: “Hastalarımda en çok gördüğüm yaşlanma korkusu, öyle bir değişim yaşanması ki artık kendilerini tanıyamayacak hâle gelmeleri. Zihinsel değişim—‘Aklımı mı kaybedeceğim?’—ve fiziksel değişim—‘İstediğim şeyleri yapamayacak mıyım? Kendi başıma yaşayabilecek miyim?’—gibi endişeler çok yaygın” açıklamasında bulundu.


Değersiz ya da görünmez hissedilmek

Fiziksel gerilemeye dair kaygılar anlaşılır olsa da, görünmez ya da önemsiz hissetme korkusu daha derin ve yaygın. Yaşlanma; sadece yaşamı kaybetmek değil, aynı zamanda insanları değerli kılan şeyleri kaybetmek anlamına da gelebiliyor,” diyor. “Topluma katkı sağladıkları dönemleri geride bırakmış olmak ya da yakın çevrelerinde artık önemsenmemek gibi duygular bu korkuyu besliyor.


Bizzat ölüm korkusu

Bütün bu korkuların temelinde ölüm korkusu yer alıyor. Yaşlanmak, ölümlü olduğumuzun en görünür hatırlatıcısı. Ve bu, özellikle ölüm ya da yas hakkında konuşmanın tabu sayıldığı bir kültürde büyük bir rahatsızlık yaratabiliyor. Ayrıca insanlar nasıl öleceklerinden, sevdiklerine yük olmadan ve onurlu bir şekilde veda edip edemeyeceklerinden de endişe duyabiliyorlar.


Kaçırılmış fırsatlar için yas tutmak

Gençken bize zamanın ileride daha hızlı geçeceği söylenir ve bu gerçekten doğrudur. Zaman avuçlarımızın içinden kayıp gidiyormuş gibi hissettirebilir. Elde edemediğimiz hedefler ya da ulaşamadığımız hayaller için üzüntü duyabiliriz. İronik olan şu ki, çoğumuz en güçlü benlik duygumuzu ve duygusal dengemizi yaş aldıkça kazanıyoruz. Ama bu hikâyeyi nadiren görürüz.


Nasıl başa çıkabiliriz?

Yaşlanma korkusu normaldir. Ancak bu korkuya takılıp kalmak, hayat kalitemizi olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle bakış açımızı biraz olsun değiştirmek; yaşlanma süreciyle ve nihai sonumuzla daha barışık yaşamamıza yardımcı olabilir. İşte bunun için bazı öneriler:


İlişkilerinizi güçlendirin

Bir eşle, dostla, kardeşle ya da düzenli iletişimde olduğunuz kişilerle bağ kurun. Yaşlılıkta yalnızlık korkusunu azaltmanın yolu, bugünden güçlü ilişkiler kurmaktan geçer. Araştırmalarına göre, duygusal destek mental sağlığımız açısından hayati öneme sahiptir.


Tükettiğiniz içeriği gözden geçirin

Sosyal medyada karşılaştığınız içerikler sizi dış görünüşünüz ya da yaşınız hakkında endişelendiriyorsa, ne izlediğinizi ve takip ettiğinizi değiştirme gücünüz var. Yaşlanmayı kutlayan, bu süreci kabullenen hesaplar ve topluluklar takip edin.


Bütünsel sağlığınıza öncelik verin

Bilim, yaşlandıkça daha kaliteli yaşamamıza imkân tanıyan pek çok bilgi sunuyor. Örneğin; kas kütlesi yaşlı bireylerde uzun yaşamın önemli bir göstergesidir. Ayrıca fiziksel egzersizin bilişsel fonksiyonlar üzerinde olumlu etkileri olduğu da biliniyor. Sağlıklı alışkanlıklar edinmek, yaş aldıkça hem bedeninizi hem de zihninizi korumanıza yardımcı olur.


Öğrenmeye devam edin ve hayatınıza anlam katın

Zamanın yaş aldıkça hızla akmasının bir nedeni de rutine saplanmaktır. Hayatınıza yeni öğrenmeler ve deneyimler eklemek zamanı yavaşlatır ve daha doyumlu hissetmenizi sağlar. Bu bir ilişkiyi derinleştirmek, yeni bir şey öğrenmek ya da topluma katkı sağlamak olabilir. Her yaşta amaç ve bağ kurmak çok değerlidir.


Yaşlanmayı kabullenin

Kulağa kolay gelse de uygulaması zordur. Ancak, iyi yaş almak aslında huzurla yaş almaktır. Toplumda üstlendiğiniz rollerin değişimini, hayat temposunun yavaşlamasını kabul ederseniz ve etrafınızda sizi seven insanlar varsa, bu dış görünüşten çok daha değerli bir ‘zarafetle yaş alma’ halidir.


Sonuç olarak yaşlanma korkusuyla başa çıkmak, bu korkunun varlığını kabul etmekle başlar. Ancak onun hayatınızı yönetmesine gerek yok. Anlamlı ilişkiler kurarak, sizi destekleyen içeriklerle çevrelenerek ve zihinsel-fiziksel sağlığınıza öncelik vererek; korkudan huzura doğru bir bakış açısı geliştirmek mümkündür.



Kaynak: Wendy Rose Gould. "Why Are We So Afraid of Aging?": Şuradan alındı: https://www.verywellmind.com/why-are-we-so-afraid-of-aging-11745668. (02.06.2025).




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.