Otel rezervasyonu yok, klimalı odalar, animasyonlu çocuk faaliyetleri ve geceleri de... Bence bu şekilde nesneleştirilmiş tatiller, yaşamları programlayıp, deneyimleri sınırlıyor. Her yıl ailece çıktığımız tamamı çadırda geçen, kendin pişir kendin ye modunda; ülkeleri kent kent, köy köy, sokak sokak gezip, havasını kokladığımız maceralı geziler yapıyoruz. Anı yaşayarak, çözümler üreterek, kişisel sonuçlara vararak tecrübe ettiğimiz bu gezilerin müptelasıyım. İki çocukla birlikte bu yıl 9'uncu kez gittim, yine giderim.

Çizmenin burnu Reggio di Calabria'ya 60 km uzaklıktaki Scilla'daki kilise meydanı

Land Rover Adventure Türkiye olarak, her yıl olduğu gibi bu yıl da çoluk-çocuk, genç-yaşlı, 35 kişi; sıra sıra dizili Defender cip konvoyu şeklinde ülkeleri köşe bucak gezmelerimizin 9'uncusunu gerçekleştirdik. Ailece çıktığımız bu gezide bize bu yıl 6 Defender araç eşlik etti. Bu yıl Yunanistan, İtalya, Sicilya ve Tunus rotası yaptık. 20 gün sürdü. Darbeden altı gün sonra, 21 Temmuz'da İstanbul'a döndük. Deniz yolları hariç yaklaşık 5 bin kilometre yaptık.


Şimdiye kadar doğuda Gürcistan, Azerbaycan, İran, batıda ise Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Kosava, Bosna-Hersek, ve Karadağ'ın altını üstüne getirdik. Şehir şehir, köy köy, sokak sokak, havasını koklayıp, suyunu içerek, toprağına kumuna kamp atıp, marketinden pazarından alışveriş yaparak gezdik. Her yıl okullar kapanır kapanmaz programladığımız bu gezilerimiz, bizim için maceralı yolculuklar demek. Kimimiz için kendi iç dünyasına, kimimiz için farklı coğrafyalara...




Günler süren gezilerimizde aracımız, evimizin küçük bir modeli gibi. Gezimizin 8'inci günü, Palermo'ya 20 km kala ailece poz verdik


Hayaldi, gerçek oldu!

Sakin ve huzur dolu Yunanistan, dinamik kıpır kıpır İtalya ve Sicilya, oryantal Afrika ülkesi Tunus, hepimizi mest etti. Delphi Tapınağı'nın dingin sessizliğinde kuş sesleri dinledik. Eski bir yanardağ olan, kraterine yakın bölgelerde artık sarı sarı çiçeklerin açtığı Vezüv Dağı eteklerindeki kül kokulu Pompei'nin taşlaşmış heykelleriyle irkildik, Napoli'nin güzelim yeşil panjurlu apartmanlarının bulunduğu taş döşeli yollarında konvoyumuzla, İtalyanları kendimize gıpta ettirdik. Polermo'nun “Dört Mevsim” meydanında kendimizden geçtik. Dahası; Tunus'ta kıyısından çöle daldık; serap gördük, çöl fırtınasına kapıldık, gece çölde kamp attık. Deniz otobüsünde lodosa yakalanmaktan ürken Türkler olarak, çöldeki rüzgar bize denizde de eşlik etti. Palermo üzeri Salerno'ya kadar 30 saatlik deniz yolculuğunda yakalandığımız 60 km şiddetinde 5-6'lık bir fırtına canımıza okudu. Öğrendik ki; çöldeki rüzgar, denizde de peşini bırakmazmış.


Bu yıl özelikle Tunus ve Afrika, hepimiz için büyük bir hayaldi, gerçek oldu! Çünkü Land Rover Adventure Türkiye ekibi olarak ilk kez Asya ve Avrupa kıtalarının yanı sıra üçüncü bir kıtaya, Afrika'ya ayak bastık. Bu yılki rotamızın ülkeleri olan Yunanistan, bizim için 1'inci adımdı, İtalya ve Sicilya 2'nci adım, Tunus ise 3'üncü adım. Ama hayallerin tabii ki sonu yok. Gelecek rotalarda Yunanistan'da Atina'yı, İtalya'da Roma ve Venedik'i, Afrika'da Fas ve Cezayir'i de hayal ediyorum. Diğerlerini yazmıyorum.



Gezinin 4'üncü, geçen Ramazan Bayramı'nın ise ilk günü. Kavala yakınlarında Yunanistan'ın Orta Makedonya bölgesindeki Vergina'da, önce bayramlaştık sonra kahvaltı için hazırlıklara başladık



Yumuşak yatağı unutmak

Şimdi Afrika, çöl deyince, akla sıcak geliyor ama biz bu gezmelerimizi klimasız, tamamen çadır konaklamalı yapıyoruz. Olur mu demeyin, oluyor. Ben yaklaşık 10 yıldır ailemle böyle bir tatil yapıyorum, her yaz. Hem de en az 15 gün. Bu yıl 20 gün yaptık. Sıkıntıları yok mu, var tabii... İtiraf edeyim, 15 günden sonra biraz zor oluyor. Binlerce kilometre uzaktaysa insan, bir an önce kentine; evine dönmek istiyor. Ne bileyim; mutfağında yemek yapmayı, masanda yemek yemeyi, rahat bir duşu veya yatağını özlüyorsun mesela... İlk iki günden sonra; mat üzerinde yatmaktan, sanki hiç yumuşak yatakta yatmamış gibi geliyor insana. Unutuluyor resmen... Ya da eve varınca bazen bir hafta yatağında yatamıyor, yerlere uzanıyorsun ama olsun, yine de evde olmak güzel bir şey... Bir de yeni bir şeyler görmek istemiyorsun bir süre. Yani insanın gözleri yeni coğrafyalar, yeni kentler, yeni yüzler görüp, beyni artık bunları kaydetmek istemiyor. Ben o yüzden özellikle gezinin sonlarına doğru yorulan beynim iyi kaydedemez diye, fotoğraf makinemin deklanşörüne çok sık basıyorum. Defterime kaydettiğim düşüncelerimi daha detaylı yazıyorum.




Gece deniz kenarında kamp atınca sabah denizi görmek, hepimize iyi geliyor. Özellikle çocuklara...



Bu yıl, başka türlü bir zorluk da yaşadık. 20 günlük gezimizin 14'üncü günü akşamı öğrendik ki; tanklar yürümüş, bombalar patlamış, ülkede darbe olmuş, OHAL ilan edilmiş. Aramızda devlet memuru arkadaşlarımız vardı, görev başına çağrıldılar. Memleketten uzakta, memlekete bir haller olunca, insan garip oluyormuş, hiç olmadığı kadar hem de... Yaşamayan bilmez. Bu da başka bir yazının konusu.


Yoksa; yemek, kıyafet, tuvalet, banyo, güneş, toz, çamur, böcek, sinek, bunların hiç biri sorun değil. Çok şükür sağlıklıyız da. Tatlı yorgunluklar, güzel keşiflerle tamamladığımız bu geziler, hepimiz için çok kıymetli tecrübeler barındırıyor. Özellikle çocuklarım için 15-20 günlüğüne de olsa kurgusuz bir yaşam dilimi sunmak ve bu anları birlikte geçirmenin benim için tarifi yok.




Yunanistan'da Delphi yakınları


Yaşamı yeniden modelliyoruz

Bu maceralı geziler, bize hayatı yeniden kurgulamamıza sebep oluyor bir anlamda... Evimizin minik bir benzerini modelliyoruz. Sanki evcilik oyunu... Defender markalı aracımız üzerindeki araç çadırı, 15 gün boyunca bizim yatak odamız oluyor. Aracın önü, yani şoför mahalli ve benim oturduğum co-pilot koltuğu da sanki oturma odamız... Arada çocukların oturduğu bölüm ise sanki çocuk odası... Aracın arkası da mutfak-kiler-depo karışımı bir yer oluyor. Mutfak malzemeleri, yiyecek, içecek ve giyecek deposu. Bagajdaki su depolarımızı her fırsatta dolduruyoruz ki, duş için her an suyumuz olsun. Hem de sıcak... Güneş altında ısınan depodaki su, gece buz gibi denize girip-çıktıktan sonra sıcacık duş imkanı sağlıyor. Çadırın merdiven altındaki kapalı brandalı bölge ise seyyar tuvalet için en uygun yer.





-



Bu kıyılarda deniz bitmiyor.Aracımız sola viraj yapıp, sağa yönelince yeni bir koyla ve daha engin bir denizle karşılaşıyorsunuz. Tam bitti gibi oluyor, ama deniz hiç bitmiyor.




Bu güçlü arazi aracı, sanki bir karavan gibi bize 15 gün boyunca konaklama imkanı sunuyor. Rezervasyon yok, güzergah belli ama kesin bir rota yok. Nerede sabah, orada akşam... Kaybola kaybola yol alıyoruz. Müthiş bir özgürlük... Bir toprağa bağlı olmadan, 4 teker üzerinde, sanki evimizin oturma odasında, ekran başında gibiymişsin gibi rahat, ama her şey canlı... Motosiklet ve bisikletle yolculuk edenler ise, ekrana benzetilebilecek araç penceresinden yolu izlemediklerini söyleyip, özgürlük duygularını pekiştirirler. Sakıncası yok, bu görüntüyü biz kafamıza çok takmıyoruz... Ayrıca sıcağa da takılmıyoruz. Hava ne kadar sıcak olursa olsun klimayı özellikle çalıştırmayız, sonuna kadar açık pencerelerden içeri dolan harika bir esintiyi tercih ederiz. Otobanlarda daha hızlı gitsek de alternatif yollarda genellikle 60-100 km arası hızla, sakin sakin ilerlerken sanki bisikletle yol alıyormuşçasına keyif alıyor insan. Ama bir bisikletçi gibi bacak kaslarımız gerilmeden, tonlarca yükümüzü aracımızın motoruna yıkarak, yavaş yavaş ilerliyoruz. Hele bir de yağmur yağmışsa... Toprağın ıslak kokusuna; çınar, zeytin, incir ağaçları ve üzüm bağlarındaki asma yapraklarının kokusu ile dağ kekiğinin keskin kokuları karışıyor. Baharatlı enfes bir koku...




İtalya/Palermo



Doğayı, coğrafyayı kokluyoruz

Tabii ki her ülke böyle kokmaz. Tunus'taki Sidi Bau Said'in yasemin çiceği kokusu, İtalya'daki Napoli'nin manolya kokan meydanları, Palermo'nun ise sidik kokulu sokakları... Önceki gezilerden Tebriz'in, Sofya'nın, Bakü'nün kokularını da anlatabilirim, ama bunları başka yazıya bırakalım. Her yeni şehre ilk vardığınızda; şehri bir uçtan uca, aracınızla sokak sokak turlayınca; o şehri koklamış olursunuz. Tabii ki aracınızda klima yoksa ve camlarınız sonuna kadar açıksa... Bir de bizim gibi Yunanistan'da, İoannina'daki gölün kenarında, yağmura rağmen mola verip ulu çınarların altındaki kafeteryalardan birine oturursanız; ıslak çınar yaprağı kokusu, içtiğiniz kahvenin kokusuna eşlik eder.


Şu sözünün ettiğim baharat kokusunu ise Yunanistan'da; Selanik'in 88 km yakınlarında alırsınız ancak... Aradaki Ege Denizi'ni aşıp Türkiye kıyılarına bakarsanız, Ayvalık'a denk düştüğünü görürsünüz. Delphi'ye 17 km kala; berrak denizin dibini göre göre virajlardan kıvrıla kıvrıla ilerlerken, radyo açarsanız kulağınıza tatlı Yunan nağmeleri gelir. Bu arada aracınızın açık camından zaman zaman yol kenarındaki zakkum kokularını alırsınız. Ara ara ise çam ağaçlarının kokusu, okaliptüslerin karabiberli kokusuyla karışır. Zeytinin buruk konusu ise harikadır.




Sicilya/Tindari



Orta Yunanistan'daki Lamia'dan aşağı kıyılara doğru ilerliyoruz, İtea'ya doğru yol alırken nefis koylar görüyoruz, mis gibi hava eşliğinde. Sürpriz koylar, yağ gibi virajlı yollar... Her viraj bir koy, her koy bir yerleşim yeri demek buralarda... Cır cır böcekleri ötüyor, aracımızın motor sesini bastırarak... Cırrrr cırrr! Ya da... Sırrrrr! Sırrrr! Diye diye, dört bir yandan açık camlardan bize kendilerini duyuruyor. Hava sıcak. Kaç derece bilmiyorum ama dert değil; aracımızın içinde biz püfür püfür ilerliyoruz. Sağımız koylar ve deniz, solumuz dağlar... Araç güneşliğime; yoldan topladığım lavanta ve kekikleri iliştirdim, biraz önce de incir yapraklarını... Lavanta evimdeki ferahlığı, kekik mutfağımı, incir kokusu ise çocukluğumu götürüyor benimle birlikte, gittiğim yerlere...





Yazı ve fotoğraflar: Hayriye Mengüç


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.