St. Petersburg, Sankt Petersburg, Petrograd veya Leningrad... Rusya'nın en büyük ikinci kenti, eski başkenti. İsim değişiklikleri Rus siyasetinin eseri elbette. Kent sanatın, kültürün, mimarinin ve medeniyetin eşsiz adresi. Dünyanın en güzel, en gezilesi şehirlerinden biri.





"Petersburg ve siyaset" deyince, hemen akla Rus tarihinin en önemli isimlerinden Çar Petro geliyor. Bizonu "Deli Petro" diye tanıyoruz ama bu kenti gezin de hâlâ "Deli" deyin! Zaten dünya "Büyük Petro" olarak tanıyor...


Bataklıktan rüya kente


Henüz 10 yaşındayken tahta çıkan Petro, St. Petersburg'un kurucusu. Avrupa turuna çıkıp tersaneleri ve müzeleri dolaşmış. Döneminin çok önemli sanat ve bilim koleksiyonlarını ülkesine taşımakla kalmamış, güneşin sayılı günde parladığı bataklık üzerinde, 42 adacıktan oluşan bu kenti kurmuş; 1700'lerin başlarında... Petro'nun asıl derdiyse donanma sevdası... Sonuçta, on binlerce Rus köylüsü ve İsveçli savaş esirinin canı pahasına, bir "rüya kent" inşa edilmiş. Kente Aziz Peter'e ithafla "St.Petersburg" ismi verilse de, 1914'te Petrograd, 1924'te Leningrad adını aldı. St. Petersburg ismine dönüşse Gorbaçov'un Peresteroyka dalgası ve 1991'deki referandumla oldu.





Kentte sizi muhteşem bir mimari bekliyor. Tadını çıkarmanın yoluysa, adaların buram buram tarih kokan sokaklarında ve Neva Nehri kıyısında bol bol yürümek. Bunun için ideal dönem, haziran. Malumo dönemde beyaz geceler var. Hem hava yumuşak hem de birkaç saat dışında hiç kararmıyor. Ocak ve şubat aylarıysa en kısa gün ışığı dönemi. Sabah 10.30'da aydınlanmaya başlayan gökyüzü 18.30'a kadar yolunuzu aydınlatıyor. Ama kış döneminde karanlıktan çok soğuktan korkmak lazım! Gündüz sıcaklığı eksi 10-15 derecelerde seyrediyor. Ayaz geceleriyse ne siz sorun ne ben söyleyeyim! Gözlerden giren rüzgârla bile vücut titriyor. Buzu kırıp balık tutanlar olsa da, donan Neva Nehri üzerinde yürümek cesaret istiyor...





Mutlaka Görülmeli


Kışlık Saray ve Hermitaj Müzesi: Dünyanın en büyük sanat koleksiyonu burada. Büyük Yekaterina 1764-1774 arası Batı Avrupa'nın en önemli sanat eserlerini toplamış. 2 bin 500'den fazla resim, 10 bin değerli taş, sayısız çizim, porselen ve gümüş parça... Matisse de orada Gauguinde Rembrandt da... Saray koridorlarını dolaşırken bir yanda Çar'ın tahtını, diğer tarafta Michelangelo'nun Lavta Çalan Genç Adam'ını görmek mümkün. 400 odanın tamamını gezebilmek için bir haftayı müzede geçirmek gerek!


Dökülen Kan Kilisesi: Kentin tanıtım fotoğraflarına en çok yansıyan kilise. Çar II. Aleksandr'ın 1 Mart 1881'de suikasta kurban gittiği yerde inşa edilmiş.


Rus Müzesi: İtalyan Mimar Carlo Rossi'nin en önemli neo-klasik tasarımlarından biri. Dolaşırken, tıpkı Hermitaj'da olduğu gibi bir gözünüz sergiye diğeri içinde bulunduğunuz yapıya kayıyor. Konukları 10. yüzyıl öncesinin Rus sanatından alıyor, Ayvazovski'lerden geçip 20. yüzyılın soyut eserlerine, Kandinski'ye götürüyor...


Kunstkammer: Büyük Petro yine yapmış yapacağını! 1697'de çıktığı Hollanda seyahatinden dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz bir koleksiyonla dönmüş. Anatomi uzmanı FrederikRuysch'un özel bir sıvı içinde kavanozlara yerleştirdiği cenin, kalp, ciğer, kafatası kesitleri, bebek yunus balığı gibi parçalar, müzenin ziyaretçilerine küçük dillerini yutturuyor!


Zooloji Müzesi: 1826'da kurulduğuna inanmak zor. 1.5 milyondan fazla canlı türü sergileniyor. Sibirya buzullarında bulunmuş mamut cesetleri, 30 metrelik balinanın iskeleti, dünya üzerindene kadar ayı, kurt ve kuş türü varsa tamamının tahnitlenmiş bedenleri adeta canlı gibi.


Mariyinski Sahnesi: Opera – bale izlemedend önmek olmaz. 5 katlı salon her akşam hınca hınç dolu. Biraz paraya kıyıp locada izlerseniz, kendinizi ünlü filmlerde gibi hissedebilirsiniz.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.