Anadolu Hisarı’ndayız, derinden bir motor sesi duyuluyor. Sonunda geldi... Bülent Şakrak, “Sizin için kamyon şoförü kıyafetlerimi giydim” dedi klasik Chevrolet Sliverado’sundan inip bize doğru yürürken. Arabayı gören dönüp bir daha bakıyor. İçindekinin Şakrak olduğunu gören gülümsüyor. Gerçi onu ünlü yolculuk arkadaşlarıyla daha çok görürsünüz zira Allianz Motto Müzik’te bir program yapıyor. Daha yeni sayılır ama hiç fena gitmiyor. Arabasına konuk alıyor, gideceği yere kadar götürürken sohbet ediyor. Biz de bu vesileyle Bülent Şakrak’la sohbet ettik ancak arabayı bir kenara bırakıp eski usul, çay eşliğinde devam ettik.


Böyle bir program fikri nereden çıktı?

Aslında bir arabacı kimliğim var. Timur Abi (Akkurt) onun böyle bir fikri vardı sağ olsun. “İnsanlarla arabada sohbet etsek, gerçekten bir yerden alıp istedikleri yere bıraksak” derken arabam oldu. Hanımımın bana 40 yaş hediyesi. Eğlenelim derken bunlar oldu.


Zaten eğleniyorsunuz.

Hem de çok.


Her şey birdenbire mi oldu yani?

Hop diye oldu. Genel olarak hayatım böyle, hop diye bir şeyler olur hep. 1.5 yıldır buna hazırlanıyoruz desem yalan olur. Ama ortada oturmuş bir kanal var. Ne yaptığını çok iyi bilen insanlara, ben de oraya dahil oldum. Söylemekten çekinmiyorum, hazıra kondum. Çok güvende bir işe girdim.


Neden ‘Art Niyet’ adını seçtiniz?

Çünkü niyet sanat. Hasbelkader sanatçı olmaya çalışan insanlarız ve sanatçıları ağırlamak gibi kaygılarımız var. Ama bunu da yaparken art niyetli olmadığımız kesin. Ancak ne kadar sanata değiyoruz, o izleyicilerin takdiri.


Bu arabayı çok mu istiyordunuz ki Ceyda Hanım size aldı?

Klasik arabalara özel bir ilgim var. Bu Erkan Can’dan bulaşmış bir hastalık, onun yüzünden oldu hepsi. Konservatuvarda üst dönemim Erkan Abi. Bu ilk arabam değil ama evlendikten sonra ara vermiştim. Daha düzenli bir hayat adına. Arabalar yok, sanayide vakit geçirmek nereye kadar? Hayatımın ciddi bir dönemini sanayide geçirdim. Göztepe-Kartal sanayisinde. Herkes galadaydı, biz motor yağı içiyorduk! Ceyda da bunu biliyor. Evde de küçük bir model araba koleksiyonum var. Bu araba, çok sevdiğim bir abimindi, satmaya karar verdi. Ceyda da duymuş ve almış.

Hediyeyi görünce ne hissettiniz?

Mutlu bir hüzün...



Araçta, yolculuk esnasında sohbet aslında yurtdışında yapılıyor, yeni bir versiyon değil. Fakat sizinki biraz yerelleşmiş gibi...

Arabaya bindiğim zaman Bülent’im. Şimdi seninle o arabaya binsek aynı sohbeti yaparız, seni tanımaya çalışırım. Tanıdıklarımla da bildiklerim üzerinden ilerliyorum. Dolayısıyla samimi ve sıcak oluyor. Arkadaşlarım, eşim, dostum gelenler. Ayrıca bu programa başlayana kadar izlememiştim yurtdışı versiyonlarını. Başladıktan sonra birçoğunu izledim.


Soru hazırlamıyor musunuz?

Yatmadan önce düşünüyorum. Tam hazırlıkla da olmaz çünkü benim saçmalamam da güzel oluyor. Birçoğunu özel hayatımdan tanıyorum zaten. Çok şükür ki çok insan biriktirmişiz, “Biz ne zaman geliyoruz?” diye ararlar. Aynısını sete giderken de yapıyorum; gece aklımdan geçiriyorum, sabah hazır uyanıyorum.


Kendinizi saçmalarken yakaladığınız oluyor mu?

Olmaz olur mu? Ben genel olarak hayatın içinde çok saçma biriyim zaten. Saçmalamadan eğlenilir mi?


Konuk listeniz var mı?

Yok ama çoğu belli. Karımın ya da benim doğum günümde kimlerle berabersek onlar programa da geliyor. Bir sezonu böylece tamamlayabiliyoruz. Fena bir arkadaş çevrem yok.





‘Çok yakıyor ama canı sağ olsun’


Araba kullanırken nasıl bir rutininiz var?

Müzik dinlerim. En çok da Neşet Ertaş dinliyorum. Neşet Ertaş’la ilgili her şey var. Birçok şey dinliyorum. Rap yapan acayip çocuklar var, onlara sardım şu sıra. Türkü menşeili biriyim. Gemlik’te büyüdüm, etrafımda hep türkü dinleniyordu. Hiç çalamadım ama hep bağlama çalan bir tanıdığım oldu.


Yolculuklar ne kadar sürüyor?

Değişiyor. Sohbetin gidişatına bağlı. Demet (Evgar), Okan (Yalabık), Engin (Hepileri) ve ben olduğumuz programda hepsini sırayla aldım. Aşırı geyik yaptık. Yol 3 saat sürdü ama biz 45 dakikasını falan koyduk. Bazen duruyoruz, malumunuz araba eski. Çok şükür itmek gerekmiyor. Erkan (Kolçak Köstendil) ile çektiğimiz videonun 50 dakikası yandı mesela. Mikrofonun bağlı olduğu kamera çekmemiş. O 50 dakikayı bir daha 20 dakikada çektik...


Yorumları okuyordum da en çok okuduğum şuydu: “Abi araba çok yakıyor mu?”

Yakıyor. 8 silindir, yakıyor. Ama canı sağ olsun.


Burada Ceyda Hanım da olsa, uzun saatler konuşsak da o gün çektiğiniz program kadar samimi olamaz. Aranızdaki her his izleyene geçiyordu. Bu bir çeşit şeffaflık ve herkes de bu kadar şeffaf olmak istemez. Siz nasıl buna karar verdiniz?

Kendinden ve yaşadığın şeyden eminsen olur. Karıma “Böyle bir şey hayal ediyordum, ne dersin?” dedim. O da “Sen deli misin?” dedi. Konu kapandı ve olanlar oldu. Her insan gibi biz de kendimizi korumaya, dikkatli olmaya çalışıyoruz. Ama onun dışındaki her şey doğal. O program bizim, ne kadar benimse o kadar da karımın. Zaten orada da neyi ne kadar yapacağımıza biz karar verdik. O yüzden şıktı...


‘Tiyatro olması gerekeni yaşıyor’


Sizi görünce aklıma 39 Basamak’taki son sahne geliyor.

Kadın olmama herkes bir takıldı.


Takılmak değil de komik. Neyse, dostlarınızla aynı sahnedesiniz. Birlikte sahne almak nasıl? Turneler sırasında neler oluyor?

Ukalalık gibi algılamayın ama... 98 konservatuvar girişliyim. Birimiz bir üst ya da alt sınıf. O zamandan bu zamana hep bir aradayız. Rahmetli babamı da beraber gömdük, düğünümü de beraber yaptık. Turnede de evde nasıl geçiyorsa aynı geçiyor. Ama şunun konforunu söyleyebilirim; yine şanslı kullardan olmaktan herhalde, 40 yaşında gözünün ferinden ne dediğini anladığın insanlarla aynı işi beraber yapabiliyor olmak çok büyük bir lüks. Acayip zenginim bu anlamda...


Oyunun biletleri çok hızlı tükeniyor. Tiyatroya ilgi gittikçe arttı. Sizin yorumunuz nedir bu konuda?

Daha da iyi olacak. Bazen de haklı olmakla beraber yer yer meseleyi arabesk hale getirdiler. “Tiyatrodan para kazanılmıyor”, “Allah’ım tiyatrocular ne zor durumda” gibi kalıplaşan algılar var. Bazıları bunu gerçekten de yaşadı. Ancak nitelikli şeylerle karşılaşınca insanlar her zaman hakkını veriyor, verdi de... İyiyi götürüp koyarsanız seyircinin önüne, hepsi gider. Meseleyi duygusal bir yere götürmeye çalışmıyorum ama Barış Manço’ların, Münir Özkul’ların cenazelerinin nasıl kalktığını görüyorsunuz. Şimdi tiyatro olması gerekeni yaşıyor. Bir sürü yerde küçük tiyatrolar kurulmaya başlandı. Tiyatrocular durmuyor, bunun da bir karşılığı var.


Biraz oyun yazarlığı kıtlığı var.

Orası da gelişiyor. Dünyada böyle... Tamam evet, deniz derya metinler önümüze gelmiyor belki ama bunu deneyen yetenekli bir tayfa geliyor şu anda.


‘Her Türk mangal kömürüyle doğar’

Bir diğer yandan da Dudullu Postası başlıyor. O nasıl gidiyor?

Çok iyi. Acayip absürt bir hikâye. 5-6 yıldır erteleniyordu. Kadro çok iyi... Çoğunluk da bizim okuldan. Yine okul kantininde gibiyiz. Bozhane’de çekiyoruz. Eh yönetmen Onur Ünlü, kafa adam. Yakında başlayacak ve iyi olacak. Kıyak bir iş oldu.


Bu ara projeleriniz hep dijital platformlarda.

Doğru. Bütün iş teklifleri dijitalden geliyor. Burada işler daha hızlı, kolay ve özgür dönüyor. Art Niyet’i de çok özgür ve rahat yapıyoruz. RTÜK var, eksik olmasınlar eyvallah ama bu programı televizyonda yapıyor olsaydık bu kadar rahat olmazdık. Dizi çekiyorlar 150 dakika, oyuncuların ciğerlerini söküyorlar. ABD’de bebeğimiz olduğu zaman ben bunun duasını ettim, Ceyda’ya da söyledim, “Biz kupon işler yapsak. Nette bir şeyler yapsak” dedim. Çocuğumuza vakit ayırmak istiyorum... Döndük, hepsi oldu.


Maşallah Bülent Bey, nazar değdireceksiniz!

Biliyor musun, biz bunu Demet’le (Evgar) konuştuk. Bir şey çok istersen, doğru ve netsen Allah kesin veriyor. İstemeyi bileceksin. İyi isteyince iyi oluyor, cilveli istememek lazım.


‘Yemek yapmak çok havalı’

Sizin bir yemek programı yapmanızı isterdim. Gezerek, sohbet ederek. İster miydiniz böyle bir şey?

İsterim hatta çok isterim. Arda Türkmen’in programına konuk oldum. Bayılıyorum ona, konuğum da olacak. Çok güzel iş yapıyor. Yemek yapmak çok havalı bir şey. Bir yemek programı gelse kesin yapamam ama yapmak için elimden geleni yaparım. Bence o daha komik olur.


Evde de yapamadığınız oluyor mu?

Olmaz olur mu? Evde yapamayacağım kadar iddialı şeylere girmiyorum. Mangal çocuğuyuz sonuçta. Her Türk mangal kömürüyle doğar, bizde de mesele öyle ilerliyor.


Baba olmak sizi nasıl birine dönüştürdü?

Babam rahmetli oldu, onu çok severdim, sevmeye de devam ediyorum. Dilerim, benim çocuklarım da benim için aynı şeyleri hissetsin. Baba olduğumdan beri arabayı daha dikkatli kullanıyorum artık. Eskiden de dikkatsiz değildim ama daha özenliyim. Eskiden gecenin ortasında beni kimse uyandıramazdı ama artık uyanıyorum. Cilveli cümleler kuramayacağım.


Genelde insanlar daha şefkatli olduklarını söyler ama sizin katı yanınızı pek bilmiyoruz.

Yok ya, katı bir yanım vardır herhalde benim de. İnsanım çünkü... Öfkelendiğim oluyor. (Menajerine bakıp...) Olmuyor mu? Ben neymişim yahu. Eh genel olarak eğlenmekten yanayım. Öleceğiz. Tüm olay bu. Benim kahramanım babamdı ve öldü. Demek ki herkes ölecek. Allah uzun ömür versin, annem daha önce vefat eder sanıyordum ama babam attı golü... Bir arkadaşım bana “Yaşadığımız hayat ceketimiz, asıp gidiyoruz” demişti, ben de öyle düşünüyorum.


Röportaj: Ece Ulusum

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.