Çocuk konusundaki yazılarım genelde bedensel ve psikolojik sağlık, gelişim, doğal reçeteler gibi konuları kapsıyor; okuyanlar bilir. Neyi merak ediyorsam; o dönem nasıl bir süreçten geçiyorsam onları yazıyorum enine boyuna… Lâkin bu sefer başka… Bu sefer ünlü bir anneyle röportaja gittim. Göz önünde bir yaşam sürünce ne yediğin, kiminle ilişkide olduğun, evlendiğin, boşandığın, ne giydiğin konuşulur ya bizim ülkede! Peki bunları bir kenara bırakıp sadece nasıl bir anne olduğunu, çocukluğuyla olan ilişkisini merak etmez miyiz? Ben ettim. Prima’nın bir etkinliği vesile oldu; orada moderatörlük yapan Ceyda Düvenci’yle konuştuk. Röportajı yapan kişi ünlüler gündeminden bihaber olunca çok yalın bir annelik sohbeti çıktı ortaya…


Ceyda Düvenci 37 yaşında, çok yoğun bir çalışma temposunun içinde, yakında 3 yaşına girecek kızı Melisa ile kendine yarattığı dünyada mutlu… Bir de nasıl güzel bir kadın! Ekrandaki görüntüsü ışıltısını yansıtmakta yeterli değil; söyleyeyim.


Nasıl geçiyor Melisa’nın günleri?

Günleri bol fizik tedaviyle geçiyor. Onun beş yaşına kadar sürecek bir sağlık mücadelesi var. Haftada iki kez anaokuluna gidiyor. Cumartesilerimiz eğlence günü. Öğle uykusu uyumuyor. Geziyoruz. Pazar günleri de aynı şeyi babasıyla yaşıyor. Hafta sonu serbest ama hafta içi, Gül ablasıyla beraber çalışıyorlar bol bol.


Merak ediyorum; anne olmak daha iyi bir insan yaptı mı seni?

Hayır, daha iyi bir insan yapmadı. Kötü insan yaptı manasında değil. Ama fazla hassaslaştım. Gözlemim ve gördüğüm şeylere tavrım değişti. Zaten insanların ne dediğine göre yaşayan bir insan değildim şimdi toptan kayboldu. Önceliğim tamamen Melisa oldu. Ama bir o kadar da ben oldum. Daha hâkimim hayatıma ve hayatımla ilgili konulara. Ben ve kızımla ilgili yazılan çizilen hiçbir şey umurumda değil. Bizim bir dünyamız var güvenli ve başbaşa.


“Melisa için uzun yaşamalıyım”

“Önceliğim hem Melisa hem de ben oldum” derken?

Melisa’dan sonra kendime duyduğum özen değişti. Kendimi birçok konuda üzülmemeyi öğrendim. Çok daha uzun yaşamalıyım mantığı yerleşti. Ben Melisa ‘İmdat’ dediğinde yanında olabilmek için uzun yaşamalıyım. Hayatımı ona adamıyorum ama onun için daha bilinçli ve sağlıklı bir hayat yaşıyorum. Melisa yirmi yaşına geldiğinde, anne dediğinde, buradayım diyebilmek için. Saçımı süpürge ettim gibi bir durum da yok. O yüzden tatile gitmek istediğimde ya da nefes almak istediğimde onu babasına bırakabiliyorum.


İnsan çocuk sahibi olduğunda, kendi anne ve babasıyla yaşamış olduğu şeylerle yüzleşiyor çoğunlukla. Bu açıdan bakınca neler görüyorsun?

Çok büyük ve ömür boyu bitmeyecek bir muhasebe. Ben kendimi kızıma adamıyorum. Zevklerimi ve isteklerimi kısıtlamıyorum. Ona kendimce doğru zamanları yaratıyorum. İhtiyacı olan tüm konforu sağlayıp gerçekten bir birey olduğumu, bir daha bu yaşa gelmeyeceğimi bilerek yaşıyorum. Evet, benim bir çocuğum var ama bu benim hayatımın tutsaklığı değil. Melisa ben istediğim için doğdu. Onun bir hayatı var. Kendi talihi ve talihsizlikleriyle … “Ben hazırım” diyene kadar babası ve ben yanındayız. Ama bu noktada bireyiz. İkimizin de ayrı hayatları var. Koşulsuz bir sevgi var. Zaten bunları oturturken siz, kendi çocukluğunuzun muhasebesi yapıyorsunuz. Annenizle olan ilişkinizi düşünüyorsunuz. Neler istediniz de olmadı, neler oldu. Melisa’nın temize geçecek bir defteri olmadığını varsayarak yaşıyorum. O yepyeni bir defter. Kendi yazacak satırlarını ben hiç dokunmuyorum.


Bu üç senede seni en çok zorlayan ne oldu?

En çok zorlayan hamilelik döneminin tahmin ettiğim gibi geçmemesi. Sonrasında yaşadığımız talihsizlik. Melisa’nın bir buçuk ay yoğun bakımda kalması. Dilediğim gibi onunla sokakta gezemedim. Koşup oynayamıyoruz. Başka önceliklerimiz var. Hayat bize bunu gösterdi. Ama her gün şükrediyorum Melisa’nın annesi olduğum için. Onunla bambaşka bir hayat deneyimi yaşıyorum. Yılmıyor, günde yedi saat fizik tedavi yapıyor. Her durumda gülümsüyor. Ve bu hayatta nefes almak için müziği seçti. Yüzlerce şarkı biliyor ezbere. Şunu görüyorsunuz hayat size ne verirse versin yılmamanız için çok nedeniniz var.


Peki yalnız yetiştiren anne olmak nasıl?

Bence her anne kendi hayatında yalnız; babalar çok sonraları giriyorlar işin içine. Biz zaten birey olmayı, karıkoca olmayı, eş olmayı, sevgili olmayı zor becerirken bir anda bir çocuk hayatımıza giriyor. Anne baba olmaya adapte olmak için her bireyin zamana ihtiyacı var. Babalarında kendilerine ait zorlukları var. Ben de belirli şeyleri oturtabilmek için deli gibi çalışıyorum. Kızımı istediğim kadar göremiyorum. Ama gördüğüm zaman en güzel vakti geçiriyorum. Babası da öyle… Her birey için anne ve babalığı yalnız sırtlanıp devam etmek başlı başına bir sanat. Bu da bizim imtihanımız diye düşünüyorum.


Böyle yoğun çalışırken Melisa kiminle?

Gül. Hayattaki en büyük şansımız.


“Çocuğuma daha fazla sarıldım”

Nereden buldun onu?

Gül, Melisa bir yaşındaydı hayatımıza girdi. Ve o zamana kadar üç tane bakıcı değiştirdim. Her biri çok zor anlarda ve beklenmedik şekillerde bıraktılar işlerini. Bir tanesi, biz yurtdışı seyahatindeydik ve telefonda ben işi bırakıyorum dedi mesela. Melisa ona emanetti. Üst üste üç tane kötü deneyim yaşadıktan sonra dedim ki “Allahım ne olur buradan sınama, çünkü tahammülüm yok.” Dediğim gibi annelik beni daha katılaştırdı insanlara karşı. Daha fazla çocuğuma sarıldım. Gerçekten tahammülüm yok. O gün Gül çıktı karşıma. Gül şu anda Melisa’nın ikinci annesi. Varını yoğunu ortaya koyuyor. En son bayram tatilinde dedi ki “Beni Melisa’yla baş başa bırakın. Ben onunla eve kapanıp günde on saat terapi yapacağım. Rica ediyorum gidin.” Çünkü ben olunca Melisa benimle olmak istiyor. Terapi yapmayıp oyun oynamak, müzik dinlemek istiyor. Dolayısıyla Gül’ün hâkimiyeti kayboluyor. Babasından da izin aldı. Ve bayramın sonunda Melisa ilk adımlarını attı.


Ben bilmiyorum Melisa’nın rahatsızlığını.

Talihsiz bir olay diyelim yeter. Çünkü bu sonuçta Melisa’nın hayatı. Büyüyüp bilinçlendiğinde ne istiyorsa onu söylemeli. Biz ucuz atlattık diyelim. Ama hareket noktası etkilendiği için henüz yürüyemiyor. O yüzden yoğun fizyoterapi görüyor. Yazın Amerika’ya gideceğiz. Anat Baniel diye bir teknik var. Çok güzel bir fizyoterapi tekniği. Türkiye’de çok bilinmiyor. Yurtdışından terapistler geliyor bunun için. Biz ona da gidiyoruz yoğun bir şekilde.


Yurtdışında bütün anneler ‘sling’ kullanıyor

Melisa yeni doğduğunda onu slingde taşıdığın için çok eleştirildin. Sonraları birçok anneyi gördük aynı şekilde. Bu sana nasıl hissettirdi?

Ben yaptığı her şeyi çok fazla araştıran bir kadınım. Çok fazla okuyup emin olmadan hiçbir şey yapmam. Hele ki çocuğumu taşırken... Dolayısıyla ben ne yaptığımı zaten biliyordum. Bir kere kızım prematüre. Zar zor hamile kalmışım, zar zor dünyaya gelmiş. Burada tabii haberi yapanların bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmalarının etkisi var. Çok da aldırış etmedim açıkçası. Ben Melisa’yı çok uzun bir süre slingle taşıdım. Çok mutluydu, çünkü anne karnı gibi. Hem anne tenine yakın, hem emzirme konusunda en rahat yer. Emziriyorsunuz, göğsünüz de uyuyor ama kimsenin ruhu duymuyor. Yurtdışında bütün anneler bunu kullanıyorlar; Ev işi yaparken, yoga yaparken, yolda yürürken, alışverişe çıktıklarında. Slingdeki bebek anne karnındaki pozisyonunda duruyor. Onu alıp sımsıkı sarıyorsunuz, o da o sıcaklığı ve güveni tekrar hissediyor. Zaten anladılar sonra ve Hollywood’daki ünlülerin baby sling pozlarını yayınladılar. Ama bir hafta yerden yere vurdular. Çocuğu öldürüyor, ne biçim anne bu diye...


“Hayatı başka bir yerden görüyorum”

Nasıl bir çocukluğun vardı?

Mustafa Kemal Paşa’da büyüdüm; bir kasabada. Ben mahalle çocuğuyum bu çok kıymetli benim için. Sokaklarda, düşe kalka büyüdüm. Anne ve babamın ses mesafesinde tabii… Bir kasabadaydım, Mustafa Kemal Paşa’da. Büyük bir şehir beni yutmadı. İlkokulda evden okula tek başıma yürüyerek gidip geldim. Çocukluğumun tek zor yanı annemin dört yaşındayken kaza geçirmesiydi. Ama ben hayatta yaşanan tüm zorlukların çocuğa durum itibarıyla sorumluluk getirdiğine inanıyorum. Ben şu an 37 yaşında biri olarak “Günde 18 saat çalışırım, gık demem” diyorsam bunun en büyük nedeni dört yaşında yaşadıklarımdır. Çünkü hayatı başka bir yerden görüyorum. Bir yandan kötü sürprizlere hazırlıklı ve donanımlı, fakirliği de zenginliği de görmüş, her şeyi yaşamış ve anlamış bir bilince sahip; bir yandan da sokaktaki taşları sulu boyayla boyayıp bir liraya satan, bisikleti iki elini bırakıp süren, bütün oyunları oynayan bir çocuktum ben. Çok şanslıydım o yüzden.


Röportaj: Damla Çeliktaban

Fotoğraf: Alper Tunga Çatal

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Allah sablr veesin
    CEVAPLA
  • Misafir Aferin ceyda hanima ben olsam bende aynisini yapardim
    CEVAPLA
  • Misafir ceyda abla gerçekten siz çok bilgulisiniz.
    CEVAPLA
  • Misafir çok olağanüstü ve özel bir annesiniz...
    CEVAPLA
  • Misafir konuşma tarzını begenmedim çocuğuna fazla acımasız geldi
    CEVAPLA
  • Misafir çok duygulandım keşke bütün anneler senin gibi olsa..
    CEVAPLA
  • Misafir bencil ve kibirli cümleleri çok rahatsz edici bunu annesinin olayında da yapıyordu keşke süpürge edebilsen
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.