Erkan Kolçak Köstendil, şu sıralar çok yoğun bir tempo içerisinde, bir taraftan rol aldıkları filmlerin şehir dışı galalarına katılıyor diğer taraftan ‘Kösem Sultan’daki rolü için hazırlanıyor. Bu yoğun gündeminin ortasında, sabah kahvaltısında buluştuk.

Hem ‘Yok Artık’ hem ‘Kara Bela’... Rol aldığınız iki film de vizyonda. Sinemada resmen Erkan Kolçak Köstendil fırtınası esiyor.

(Gülüyor) Evet, ikisi de içinde yer almaktan ötürü çok keyif aldığım projeler. ‘Yok Artık’da bir taksi şoförünün anlattığı hikâyeler var, o hikâyelerden oluşuyor. Ben de filmin anlatıcısıyım.

İstanbul trafiğinde taksi şoförü olmak nasıldı?

Seyir halindeyken tek bir sahne çektik. O çileyi bütün bir gün çeken taksi şoförlerini düşündüğünüz zaman benim ki kıyas bile kabul etmez.

Siz sık taksiye biner misiniz?

Çok zorda kalmadıkça taşıta binmiyorum, 2 senedir bisiklet kullanıyorum. Hem spor oluyor hem de ulaşmak istediğim yere daha hızlı ulaşıyorum. Şimdi kış yaklaşıyor hava koşulları zorlaşacağı için her sene olduğu gibi yine taksiye ya da toplu taşımaya bineceğim.

Film için çektiğiniz klip ve sesiniz çok beğenildi. Nasıl yorumlar geliyor?

Çok güzel. Caner Özyurtlu çekti. Kendi jenerasyonumdan birisi olduğu için, onun çektiği işler beni çok heyecanlandırıyor. Büyük zorluklarla mücadele ettiğini de görebiliyorum.

Siz de sinema filmi yönetmeyi düşünüyor musunuz?

Vakti zamanı gelecektir diye düşünüyorum.

Sizce sektör yeni isimlere fırsat veriyor mu?

Derin bir konu. Mücadeleni çok daha büyük vermen gerekiyor. 20 senedir aynı programı yapan insanlar var. Bu çok güzel ve harika bir şey. O insanın işini ne kadar iyi yaptığını gösterir. Onlara 20 yıl önce verilen bir şans var. Bugün televizyona baktığımızda aynı fırsatın verilmediğini görüyoruz. Bu da televizyonun çöküşünü hazırlayan en önemli etkenlerden biri.

Peki sinema ve tiyatro?

Orası bambaşka bir mücadele alanı. Yer açan yoksa kendi yerini kendin açacaksın. Caner’in (Özyurtlu) yaptığı gibi.

Size televizyon anlamında bu şans verildi mi yoksa kendiniz mi yarattınız?

Zaten kendi şansını kendin yaratırsın.

Oyuncu her rolü oynamalı ama bazı oyuncular televizyonda hangi rolle başladıysa hep aynı rolle devam ediyor. Bu durumdan yapımcı mı oyuncu mu sorumlu?

Oyuncunun bir rolü kabul edip etmemesi, en sonunda dönüp dolaşıp, maddi bir yere dayanıyor. Oradaki özgürlük alanınız sınırlı. Ama başıma gelmediği için açıkçası bilmiyorum (Gülüyor).

‘Şarkıcılık işim değil’

Peki sesinizin güzel olduğunu ilk ne zaman keşfettiniz?

Henüz keşfedemedim. (Gülüyor) ‘Yanarım’ 62 milyon tıklandı ama benim sesim güzel falan değil. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı mezunuyum, aldığımız bir eğitim var ama onun dışında şarkı söylemek; hikâye anlatmakla eşdeğer. İnsanlar sizin anlattığınız bazı hikâyeleri seviyorlar. Ben de hikâye anlatmaya çalışıyorum. O hikâyeyi de sevdiler.

Müzik yapımcılarından tek var mı?

Sayılı yapımcıdan teklif geldi. (Kahkahalar)

Kafanızın karıştığı oldu mu?

Bu ne yapmak istediğinizle ilgili... 14 senedir verdiğiniz bir emek var. Biz siyasetçi değiliz ki, o güne kadar verdiğimiz bütün emekleri bir anda çöpe atalım. Öyle bir şansımız yok. O yüzden şarkıcılık benim işim değil. Bu işi gecesini gündüzüne katarak yapan insanlar var. Benim ki, oyunculuğun bana verdiği küçük bir hediye.

Müzikalde oynamak istiyor musunuz?

Tabii ki, keşke bir proje olsa ve biz de içinde yer alsak. Güzel bir müzikalin altından kalkabilecek çok iyi oyuncular var.

Türkiye’de yıllarca devam eden müzikaller yok denecek kadar de az. Sadece ‘Lüküs Hayat’ı örnek verebilirim. Sizce neden böyle?

Bilmem, kendi mesleğimiz içinde eksikleri fark edip onlara yükleniyoruz. Şu anda mesela korku filmi çekilip duruyor. Müzikalle ilgili de bu eksiğimizi gideririz.

"Giray Han'la geliyor"

Hangi Osmanlı sultanını canlandırmak isterdiniz?

Çağ değiştiren bir Fatih Sultan Mehmed gerçeği var. Çok heyecanlandıran bir rol. Ya da Deli İbrahim.

‘Kösem Sultan’ dizisi için sakallarınız uzamış. Alıştınız mı?

Alıştım, sürekli elimle oynamam biraz kötü. Kırım Hanı Şahin Giray Han karakterini canlandırıyorum. İnşallah hakkını veririm.

"Metrobüs kullanıyorum"

Tanınmaya başladıktan sonra hayat sizin için zor olmaya başladı mı?

Yok, evim aynı, aynı vapura biniyorum, çok balık istifi olmayınca metrobüs kullanıyorum. Sadece fotoğraf çektirmeyi sevmiyorum. Kötü bir anımız, hastamız olabiliyor ve yalandan gülmek istemiyorum. Zül gelmiyor ama bazen o ruh halinde olamayabiliyorsunuz.

‘Sosyal medyayı az kullanıyorum’

Geçen sezon tiyatroda ‘Kalp Düğümü’ isimli bir oyunda oynuyordunuz. Bu sezon da devam edecek mi?

Onu bitirdik. Ocak ayına kadar bir şey yok ama bir müzik piyasası belgeseli gösterisi hazırlıyoruz.

Duygularınızı kolayca ifade edebilir misiniz? Yazarak mı, konuşarak mı?

Yazarak... O başka bir dünya. Konuşarak yaptığınız şeyin, yazılı yaptığınız kadar kıymeti olmuyor. Röportaj da dahil olmak üzere (Kahkahalar). Eğer 140 karaktere sığdırmak zorunda değilseniz, yazarak anlatmaktan daha edepli, daha keyifli ve güzel bir şey olamaz.

Sosyal medyayı iyi kullanıyor musunuz?

Elimden geldiğince az, çok vakit geçirmeden kullanıyorum.

‘Yapmadığım spor kalmadı’

Birçok sanatçı son dönemde Instagram fotoğraflarının altına yapılan küfürlerden ve olumsuz cümlelerden ötürü çok şikâyetçi ve mutsuz.

Türkiye’nin hemen hemen her yerini gezdim. Bu ülkenin insanı Twitter’daki gibi değil. Sıkışmışlığın içinde kendine öfkesini atacak bir yer arıyor. Bunu sosyal medyadan yapmak kolay. Bana istedikleri kadar küfredebilirler, Instagram’daki yorumları okumadığın zaman size edilen küfür de sizi rahatsız etmez. Bana küfretmek, o kişiyi sokağa çıktığında bir kediye tekme atmaktan alıkoyacaksa, lütfen bana sosyal medyadan gece gündüz küfretsinler.

"Pilates Ebru Şallı sporu değildir"

Spor yapıyor musunuz?

Yapmadığım spor kalmadı. Şu sıralar at biniyorum, kılıç dersi alıyorum. Pilatesi ihmal etmemeye çalışıyorum. Bütün erkeklere sesleniyorum; Pilates sadece Ebru Şallı sporu değildir. Aynı zamanda bir fizik tedavi sporudur

"Rüştü'yü oynamak isterim"

Hayatınızın dönüm noktası neydi?

Kaleciliği bırakıp İstanbul’a gelmem.

‘Keşke kaleciliği bırakmasaydım’ diyor musunuz?

Bırakmasaydım 35 yaşında bırakmış olacak ve şu anda bir televizyon programında oturduğum yerden sallıyor olacaktım. Kendim hiç hatalı gol yememiş gibi kaleciyi suçlayıp, hakemi eleştirecektim.

Forvet olup, goller atıp alkışlanmak istemediniz mi?

Uçmayı seviyordum galiba (Gülüyor). Bunun bir sürü sebebi olabilir. Minik takımda orta sahadaydım, sonra kaleci oldum. Zoru seviyorum, ‘Kurtarma’ kelimesi var. Herkesten farklı forma giyiyorsun. Çocukken nasıl bir bilinçaltı ile öyle karar verdim, bilemiyorum gerçekten.

Unutamadığınız maç?

Bursaspor’dayken Danimarka Kupası’na gitmiştik. Maç penaltılara kalmıştı ve 3 penaltı kurtarmıştım.

Hangi kaleciyi oynamak isterdiniz?

Rüştü Reçber’i oynamak isterdim ya da Kova Yaşar’ı (Gülüyor).

Röportaj: Ömür Sabuncuoğlu

Fotoğraflar: Ahmet Atsız