İlk karşılaşma anı çoğu zaman önemli. Röportajın nasıl geçeceğine dair de pek çok ipucu verir. Seyyal Taner ile karşılaşmamızın ardından bana sıkıca sarılması, iyi ve samimi bir iş çıkaracağımızın da garantisi gibiydi. Son derece doğal, keyifli, enerjik ve pozitif biri... Efsane olması boşa değil. Türk pop müziğine rock tınılarını katmak gibi birçok “ilk”i gerçekleştirmiş bir isim var karşımda. Heyecanlanmamak elde değil.


Şarkılarda çok âşık ama ayrılığı da kabullenen, dingin bir kadın imajı çiziyorsunuz...

Evet, aynen. Dingin bir kadın var. “Gidebildiğin yere kadar gidebilirsin. Ben mutluyum, sen de mutlu ol” diyor.


İlişkilerinize ve hayata böyle mi bakarsınız?

Evet, hayata da böyle bakıyorum. Nasıl gelirse öyle yaşıyorum. Geldiği gibi alıyorum, gittiği gibi de gidiyor. Bu kadar basit. Hiçbir şeyde ısrarcı değilim. Allah ne sunuyorsa, kısmetimde ne varsa onu kabul etmek üzerine kurgulanmış bir kafa yapım var. İyi insan olmak, erdemli olmak önemli. Sevgilin varken kıymetli de gittiğinde kıymeti mi düşüyor? Hayır, sadece senden gitmiş oluyor. O değerinden bir şey yitirmiyor.


Dingin ve her şeyi kabullenen bir kadın erkeği korkutur.

Evet, doğru. Gerçekten öyle oluyor. Kadın gelmeyi kabul edebildiği gibi gitmeyi de kabul edebiliyorsa erkek biraz ürkebilir. Güçlü kadınlar ürkütücü olurlar, halbuki erkek kadında güçlü ister! Bu nasıl bir şeydir? Sevgili erkekler, nedir derdiniz bizimle? (Gülüyor.)


Albümde yeni parçaları seçerken kendinizden mi yola çıktınız?

Kendimden bir şey bulmalıyım. Bir söylemi, melodisi, ülkeme ait bir şeyleri olması lazım. Her ne kadar modern, popüler kültüre hizmet eden nosyonları yüksek tutsak da bizden melodiler var. Bu parçaları alıp bir gitarla akustik olarak söyleyebilirsin. “Sözleri kalbime değiyor mu?” diye bakarım. Melodisi ruhumu alıp seyahate çıkarıyorsa o şarkı tamamdır.


İnsan yine de dönüp dolaşıp kendi özünü arıyor değil mi?

Kesinlikle. Benim varoluş nedenlerimden biri bu, her ne kadar Batı kültürüne ait bir müzik hayatım olsa da içinde bizden ezgileri, sesleri alıp evrensel bir dille anlatmaya çalıştık. Ben bu toprakların kızıyım.


Ama siz hep farklıydınız...

Müzisyen hep arar, ses arar, soluk arar, ritim arar... 90’lı yıllarda Unkapanı’nın tıkanık olduğu dönemde uzun soluklu bir müzik çalışmasına girdim. Metin Özülkü ile “Unkapanı’nı nasıl harekete geçiririz?” diye çok kafa patlattık. Türk halk müziğinde kullanılan enstrümanlardan birini pop art tarzda kullanmak aklıma geldi. Ve zurna, zılgıt, bağlama ve kara davulu kullandık. Konserlerde parçaların hepsini de kendi grubumla yeniden aranje edip rock sound’una çeviriyorduk. Pop rock akımının da öncüsüyüm. Pop folk, folk rock vardı ama pop rock akımı benimle başladı Türkiye’de. Enstrümanları ve folklor danslarını da modernize ettim. Bizden bir şeyleri müziğe katınca ve çok emek verince 91’de “Alladı Pulladı” pop dünyasına ve Unkapanı’na büyük bir hareketlilik kazandırdı.


Siz ilk başladığınız yıllarda mesela hayal kurar mıydınız?

Hiç, sıfır. Hayalle hiç işim olmadı.


Pek çok şeyin öncüsüsünüz. Hayal kurmadan nasıl olur?

Bende merak vardır. Ama hayal kurup da yol almadım. Tesadüfler karşıma çıkardığı için yaptım ve doğru oldu. Şans. Hayatı geldiği gibi aldım, hiç zorlamadım. Hayat ne sunuyorsa kısmetindir. Zorlasan belki daha büyük bir bela gelecek başına. Ben o kadar mutluyumdur ki. Benimle yol alan arkadaşlarıma bakıyorum; onlar da çok mutlu. Çünkü kimsenin kaprisi, kompleksi yok. İddia sevmem ben. Sendeki yetenek, birikim, kültür nereye kadar müsaade ediyorsa o kadardır, benim bildiğim bu.


Peki hiç müzik piyasasına kırıldığınız dönemler olmadı mı?

Hayır, ne kızdım ne küstüm. Kendi kendime tercihimi yaptım; gittim Bodrum’a oturdum. Sadece tesadüf olarak o dönem müzik piyasası duruldu yeniden. Bu arada korsan denen meret ortaya çıktı.


“Artık kıstas mıstas yok”


Eskiden Unkapanı vardı, şimdi bir kıstas var mı?

Hayır artık kıstas mıstas yok. Yaşayan tek şey şarkıdır. O şarkı radyoda çalıyorsa, insanlar kendinden bir şey buluyorsa önemli olan budur. İyi şarkı kendini gösterir. Elbette kendim için demiyorum. Ben artık bir ekol olmuşum, 38 sene olmuş. Müzik sektöründe yerimiz mevcut ama yeniler için çok zor bir kulvar artık. Yine de diyorum ki: “İyi şarkı, sevgi ile bağlanmış bir network her zaman tutar.”


Şu an ülkenin ihtiyacı ne sizce?

Beni sokakta görenler “Seyyal Hanım sizi özledik, nerelerdesiniz?” diyorlar. “Neden özlüyorsunuz?” diyorum. “Çünkü yeni şarkılardan bir şey anlamıyoruz. Gelgeç laflar ve bize ait bir şey bulamıyoruz” diyorlar. Mesele aynı. Türkiye’ye ait bir melodiyi, lafı vurgulamazsan dinleyiciye geçmiyor.


Yabancı kliplerin, dansların taklitlerini çokça görüyoruz değil mi?

Bu ne ya! 76’dan bu yana bir sürü albüm yapmışım, kılıktan kılığa girmişim. Hiçbirinde çok uçuk, Türkiye’den kopmuş bir Avrupalı göremezsin. İlla içinde bizden bir şey vardır. Sıcakkanlıyım, sarıldığımda sarılır, baktığımda gerçekten bakarım. Yalan bilmem. Seyirciyle aramda hipnoz durumu oluyor, sahneye çıktığımda salonda büyük bir sinerji döner. Bu elbette müziğimi de etkiliyor.


Sizin danslarınız da çok meşhur. Dansa ilginiz nereden geliyor?

Klasik bale eğitimim var. İspanya’da flamenko ve modern dans öğrendim. Burada Sait Sökmen ile çalıştım. 1979’da Türkiye’deki ilk bale okulunun sahibiyim. Etiler’de Bale Sanat Merkezi’ni ortaklıkla kurdum. Ciddi emek sarf ettim bu ülkede dansın, balenin, estetiğin oturması için. Parama kıydım açarken. Balkanlar’ın en büyük okuluydu orası.


Terazi burcusunuz değil mi? Bence biraz da onun etkisi var estetik düşkünlüğüne. Yemeği sunarken de estetik arıyorsunuz değil mi?

Evet, yükselenim Boğa. Dikkat, düzen, tertip, estetik, zarafet, konfor hepsi bir arada gerçekten...


“Gençlerden o kadar umutluyum ki”


Yıllarını sanata vermiş biri olarak Türkiye’de sanata bakışı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu ülkeden o kadar çok medeniyetler gelip geçmiş, ne yaparlarsa yapsınlar sanat kendi evrimini tamamlayacaktır. Mevcut kültürü kimse yok edemez. Bence aydınlanma çağına geçiyoruz ve bu geçiş biraz sancılı olabilir. Ama refah getirecek, onu biliyorum. Gençlerden o kadar umutluyum ki.


“İstanbul’a hastayım ben”


İstanbul’da yaşıyorsunuz değil mi? ,

Evet, şu an buradayım. Bodrum’a da gidiyorum arada.


İstanbul’daki kaçamak yerleriniz, keyif duraklarınız nereler?

İstanbul’a hastayım ben.

Bu çirkin yapılaşmaya rağmen seviyor musunuz?

Çok seviyorum. “Rabbim sen İstanbul’u koru” diye dua ederim. İstanbul bizim baktığımız gibi değil. İstanbul bir aura, bir tapınak, ibadethane. Tüm dinlerin, sihirlerin, tılsımların buluştuğu, manevi güçlerin yüklediği enerjiyi düşünebiliyor musun? İstanbul adamı titretir. Tek taş pırlanta o. İstanbul’u anlamak, bilmek, dinlemek gerekir. Topkapı Sarayı’nın oralar geliyor aklıma. Haliç, Karaköy, Pierre Loti, Yedikule Zindanları. Her dakika dolaşıyorum. 2 gün önce Süleymaniye Camii’ndeydim. Hiç umulmadık zamanlarda camiye girer otururum, gözümü yumar atmosferi içime çekerim. Bazen namaz da kılarım ama vaktim yoksa gözümü kapatıp kalp gözüyle görmeye, hissetmeye çalışırım. Ayrıca Süleymaniye’de kuru fasulye yemeyi çok severim.


Manevi yönünüz kuvvetli; siz başka görüyorsunuz belki de...

Evrensel bakıyorum. Bütün dinlere saygım sonsuz. Kendini sevmenin yolu buradan geçiyor. İç huzuru için çok gerekli. Herhangi bir medreseye bile girdiğimde gözlerimi kapatırım, hissetmek bende acayip bir enerji birikimi yaratıyor. Anlattıklarım çok özel şeyler belki ama yapmak isteyenler olabilir. İstanbul’u keşfedin, müzelere, kütüphanelerine girin. Kendinizle baş başa kalacak mekânlarda bunun keyfini çıkarın.

İstanbul bu anlamda sizi çok besliyor o halde?

Of acayip. Ölürüm İstanbul için deli misin sen? Dünyanın neresine gidersem gideyim gelip kendimi bulduğum yer yine burası.



“Sahnede başka bir Seyyal var”


Albümde söz ve müzikler Selahattin Erhan’a ait...

Aslında tek şarkı ‘Arap Kızı’ ile çıkmak istedim. Atilla Atasoy beni aradı ve “Selahattin’de bir parça var ‘Seyyal Seyyal’ diye bağırıyor” dedi. Selahattin bana diğer parçaları da dinletince ondan bir üçleme çıktı. Onunla çalıştığım için çok mutluyum, dilimi iyi anlıyor. Ruhum biriyle uyuşmadan çalışamıyorum. Yıllarca Olcayto Ahmet Tuğsuz ile çalıştım çünkü benim ruh ikizimdir. Metin Özülkü’yle de uzun yıllar çalıştık. Yine Fahir Atakoğlu, Garo Mafyan ve Kemal Boran ile de. Ardından Selahattin geldi. Bunlar önemli insanlar. Dolayısıyla hep iyi bir ekiple yol aldım.


O öngörü çok önemli değil mi? Sanatçıyı, sesi tanımak ve önceden kestirebilmek...

Kesinlikle çok önemli. Bir elbise dikeceksiniz ama kime dikeceğinizi bilmiyorsanız olmaz. Hayal kurmak zorundasınız.


Şimdi albüm tanıtım konserleri olacak değil mi?

Elbette, onun için uğraşıyoruz. Parçalar sevilsin, radyolarda çalınsın, istek alsın, listelerde 1 numaralara çıksın. Gençlerin kulaklarına doğru düzgün müzikler gitsin. Bunlar çok doğru şarkılar. Israrla söylüyorum, dinlesinler. Bu şarkılar naçizane benim 38 yıldır biriktirdiğim iç sesimin birer yansıması. Ben üniversitelere gideyim, benden yararlansınlar, şarkılar söyleyeyim. Benden öğrenecek çok şeyleri var. Nasıl durulur, dans nedir, ritim nedir, duygu nedir? Nasıl geçirilir? Ben bol bol konserler vermeliyim. Ben sahne kadınıyım; sahnede olmalıyım. Sahnede başka bir Seyyal var.


"Aşka rastlarsanız kıymetini bilin"


Sizi bulmuşken güzellikle ilgili konuşmak istiyorum.

Doğal yemek, doğal yaşamak, yüzmek, yürümek. Temelinde sevgiyle bakmak aslında. İçeride sevgiyi köpürteceksiniz. Sevgi güzellik katıyor. Bak şu anda sen bana sevgiyle baktın, dünyanın en güzel kızı oldun. (Gülüyor.)


Teşekkür ederim.

Valla, buna inanın. İçinden kötülük geçen bir insanın suratı güzel olmaz. Kesinlikle. Aklını iyilik, gönlünü güzellikle barıştırdığında güzel oluyorsun işte. Sormak istediğin başka bir şey var mı?


Aşktan bahsedecektik daha.

Ne aşkı be? (Gülüyor.) Aşk var. Bu bahsettiğim şeylerin içinde hep aşk var. Bir erkek arkadaştan bahsediyorsan elbette insanın hayatında bir erkek arkadaşı olmalı, yalnızlık güzel bir şey değil. Yalnızlık Allah’a mahsus. Ama uyumlu, seni taşıyabilen bir insana rastlamak çok da kolay değil. Rastlarsanız kıymetini bilin ve ona değer verin. Sevdiğinize dokunun, dokunmak kadar sevgiyi geçiren başka bir şey yoktur. Sevdiğinizi söyleyin, sakın ertelemeyin. İyi davranmak, korumak, kollamak ilişkiyi nezaketle sürdürebilmek için çok önemli. Benim hayatımda sevgilim de oldu. Bir tanesi 19 yıl sürdü. Sonra 4 yıl yalnızdım. Çok eskiden tanıdığım Kanada’dan gelen bir erkek arkadaşım var. İlk rock gruplarından Hardal’ın kurucularındandır. Aşksız olur mu? Sende yok mu şekerim?

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.