Dünya belki gerçekten kötü bir yer ama hayat değil” diyen şair Sinem Sal’ın üçüncü kitabı “Yine de Âmin”, “Bu ülkede artık şiir okunmuyor” yargısını kırarak yayınlanır yayınlanmaz birkaç baskı yaptı.


Şair Sinem Sal’ın üçüncü kitabı “Yine de Âmin” çıktı ve “Bu ülkede artık şiir okunmuyor” yargısını yayınlanır yayınlanmaz kırarak birkaç baskı yaptı. Bunun üzerine kendine has bir sesi, rengi olduğuna inandığım, müzisyen Umay Umay’ın, romancı Murat Uyurkulak’ın da övgüyle söz ettiği Sinem Sal’la buluştum. Ne kadar karamsar bir tablo çizerse çizsin kalbin ve duanın gücüne inanıyordu. Şöyle dedi şiiriyle ilgili: “Yazdıklarımı bir guguk kuşu gibi düşünüyorum; saatinden fırlamaya hevesli ve kararlı. Umutlu da. Bir havalansa, dünyayı kurtaracak. Fakat her saat başı, kuzey cazı tonunda dünyanın kötü bir yer olduğunu söylüyor, arada punka dönüyor, sonra bakıyorsun aniden her şey çok arabesk. Dünya belki gerçekten kötü bir yer ama hayat değil.” İşte Sinem Sal’la konuştuklarımız...


"İnsan en çok dualarında kendisi oluyor"






“Yine de Âmin”de dualardan alıntılar yapıyorsun. Tanrı’yla, kitapla, duayla alakan nasıl diye sorabilir miyim...

Her zaman çok ilgili ve meraklıydım. Bilgimin yoğun olduğunu söyleyemem, daha çok sezgiye, kalbe dayanan bir bağ içindeydim sanırım. Tuhaf bir babaanneyle büyüdüm. Balkonda denizanası beslerdik. Özel bir şerbet yapardık sonra, kötü ruhları uzaklaştırsın diye. Piyano kursundan kaçıp camiye gitmiştim bir gün. Ailem kriz geçirdi tabii beni arayıp bulamayınca. Camideki çocukların elindeki kitaptan gördüğüm tek duayı yazmıştım kâğıda: Peygamberi rüyada görme duası. Dua ederken, kimseye anlatamadığın şeyleri döküyorsun. Günah olarak gördüklerini, hata diye tekrarladıklarını veya sende eksik olanı, gelmesini istediğini... O yüzden insan en çok dualarında kendisi oluyor.


Tasavvufla da ilgilisin. Bu yolda neyi arıyor, neyi bulmayı ümit ediyorsun?

Nihai olarak cahil olduğum konusunda kendimi ikna etmeye çalışıyorum. Didiklemeyi bırakmaya çalışıyorum ki bu benim için çok zor. Hakikatin bilgiyle gelmeyeceğine inandım. Bir hayvanı tanımak için parçalarına ayırdığında onu yok etmiş oluyorsun. Yani öğreniyorsun ama sonlandırarak... Dünyayı anlamaya çalışmak da beni mutsuz kıldı. O yüzden şimdilik kendimden elimden geldiğince iyi, barışçıl bir ruh yaratmaya çalışıyorum.


Başarıyor musun peki?

Eğer varoluşuma, tasavvufun beni dinginleştirmesiyle karşı gelebilseydim, hiçbir şeyi çok sevmemeye çalışırdım. Çok sevmek, nefret gibi bir şey, bir tür dengesizliğe sebep oluyor. Edebiyat dengeyi mümkün kılıyor, hayatta yan yana gelemeyecek her şey, herkes orada bir arada durabiliyor. En azından, benim amacım bu; uyuşmaz gibi görünen herkesi ve her şeyi aynı metne sızdırmak. Bunu yaparken dünyaya katlanmamı sağlayan şey, müzik ve dua...


Şiirlerinde derdin, meselen aşkla... Aşka ne oldu günümüzde?

Günümüzde aşkın dengesi bozuk bence; özellikle kadın açısından... Bir yanın aşkta, ilişkide biricik olmak istiyor, öteki yanınsa mülkiyete karşı. Özgürsün ya hani; modernsin. Derdime gelince, kesinlikle kâinatın kendisiyle ve benliğimle ilgiliyim aslında. Ama başka biri uğruna yorulmak, oradan yara almak belki daha kolay geliyor. Yakın zamanda hipnoza gittim ve “Biri var” dedim, “Onu unutmak istiyorum, bütün organlarımla acı çekiyorum, bunun için ne yapabiliriz?”


Geldi mi cevap?

Hayır, şunu anladım sadece: İnsana duyduğun aşk bu dünyaya dair merakını, endişelerini, korkularını geçirmez belki ama daha az tedirgin yaşamanı sağlar.




‘Kadıköy’den başka yerde âşık olamıyorum’

Kadıköy sokaklarının ayrılmaz bir parçasısın. Ne var Kadıköy’de sana bu kadar çekici gelen? Antikacılar Sokağı önemli benim için. Türk Sanat Müziği çalıyor ve çay 1 lira. İlk keşfettiğimde, tüm yaz oradaki taburelerde şiir yazmıştım, onlarca bardak çay tüketerek... İşten çıktığım bir gün, ayakkabılarımı çıkarmış Antikacılar Sokağı’nda yürüyordum. Böyle anlatınca mutsuz bir kadın sanılacağım, halbuki benim için çok güzel bir gündür. Her neyse, gramofoncu bir abi var, taş plak tamiri yapıyor. Beni görünce dükkânına çağırdı. Birlikte piknik tüpünde çay demleyip Zeki Müren dinledik. O gün hayatımın geri kalanında da bu sokağı çok seveceğimi anladım. Hani bazı insanlar kendi evlerinden başka yerde uyuyamaz ya, ben de sanırım Kadıköy’den başka yerde âşık olamıyorum.


‘İmkânsız görünen her şey için yazdım’

“2013 yazında, bir kadın fal bakmak istediğini söyledi. Sonra da fincanı kaldırmadan okumaya, olup biteni anlatmaya başladı. Yaşadığım aşk için de “Olmayacak duaya âmin diyorsun” dedi. “Olsun, yine de âmin...” diye cevap verdim. Oradan geliyor kitabın adı. İmkansız görünen her şeye yazıldı bu şiirler.”


Röportaj: Gülenay Börekçi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.