CHP İstanbul Milletvekili Şafak Pavey, Zürih'te 1996 yılında bir tren kazasında sol kolunu ve sol bacağını kaybetti. Kaza onu sadece engellilerin dünyasıyla tanıştırmadı; hayata bakışını da değiştirdi.




İnsan hakları aktivisti olarak engelliler, azınlıklar, çocuklar, şiddete uğramış kadınlar, mülteciler için dünya çapında verdiği mücadele onu milletvekilliğine taşıdı. Pavey ile evinde bilinmeyen yönlerini konuştuk.

Kaza hayatınızın raylarında nasıl bir değişikliğe yol açtı?

Eğitimimde değişikliğe yol açtı. Sanat okuyacaktım, uluslararası ilişkiler okudum ve ardından diplomasi kariyeri yaptım. Belki de başarısız bir ressam, heykeltıraş ya da sinemacı olacaktım. Ama bunu asla bilemeyeceğiz. Hep sanat okumayı yarım bırakmış biri olarak kendimi teselli ederim.


Kaza sonrası uğruna Zürih'e gittiğiniz eşinizin ziyaretinize gelmediği, bu yüzden evliliğinizin bittiği doğru mu?

Zaten kavak yelleri çağındaydık. Başka türlüsü ancak peri masalında olurdu. Belki o kadar ağır sorumluluk alabilecek güçte değildi. Taşıyamayacağı bir yükü taşıyacakmış gibi yapmak istemedi. Eğer 'mış' gibi yapsaydı, daha sonra bunun maliyetini, hiç farkına varmadan hayatın içinde birlikte öderdik.


Bir daha evlenmeyi hiç düşündünüz mü? Yoksa aşk defterini bir daha açmamak üzere kapattınız mı?

Niye kapatayım? Engelli olunca sevgi duyusu yok mu oluyor? İzmir'de bir nikâh salonu açılışı yapıyordum. Katılanlara dedim ki 'Ben nikâh salonu açmak için yanlış kişiyim. Bence evli barklı, aklı başında, idealist maceraların peşinden sürüklenmeyecek birine açtırmalısınız. Ben evli bile değilim.' Başkan mikrofonu kapıp; "Duyuruyorum, vekilimiz bekâr" anonsu yaptı. Ama hala kısmet çıkmadı! Tabii ki şaka...


'DEĞİŞTİREBİLECEĞİM HER ŞEY İÇİN MÜCADELE EDERİM'



Hayattaki temel felsefeniz nedir?

Benim felsefem, değiştiremeyeceğim hiçbir şey için emek ziyan etmemek. Değiştirebileceğim her şey için de sonuna kadar mücadele etmektir. Kazadan hemen sonra ilk düşündüğüm bundan sonra neleri yapamayacağım değil, neleri yapabileceğim sorusuydu. Doktorum bayılmıştı buna.


Yemek yapmayı seviyor musunuz?



Dünyada en çok sevdiğim işlerin başında yemek yapmak gelir. Ama bir keresinde makarna suyuyla yandığım için bana yemek yapmak yasaklandı. Yine de çok ağır bir suç işliyor duygusuyla gizli saklı yemek yapıyorum. Hemen her yemeği yapabilirim fakat mücverle başım belada. Bugüne kadar, çok sevmeme rağmen başarılı bir mücver yapamadım.Mücverin benim düşmanım olduğuna karar verdim.


İlgilendiğiniz bir hobiniz var mı?

Resim yapmayı ve biriktirmeyi seviyorum. Bir resim atölyesinde bütün zamanı unutabilirim. Eve değil ama resimlerime zaman ayırabilirim.


'ALIŞVERİŞTEN NEFRET EDERİM'



Makyaj ve alışverişi seviyor musunuz?

Hafif makyajı severim. Hani rimel-ruj dedikleri türden ama alışverişten nefret ederim. Bana, dev mağazalar, AVM'ler insan doğasına aykırı geliyor. Giydiğim hiçbir şeyi kendim almam. Kuzenlerim ya da annem alır. Ayrıca arkadaşlarımın üstünde beğendiğim birşey olursa alırım. Onlar da benim alışveriş yapmadığımı bildikleri için ses çıkarmazlar. Eskiden ikinci el giysilere çok düşkündüm, sonradan devam ettiremedim.


Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?

Boş zaman kavramı benim için yığılmış e-maillerin ve mektupların cevaplanması anlamına geliyor. Yani bir anlamda en yoğun zaman gibi.


Yönetmen koltuğuna otursanız, hangi filmi çekerdiniz, başrolü kime verirdiniz?

Eğer film çeksem Cate Blanchett'in başrol oynadığı bir dram olur. Ortadoğu, neden yüzyıllardır aynı bataklıkta dönüp duruyor. Bunu anlatan bir sosyal hikâye çekmek isterim.


En son izlediğiniz ve sizi etkileyen bir film oldu mu?

Agora filmini yeniden izledim. Muazzam bir filmdir. Roma döneminde yaşamış olan kadın filozof ve İskenderiye Kütüphanesi Müdürü Hyptia'nın hayat hikayesi... Bağnazlığı değil bilimi üstün tuttuğu için cadı olarak parçalanıp etleri bütün şehre dağıtılan matematikçi. Agora, bana halâ o yüzyılda yaşıyormuşuz hissi veriyor.


'BACAĞI OLMAYAN TEK KADIN BEN MİYİM?'

Meclis'te pantalon giymeniz 'türban yasağı delinebilir' endişesine takılmıştı. Kamuda türban yasağı kalktığına göre pantalonla Meclis'e gelmeyi düşünüyor musunuz?

Fiziksel mecburiyetlerime bakıp; benim ne giyeceğime karar verenleri hayretle izliyorum. Türban meselesi konuşulurken; "Ben inancımın emrettiği gibi giyinirim" diye konuşanlar, benim onların istediği gibi giyinmem için inanılmaz bir baskı oluşturdu. Bana çeşitli mesajlar yollandı: "Meclis'e istediği gibi gelebilir" diye... Niye? Neden açıkça konuşamadığımız meseleleri arkadan dolaştırarak fısıltıyla tavsiye ediyorlar? Toplumda bacağı olmayan tek kadın ben miyim? Cinsiyet ayrımcılığı kültürel olarak o kadar içimize işlemiş ki engelli kadınla engelli erkeğe bakışta bile hemen su yüzüne vuruyor.


Bayan Obama'nın elinden ödül almak nasıl bir duygu?



Bilmem. Galiba ödül almak çok sorumluluk getiriyor. Daha dikkatli, özenli, duyarlı, çalışkan olmak zorunda insan...




KİMLİK KARTI

DOĞUM YERİ: Ankara



DOĞUM TARİHİ: 10.07.1976



EĞİTİMİ: Londra Westminster Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi.


- BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Sorumlusu ve insani yardım görevlisi olarak çalıştı.


- 3 kitap ve çok sayıda belgesel filme imza attı.

- ABD Dışişleri Bakanlığı'nın '2012 Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü'nü Obama'nın eşi Michelle Obama ve dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'nun elinden aldı.

YABANCI DİL: İngilizce, Fransızca, İtalyanca, orta düzeyde Almanca, Farsça, Arapça ve akıcı olarak uluslararası işaret dili konuşabiliyor.



Röportaj: Düzgün Karadaş

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.