Bizde daha entelektüel kesim tanıyor onu, sinemayla ilgisi olmayan bilmez mesela. Ama Roma’da sokaktaki herkes tanıyor... Bence son yıllarda Türkiye hasreti artmış olacak ki Türk filmlerine, tanıtımına, Türkiye’yle ilgili doğru bilgi aktarımına daha bir hassas yaklaşıyor. Tam olarak iki kültür arasında mekik dokuyor. Ferzan Özpetek’le 3. Roma Türk Filmleri Festivali’nde buluştuk. Aslında bir süre Roma’yı birlikte yaşadık. En sevdiği restoranlarda ağırladı bizi. Melike Demirağ, Cem Yılmaz gibi çok özel isimler de bizimleydi. Geçen sene filminde oynayan Cem Yılmaz’la dostlukları o kadar ilerlemiş ki Yılmaz eşiyle birlikte Ferzan Özpetek’in evinde kalıyor. Onu da burada görmek işin bonusu oldu.


Bu sene Yılmaz Güney’i anıyoruz Roma’da. Aranızdaki benzerlik ve farkları düşündüm. Siz yaşarken değeri bilinen bir yönetmensiniz, Yılmaz Güney’inse öldükten sonra değeri daha çok anlaşıldı sanki...

Ben öyle düşünmüyorum. Yılmaz Güney yaşarken de değeri iyi bilinen bir yönetmendi. Ama çok zor şeyler yaşadı. Ben öyle zor şartlarda kalmadım hiç. Aşması gereken çok engel vardı. Devrim niteliğinde işler yaptığı için karşısına çok engel çıktı. O yüzden de yıllar sonra hâlâ böyle anılıyor. Basın toplantısında bile saçma sapan şeyler oldu biliyorsun.


Evet, bir İtalyan gazeteci “Basın bildirisinde Yılmaz Güney’in milliyeti yazmıyor, Kürt olduğu için mi” gibi bir soru sordu. Siz de biraz sinirlendiniz.

Konuyu bu şekilde saptırmasına kızdım. Yukarıda Türk sinemasının kralı yazıyor, aşağıda niye yazmıyormuş! Polemik yapmaktı amaç bence. Eğer gerçekten böyle bir algı varsa da iyi oldu. Düzeltmiş olduk. Neticede çok özel Yılmaz Güney filmleri İtalyan seyircisiyle buluşuyor.


"Hiç uzaklaşmadım Türkiye’den"

Daha önce yaptığımız bir röportajda “Filmime kaç kişinin gittiği değil, onların filmden ne anladığı önemli” demiştiniz. Yılmaz Güney de yaşasa sanki böyle bir cümle kurardı gibi geliyor insana...

Benim için seyirci çok önemli. Bu, hayatında kaç kişinin olduğu değil ne kadarının hayat dolu olduğu önemli, gibi bir durum. Ben seyirciyle bağ kurup onlardan bir şey almak isterim. Şimdi aklıma geldi. Küçüktüm tabii... Yılmaz Güney’in “Arkadaş” filmi sinemaya gelmişti. Suadiye’deki sinemada izlemiştik arkadaşlarımla, hem de ilk seansta. Güney’in her şeyi bir olaydı, ne derse dinlenir, ilgi oraya dönerdi. Bu bazen bana da oluyor. İtalya’da bir şeyden bahsediyorum. Hemen kafalar bana dönüyor. Bu istem dışı bir durum ve farkındayım tabii. Ama soruna dönersek, Güney o kadar büyük bir insan ki kendimi asla onunla karşılaştıramam.


Peki bu noktaya gelmenizde etkisi var mı?

Sadece onun değil birçok değerli yönetmenimizin etkisi var.


Son dönemlerde Türkiye’de çok daha göz önündesiniz. Sadece festivallerle ilgili değil söylediğim, mesela festival sponsoru olan Digiturk’te filmleriniz sık sık gösteriliyor ve ben sosyal medyada “Offf Cahil Periler’i izledim süpermiş, İtalyan filmi ama yönetmeni Türk” gibi yorumlar okudum. Ne dersiniz?

Gençlere ulaşmak benim için çok önemli. Filmlerimle yeni tanışan genç neslin gidip diğerlerinin DVD’sini aldığını biliyorum. Bu durum gerçekten çok hoşuma gidiyor. İstanbul’a son geldiğimde bir taksi şoförü “Abi bir resim çektirebilir miyiz? Hanım da bayılıyor senin filmlerine” dedi. Çok şaşırdım. İtalya’da alışığım buna ama Türkiye’de olmaz pek.


Son zamanlarda Türkiye’yi biraz boşlamıştınız da yeniden kazanıyormuşsunuz gibi bir izlenim bırakıyorsunuz bende...

Yooo, Türkiye’yi boşlamadım. Hiç uzaklaşmadım Türkiye’den.


Ama daha bir yakınlaştınız...

Aslında kurduğum dostluklar sayesinde oluyor bu. Serap Engin sayesinde özellikle. O beni birtakım etkinliklere sokuyor. Sana arka çıkan biri olmazsa, hele bir de yaşadığın yoğun tempolu bir hayat varsa zor tabii. Düşünsene İtalya’da film yapıyorum, davetler oluyor, yaptığın filmin dünya gösterimleri oluyor. Serap Türkiye’yle bağımı çok artırdı son zamanlarda, aynı zamanda Roma Türk Filmleri Festivali’nin başkanı.


"37 yıldır neler duyuyorum bilsen"

Son zamanlarda Sky Fall, Taken 2 gibi önemli Hollywood filmleri Türkiye’de çekilir oldu. Ama hep aynı şekilde, Eminönü’nde sokak satıcılarının tablaları uçar, medeniyetten nasibini alamamış bir ülke görüntüsü vardır. Kızıyor musunuz?

Benim en hassas noktama parmak bastın. Kızmıyorum ama gülüyorum. 37 yıldır neler duyuyorum bilsen. 80’lerin sonunda hâlâ develerle yolculuk ettiğimizi düşünenler vardı mesela.


Filmlerinizde çok estetik Türkiye kareleri var.

Ben sadece filmlerimde değil normal hayatımda bile arkadaşlarımın eline sürekli adres tutuşturan, gidip kalsınlar diye İstanbul’daki evimin anahtarını veren biriyim. Filmlerimde benim İstanbul’umu gösterdim hep, böyle de yapmaya devam edeceğim.


“İstanbul’da yaşasaydım ne olurdu” diye düşünüyor musunuz arada?

Keşke 3 hayat yaşasam, bunu çok düşünüyorum. Yerleri bile belirledim. Bir Ferzan Karadeniz sahillerinde yaşasın, Anadolu’yu dolaşsın; bir Ferzan Seyşeller’de sürekli tatil yapsın, bir Ferzan da burada film çeksin. Ne güzel olur değil mi? Bir yerde sürekli yaşama fikri bana cazip gelmiyor. İtalya’da da farklı şehirler arasındayım. İstanbul’da yılda iki ay yaşıyorum, az değil.


"Cem’e ‘Bol bol çocuk yapın’ diyorum"

Filmlerinizde sizin için yeri ayrı olan Türk oyuncular da ara ara rol alıyor. Cem Yılmaz’la dostluğunuzu biliyoruz. Melike Demirağ da bu sene festivalin onur konuğu. Acaba onunla da çalışma ihtimaliniz olabilir mi?

İnşallah... Melike Demirağ çok değerli bir insan. Cem de öyle. Artık aramızda öyle özel bir bağ kurduk ki üç gün için buraya geldiler ve benim evimde kalıyorlar. Kemal İstanbul’da, onu göremedim ama Cem’in çocuğunun olması, Ahu’yla kurduğu beraberlik içimi titretiyor. Cem’e “Bol bol çocuk yapın” diyorum.


Uğur Yücel bugün çok enteresan bir şey söyledi: “iki filmim gösterime giriyor, birine 50 bin kişi gider mi bilmem ama diğeri 1 milyonu bulur” dedi. Buradan yola çıkarak Cem Yılmaz’lı Şahane Misafir, Türkiye ayağında size artı kattı mı?

Kesinlikle hayır. Film zaten İtalyanca’ydı. Türkçe altyazılıydı. Cem’i, film Türkiye’de daha fazla iş yapsın diye almadım. Ama Cem’le 50 film daha yapmak isterim. Cem benim çok sevdiğim ve takdir ettiğim bir oyuncu. Ha, “Ticari olarak Cem bu filme uygun değil, şu isim daha uygun” deseler onu da umursamam. Son filmimde 3-4 yeni isim var, ben uygun bulduğum için rol verdim. Cem’le her zaman çalışmak istiyorum. Çok iyi bir oyuncu, yönetmeni çok iyi dinleyen bir insan ve size hiçbir zaman ne kadar yorulduğunu, ne kadar aç kaldığını hissettirmeyen biri.


"Önemli olan sen sevdin mi?"

Yeni filminiz Allacciate le Cinture ile ilgili de biraz konuşalım...

Montajı devam ediyor. Hatta röportajdan sonra koşarak montaja gideceğim. Güzel bir film oldu. Burada şubat ayında gösterime girer, Türkiye’de de sanırım martta. Filmi güzel duygularla çektim, bu çok önemli. Gösterime girdiği gün hava kötüdür, az kişi izler, film eleştirmeni önceki gece karısıyla kavga etmiştir, kötü şeyler yazar... Hiç önemli değil. Önemli olan sen sevdin mi...


Türk oyuncu var mı?

Bu sefer yok, tamamen İtalyan filmi...


Röportaj: Nazenin Tokuşoğlu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.