Hafta içinde Habertürk ailesi olarak İzmir'i ziyaret ettik. Bu seyahati fırsat bilip İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'ndan röportaj talep ettim. Başkan şu sıra hayli yoğun bir gündemi olmasına rağmen vakit ayırıp sorularımı yanıtladı. İşte İzmir Doğal Yaşam Parkı'nda çektirdiğimiz fotoğraflar eşliğinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu...
Kimdir Aziz Kocaoğlu?
5 yaşında tarlada çalışmaya başladım. 27 yaşına kadar çiftçilik yaptım. 1967 yazında Tekel'de işçi olarak çalıştım. Devlet memuruyken üniversiteyi bitirip işletme alanında master yaptım. Bir ara atölye işlettim, sonra fabrika kurdum. Siyasete de 1954 seçimlerinde, henüz 6 yaşındayken oy pusulalarını taşıyarak başladım. Babam Erbaa Belediye Başkanı'ydı. Herkesle diyalog kurabilmemin altında bu yatıyor olabilir. Bir de 17 sene boyunca, sabah 07.00 gece 23.00, cumartesi-pazar dahil kendi mağazamda çalıştım. Sermayem yoktu; kendim sattım, kendim tahsil ettim. Bundan hiçbir zaman gocunmadım. Bu mevki ve makamlar gelip geçici. İnsanların arkasından dolanarak, aldatarak geçiçi başarılar yakalayabilirsin ama kendi yok oluşunun bardağına da su damlatırsın. Bardak taştığında da bitersin.
Başkanlığın en zor tarafı ne?
Gelişmekte olan bir ülkeyiz. Bu nedenle kendine özgü şartlarımız var. Maalesef işsizlik oranı çok yüksek. Üstelik üniversite mezunu eğitimli gençlerimize iş bulmakta zorlanıyoruz. Başkanlık görevim süresince beni en çok zorlayan bu konudur. Gittiğim her yerde yoğun iş talepleriyle karşılaşıyorum, yanıt vermem mümkün olmuyor. Çünkü sonuçta belediye ve bağlı kuruluşlarında istihdam edebileceğimiz personel sayısı sınırlı. İşsizlik sorunu ülke politikası olarak ele alınıp çözülmediği müddetçe giderek büyüyecektir.
Yaşamınız nasıl değişti? Neleri özlüyorsunuz?
Sabahın erken saatlerinde yürüyüş yapmayı, yüzmeyi, tiyatro ya da konser salonunun 7 ya da 8'inci sırasında oturup o atmosferin tam içinde olmayı, hafta sonlarını ailemle birlikte geçirmeyi çok özlediğimi itiraf etmeliyim. Ama başkanlık görevini kabul ettiyseniz, bu özveriyi göze alacaksınız.
"En son neye güldüğümü hatırlamıyorum"
Başkanlık koltuğunda değişen fikirleriniz oldu mu?
Göreve başlarken felsefe ve duruş olarak hangi noktadaysam bugün de aynı noktadayım. Kentin, kamunun kaynaklarını, kendi işimi nasıl yönetiyorsam aynı titizlikle kullanıyorum. Özelin değil, genelin yararına, adil, eşitlikçi, sosyal belediyecilik ilkelerini gözeten hizmet anlayışını takip ediyorum. Hayalleri değil, gerçek projeleri yaşama geçiriyorum. İnsanları, özellikle de çocukları çok seviyorum. Onurumu, haysiyetimi her türlü değerin üzerinde tutuyorum.
Sizi en çok ne üzer?
Dedikodularla kaybedilen zaman ve enerji, beni her zaman üzer. İnsanların bilgi ve fikir sahibi olmadan konuşması, haksız yere itham etmeleri de...
En son neye güldünüz ve ağladınız?
Yoğun çalışma temposu arasında, yapılan bir espri beklenmedik bir anda hepimizi kahkahaya boğabiliyor. En son neye güldüğümü inanın hatırlamıyorum. Ağlamak... Çok zor bir soru... Büyük oğlum Ulaş 7 yaşındayken, kalça kemiği erimesi teşhisi konmuştu. O zaman ağlamıştım. Ama Allah'tan teşhisin yanlış olduğu ortaya çıktı.
Örnek aldığınız biri, bir kahramanınız var mı?
Atatürk'ün düşünce derinliği, zenginliği ve ufku sanırım hepimiz için örnek alınması gereken meziyettir. Doğruluk-dürüstlük ve genelin çıkarını gözetme gibi özelliklerimi sanırım babamdan aldım. Her erkek evlat gibi babam benim kahramanımdı.
'Yargıda mutlaka aklanacağız'
2 yıl önce belediyenize polis tarafından operasyon düzenlendi. Onlarca bürokratınız tutuklandı. Hakkınızda 400 yıla yakın ceza talebi var. Dava sürüyor. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu operasyon, sorgulamalar, duruşmalar, demirparmaklıklar hayatımızdan çok şeyi alıp götürdü. Ama tüm bunlar aynı zamanda bizim, yani İzmir Büyükşehir Belediyesi ve bürokratlarının Türkiye'nin örnek kurumu olduğunu gösteren iftihar vesilesi haline geldi. 80 klasör evrak, 300 küsur sayfa hazırlıyorsunuz. Zenginleşen yok, rüşvet yiyen yok, akrabasına torpil yapan yok. Yok, yok yok! Sorgulanan İzmir Büyükşehir Belediyesi'dir. Yoktan var etmek elbette Allah'a mahsus. Ama biz tırnaklarımızla çalışarak, borcunu harcını ödeyip bu belediyeyi Türkiye'nin en saygın kurumlarından biri haline getirdik. Ve mutlaka yargıda aklanacağız. Kendi adıma konuşuyorum: 397 yılla yargılanıyorum. "Af çıktı, sen kurtuldun"u ben kabul etmiyorum. Kanun maddesinde yapılan değişiklik dolaylı bir af; neden kabul edeyim ki? Affedilecek bir şey yapmadım. Arkadaşlarımızın mağduriyeti, özgürlüğünün kısıtlanması zaten belimizi büküyor. Niye işlerinin başında olmasınlar? Dedikodunun kibar adı duyum oldu. Duyumlara göre kalkıp "Şuraya bir dalalım" diyorsunuz. "Büyükşehir'de 20 bin kişi çalışıyor, ne bulursak kârdır" diye. İddianameyi de hazırladınız. Ona da tamam. Ama ondan sonra deyin ki "Kusura bakma kardeşim"!
Peki hiç korktuğunuz olmadı mı?
Korkmuyorum çünkü yaptığım işi biliyorum. Belediye başkanı korkmaz. Korkan adam belediye başkanlığı yapamaz. Hiçbir karanlık sayfam yok. Hesabını veremeyeceğim servetim, duruşum olmadı. Sözün özü insan olmaya çalışıyorum. Soruşturmaya, incelemeye karşı değiliz. Çete statüsüne alınıp özel yetkili mahkemeler ve savcılar tarafından yapılan haksızlığa, adaletin çiğnenmesine karşıyız. Belediyeler her siyasi görüşten insanın çalıştığı kurumlardır. Bu tür kurumlar ancak adaletle yönetilir. 65 yıllık yaşamımda şunun bunun adamı olmadım. Kimsenin direktifi ile iş yapmadım. Hep doğruyu aradım.
4 yıl önceki seçimlerde yüzde 57'ye yakın oy aldınız. İlk başkan olduğunuzda koltuğun ucuna oturmakla eleştirilmiştiniz. Yüzde 57 bunu değiştirdi mi?
Tam tersi oldu bende. Yine koltuğun ucuna oturuyorum. Çünkü bu oy oranı, insana müthiş bir sorumluluk, baskı getiriyor. İzmirliler o kadar büyük bir güven, sorumluluk verdiler ve sahiplendiler ki; hiç durmadan çalışmamız, bu güvene layık olmamız gerekiyor.
'İzmirliler barışa karşı değil'
İzmir'de son durum nedir? Anket yaptırıyor musunuz?
Partili, belediye başkanı, hiç kimse seçimin sonucunu bilemez. Bir gün bir hata yaparsın, vatandaş seni o gün siler. Sonra ağzınla kuş tutsan bir daha olamazsın. Anket yaptırmıyorum. Vatandaşın gözlerinden okuyorum ne olduğunu. Hepsi nasip.
Siz İzmir'i nasıl tanımlıyorsunuz?
İzmir, yüzyıllar boyunca barışın egemen olduğu, her milletten, her dinden, her ırktan insanın kardeşçe yaşadığı; yenilikçi, özgürlükçü bir kent. Sokakta yaşayan bir kent. Pasaport'ta, Kordon'da en ünlü işadamını da siyasetçiyi de tavla oynarken görürsünüz. İzmir, demokrasi tarihi içindeki lider rolüyle çok özel bir kent. Havasını, su kaynaklarını ve toprağını çok iyi koruyan, geleceğini düşünen, geçmişiyle gurur duyan, yaşam kalitesini geliştirmeyi hedefleyen huzurlu bir kent. Son günlerde de "sorgulayan kent" kimliği ön plana çıktı.
Açılım sürecinden mi söz ediyorsunuz?
Evet. Süreç başladığında ortaya bir takım anketler çıktı. İzmir'in ve Ege'nin bu sürece karşı durduğu söylendi. Sonra da "İzmir barış istemiyor, statükocu" gibi ayakları yere basmayan yorumlar ortaya atıldı. Bir kere barış, İzmir'in genlerinde var. Ve statükocu olarak tanımlanabilecek sonuncu kent. Ama aynı zamanda sorgulayan bir kent. Bu da demokrasi kültüründen ileri geliyor. Bizim pek çok projemizi de sorguluyor İzmirli. Oturup tartışıyoruz. İzmirlilerin barışa karşı duruşu söz konusu değil; sadece bu sürecin yol haritasını görmek istiyor. Bu da en doğal hakkı.
Sanıyorum önümüzdeki günlerde Diyarbakır'a gideceksiniz.
Evet. 23 Mayıs'ta, İzmir'in 190 kanaat önderiyle birlikte Diyarbakır'a gideceğiz. Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Osman Baydemir'le birlikte çeşitli temaslarımız olacak. Onlar 12 Aralık'ta İzmir'e gelip Kürtçe Hamlet'i oynamışlardı. Biz de Ege'nin kültürel değerleriyle bir Diyarbakır ziyareti yapalım diye o gün kararlaştırmıştık.
Sonra da açılım süreci başladı ve ziyaretiniz bu süreçle ilişkilendirildi. Parti yönetimiyle ters düştüğünüz bile söylendi. Bu sizi rahatsız ediyor mu?
Asla rahatsızlığımız yok. Doğru olanı yaptığımıza inanıyoruz. Kalıcı barışın sağlanabilmesi için, öncelikle insanlarımızın birbirini daha iyi tanıması, kaynaşması ve bu süreçte en etkin adımların yerel yönetimler tarafından atılması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü yerel yönetimlerin insana ulaşma şansı daha yüksek. İşin doğasında bu var. Bu çalışmaları sürdüreceğiz. Umuyorum diğer iller de bu tür ilişkiler kurar. Önce kalıcı bir barışın sağlanması, kangren haline gelen bu sorunun çözülmesi için varsa aramızdaki nifak tohumlarının giderilmesi gerekiyor. Bunu da sadece yerel yönetimler sağlayabilir. Ayrıca bu ziyaretle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminden en küçük bir olumsuz yaklaşım bile görmediğimi özellikle belirtmek isterim.
'Eşimle birbirimizi hâlâ seviyoruz'
Eşinizle nasıl tanıştınız? Aşk evliliği miydi?
İstanbul'da tanıştık. Ben işletme master'ı yaparken eşim de uzman doktordu. Uzun yıllar önceydi ama ilk günkü gibi hatırlıyorum. Severek evlendik ve birbirimizi hâla çok seviyoruz. Yıllar geçtikçe ilişki daha da olgunluk ve derinlik kazanıyor. Birbirimize olan sevgi ve saygımız daha da artıyor.
Küçük sürprizler yapan bir erkek misiniz? Romantik sayılır mısınız?
Evet, zaman zaman küçük sürprizlerle yaşama tat katmanın ilişkileri güçlendirdiğine inanırım. Romantik sayılır mıyım bilmiyorum ama zarif bir yönüm olduğu söylenir.
Hangi özellikleriniz eşinizi sinirlendirir?
Eşim bana karşı her zaman anlayışlı ve hoşgörülü olmuştur. En sıkıntılı anlarımda bile... Ondan aldığım güç, başarımda çok önemli bir etkendir. Yoğun toplantı trafiği sonrasında eve geç geldiğimde yatmak yerine rapor okumaya başlarsam, biraz kızdığını fark ediyorum. Ama bunu bile hissettirmemeye çalışıyor.
Çocuklarınıza öğretmeye çalıştığınız en temel şey?
Vatan ve millet sevgisi; doğal olarak insana saygı, birey olma becerisi. Sanıyorum bu özelliklere sahip bireyler olarak yetiştiler. Temel insani değerleri, doğruları; özgürlüğe, insana, doğaya saygıları ve ulusal bilinçleri çok güçlü. Onlarla gurur duyuyorum.
Röportaj: Helin Avşar
YORUMLAR