Rusya'da rüştünü çoktan ispatladı!
Geçtiğimiz ağustos ayında 20 yaşına giren Neslihan Atagül, Türk sineması adına bir ilkin kahramanı oldu. Atagül, bu yılki Altın Koza Film Festivali’nde, bu kez "Araf"taki rolüyle ‘Umut Veren Oyuncu Ödülü’nü aldı.
Atagül, aradan 5 yıl geçmesine rağmen Adana’da aynı ödülü alırken idmanına Moskova’daki film festivali yetişti. Neslihan Atagül, Moskova’dan da ‘Şimdinin ve Geleceğin En İyi Kadın Oyuncusu Ödülü’nü kazandı. Atagül Adana’ya göre umut vermeye devam ederken Moskova’ya göre rüştünü çoktan ispatlamış, hatta gelecekte de iyi bir oyuncu olacağını garanti altına almıştı.
Genç oyuncu, Türkiye ve Rusya’da düzenlenen iki festival arasındaki çelişki karşısında sakinliğini korurken sadece işini yapan bir oyuncu izlenimi bırakıyor. Genç, güzel ve başarılı olmasına rağmen şöhret öyle pek umurunda değil.
Hanks ve Burton'ı arayacak!
13 yaşında ailesinden habersiz şekilde bir ajansı araması sonucu oyunculuğa başlayan Neslihan Atagül yine bir çılgınlık yapma peşinde.
Atagül, 13 yaşında gösterdiği cesaretin bir örneğini daha sergileyerek telefonla veya mektupla ulaşmayı planladığı Tom Hanks’i Türkiye’ye davet edip “Gel Beşiktaş’ta çay içelim” diyecek. Neslihan Atagül, aynı zamanda yine aynı şekilde ulaşmayı düşündüğü Tim Burton’a “Hep Helena, hep Johnny olmaz. Beni de oynat” diyecekmiş.
Tom gel Beşiktaş’ta çay içelim!
15 yaşında başladığın oyunculuk kariyerine 5 yılda 3 televizyon dizisi, 2 sinema filmi sığdırdın. 5 yılda 5 yapım iyi bir rakam mıdır?
Normal bir rakam olduğunu düşünüyorum. Zaten ‘Yaprak Dökümü’nde 4 sezon yer aldım. ‘Hayat Devam Ediyor’da da ikinci sezonum. Daha fazla projeye zaten zamanım yoktu.
Kariyer planlamana uygun olarak mı yol alıyorsun? Yoksa yoldan bir sapma var mı?
Aslına bakacak olursanız kariyer planlaması yapmadım, yapamıyorum da. Önümdeki 3 yılı, 5 yılı planlayamıyorum. Plan yapmak veya yapılan planı uygulamak bir yetenek işi. Sanıyorum o yetenek bende yok. Bu nedenle yolumda planlı bir şekilde gidemiyorum. Elbette ki hedefim oyuncu olmak.
Zaten oyuncu değil misin?
Oyuncu ne zaman olunur bilmiyorum. Sanıyorum her şeyi oynadıktan sonra oyuncu olunuyor. Benim hayatta başka bir işle ilgili planım yok. Tek derdim oyuncu olmak. Başka bir iş aklımın ucundan bile geçmiyor. Şimdi yanlış anlaşılmasın. ‘Ben oyunculuk yapmıyorum’ da demiyorum. Hani yıllardır oyunculuk yapmalarına rağmen ‘Ben henüz olmadım’ diyen, her işinde alkışladığımız ustalarımız var ya. Onlar bile ‘Ben oyuncuyum’ diye ortalıkta gezmezken çıkıp ‘Ben oyuncuyum’ demem ne kadar doğru olur?
"20 yıl sonra pişman olmamalıyım!"
Hep adamakıllı bir oyuncu olmaktan söz ediyorsun. Bu ne demek?
Bundan 20 yıl sonra dönüp geriye baktığımda pişman olacağım işler yapmamış olmak benim için adamakıllı oyuncu olma anlamına gelir. Kendime göre doğru düzgün işler yapmak ilk hedefim.
Pişman olacağın işler yapmama adına kriterlerin nelerdir?
Bana teklif edilen projelerde yapımcıya, yönetmene, senaryoya ve rol arkadaşlarıma bakarım. Bu unsurların tamamı iyiyse ortaya pişman olacağım bir işin çıkması mümkün değildir. Örneğin bugüne kadar yer aldığım diziler ve sinema filmleri benim ne demek istediğimi tam olarak tanımlıyor. Bugüne kadar rol aldığım 5 yapımdan neden pişman olayım? Hepsi de iyi işler.
Bundan sonra gelecek projelerde aradığın özelliklerin tamamının olacağından emin misin?
Hiç belli olmaz. Bazen hiçbir proje de gelmeyebilir. Ama neden gelmesin ki? Gelir gelir. Böyle diyorum ama gelmeyebilir de. Her zaman proje geleceğinin garantisi yok. Bilmeden yaşıyoruz. Oyuncu olmayıp da bankacı olsaydım da her zaman çalışacağımın garantisi var mıydı? Örneğin özel bir bankada çalışsaydım belki de işten atılacaktım.
Katmerli umut veren oyuncu oldu!
Aynı festivalden iki kez ‘Umut Veren Oyuncu Ödülü’ alarak bir ilke ve bu özelliğinle Türk sinemasına imza attın. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Hiçbir şey hissetmiyorum ve düşünmüyorum.
Aslında aynı ödülün 5 yıl sonra ikinci kez verilmesi sana yapılan bir ayıp değil mi? Kızmadın mı?
Hayır, kızmadım. Neden kızayım? Ne kızdım. Ne de üzüldüm... Ödül beklentim yoktu ki bana verilmeyen veya verilen bir ödüle kızayım, üzüleyim. Jüri öyle karar vermiş. Ayrıca jürinin benim aynı festivalden aynı ödülü daha daha önce aldığımdan haberi var mıydı, onu da bilmiyorum.
5 yılda hiçbir gelişme sağlayamamış olarak algılanmış olman sende psikolojik bir çöküntüye neden olmadı mı?
Hayır, hayır öyle bir şey yok. Buna bakacak olursak Moskova’dan da ‘Şimdinin ve Geleceğin En İyi Kadın Oyuncusu’ ödülünü kazandım. Ben sürekli bunları düşünür, verilen ödüllere anlamlar yüklersem beynim çok parçalanır. Ben işime bakıyorum. Ne var ki Türk sinemasıyla özdeşleşmiş olan Türkan Şoray adına verilen ödülü kendi elinden almaktan gerçekten mutlu oldum, çok heyecanlandım. Sadece Türkan Şoray’ın bana ‘Çok güzelsin, çok yeteneklisin’ sözlerine sürekli olarak ‘Teşekkür ederim’ diyebildim. Keşke çok heyecanlanmamış olsaydım da Türkan Şoray’dan ödül almanın keyfini sahnede daha çok yaşabilseydim.
"Şimdinin ve Geleceğin En İyi Kadın Oyuncusu" ödülü seni mutlaka mutlu etmiş olmalı..
Mutlu oldum tabii ki. Moskova’daki festival çok iyi bir festival. Jüri de bayağı iyiydi. Bunun yanı sıra rakipler de iyiydi, oyuncu olarak çok iyi isimler vardı. Onların arasından ödül almak elbette keyif veriyor.
Bu ödül sana ekstra bir sorumluluk yükledi mi?
O sorumluluk zaten bende fazlasıyla hep var. İşimi her zaman iyi yapmak istiyorum. Ödülü almamış olsaydım da işime karşı olan sorumluluğumda bir değişme olmayacaktı. ‘Ben böyle bir ödül aldım, adamlar bana geleceğin en iyi oyuncusu ödülü verdiler, ben işime daha sıkı sarılmalıyım’ demiyorum ama sonuçta iyi bir festivalden aldığım ödül için elbette ki mutluluk yaşıyorum.
"Hey kızlar! Burası eğitim yuvası!"
20 yaşında olmana rağmen 40 yaşın olgunluğu var sende. Neden?
Bilmiyorum ki. Bana hep öyle söyleniyor ama ben pek farkında değilim. 20 yaşında bir genç kızın olgunluğunun ölçüsüyle 40 yaşındaki orta yaştaki bir kadının olgunluğunun ölçüsü nedir bilmiyorum. Belki de erken yaşlarda çalışmaya başlamış olmamın etkisi vardır. Bunun yanı sıra elbette hayata bakış açısıyla da ilgili olduğunu düşünüyorum.
O halde senin hayata bakış açısından söz edelim.
Hiçbir zaman yaşıtlarım gibi olmadım. Moda olanlarla ilgilenmem, hayatın bu yaşlarda sadece eğlenmekten ibaret olduğuna inanmam. ‘Nasıl olsa hayatımın büyük bir bölümünü çalışarak geçireceğim’ deyip genç yaşların tadını abartılı bir şekilde çıkarmaktan anlamam. Sosyal medyayı takip etmem. Zaten buna uygun birçok yönlü lüks bir telefonum da yok. Az önce okuldan geldim. Orada ‘Hey kızlar burası bir eğitim yuvası!’ diye bağırasım geldi. Çünkü abartı topuklu ayakkabılar, abartı makyaj, abartı mini etekler, kollarında lüks çantalar, ellerinde lüks telefonlar. Ne oluyor ki? Genç olmak, gençliğini yaşamak bu mudur?
Kime ne zararları var ki?
Sosyal medyada ne varsa hepsinden haberleri var ama yaşadıkları ülkede veya dünyada neler olduğundan bihaberler. Yetişme döneminde vurdumduymaz olanlar ileride anne-baba, iş sahibi, belki de yönetici olacaklar. O zaman hangi donanımlarıyla çocuklarını yetiştirecek, işleri çevirip insanları yönetecekler? Ben öyle olamam, plastik bir hayat yaşayamam, derdim saçlarımın boyasının tutup tutmadığı, sosyal medyada neler olup olmadığı değil. Aslında bütün yaşıtlarım akılları bir karış havada mı yaşıyorlardır? Hiç sanmam. Öyle olanları genele yaymamak gerek. Sanıyorum genelde hep olumsuz olanı görüyoruz. Bence yaşıtlarımın çoğu benim gibidir.
"Zehra ile cesaretimiz aynı!"
Bırak da memleket meselelerini büyükler düşünsün. Sen de biraz olsun gençliğini yaşasan olmaz mı?
Gençliğimi yaşamadığımı da kim söylüyor? Ben kendi kriterlerime göre gençliğimi son derece güzel yaşıyorum. Çok fazla değilse de dışarı da çıkıyorum, eğleniyorum da. Ama evde vakit geçirmekten daha keyif aldığım bir gerçek. Erkek arkadaşım da var. Tamamen içe kapanık, asosyal biri değilim.
"Araf"ta canlandırdığın "Zehra", oyunculuğa başlama şeklini göz önünde bulunduracak olursak sana ne kadar benziyor?
Zehra’nın daha iyi bir yaşamı hayal etmesiyle, gösterdiği cesaret benim 13 yaşındayken tek başına bir ajansı arayıp ‘Oyuncu olmak istiyorum’ dememdeki cesaret birbirine benziyor.
"Yeşim Ustaoğlu hayalimdi..."
Neslihan Atagül, çalışmayı hayal ettiği yönetmenlerden biri olan Yeşim Ustaoğlu’nu yere göğe sığdıramadı: “Yeşim Hanım ile çalışmayı çok istiyordum, açıkçası hayalimdi. ‘Araf’ için görüşmeye giderken mutluluktan ayaklarımın yerden kesildiğini söyleyebilirim. Yeşim Hanım, iyi bir yönetmen olmasının yanı sıra çok da iyi bir insan. Birlikte çalıştığı oyuncularla çok iyi anlaşıyor. Bunun yanı sıra setteki herkesle de arası iyi. Yeşim Hanım’ın setinde asla kavga gürültü olmuyor.”
13 yaşındayken tek başına bir ajansı arayıp kayıt olmaktaki cesaretin bir başka örneğini şimdilerde sergileyebilir misin?
Yurtdışından ünlü bir yapımcıyı veya yönetmeni arayabilir misin? Elbette sergileyebilirim. Ben inatçıyım, kafama koyduğumu mutlaka hayata geçiririm. Bazen Tom Hanks’i, Tim Burton’u aramayı düşünüyorum, onlara mektup yazmak istiyorum.
Onlara ne dersin?
Tom Hanks’e ‘Beşiktaş sahilde çay içelim, hatta bir film çekelim’ demek istiyorum. Tim Burton’a da ‘Neden hep Johnny Depp ve eşinle film çekiyorsun? Hep Johnny, hep Helena olmaz. Beni de gör, ben de geleyim’ diyeceğim. Kimbilir Tom Hanks’e ne kadar mektup gidiyordur. ‘Aman benimkini mi okuyacak?’ diyebilirim ama ya okursa... Bazen gördüğüm yönetmenlerin yanına gitsem de ‘Benim adım Neslihan. Beni filmlerinizde oynatır mısınız?’ diyesim geliyor. Ne var ki bunda? Bence son derece normal bir davranış olur.
"Ben olayım, herkes görsün!"
"Ne kadar şöhretsen o kadar başarılısın, o kadar para kazanıyorsun" algısının sana zarar vereceğinden endişe etmiyor musun?
İşimin doğal olarak getireceği şöhretin dışındaki şöhret unsurları, bir oyuncunun sahip olduğu şöhretin ömrü ne kadardır? Sabun köpüğü kadar var mıdır yoksa daha mı azdır? İyi bir oyuncuysam zaten doğal olarak istesem de istemesem de şöhret olacağım. Ne kadar para kazandığımdan da kime ne?
En büyük hayalin nedir? 20 yıl sonra kariyerinin neresinde olmak istersin?
Herkesin kabul ettiği ölçüde iyi bir oyuncu olmak. Ben olayım, herkes görsün.
Röportaj: Mehmet Çalışkan
YORUMLAR