Yazın boş zamanınız bolsa veya yapacak çok önemli bir işiniz yoksa “Hinterland” dizisi yeni adresiniz olabilir, çünkü Hinterland’ın hikayesi hem çok iyi kurgulanmış, hem de puslu bir atmosfer yaratmakta başarıya ulaşmış. Dizi analizimize geçmeden önce dizinin adının neden “Hinterland” olduğundan söz edelim.


Almanca kökenli bir kelime olan “Hinterland”, bir limanın işlemesine etki eden ve bu limanın arkasında kalan kara, şehir ya da bölgeye verilen addır. Türkçe’de “Art Bölge” olarak geçmektedir. Peki, dizinin bununla ne ilgisi var? Dizinin çekildiği Wales’in Aberystwyth kenti oldukça sessiz ve sakin bir yerdir. Liman ve üniversite kenti olarak bilinmektedir. Neredeyse 15.000 kişinin yaşamını sürdürdüğü bu yer oldukça dağlıktır ve rüzgârın serinliği her daim hissedilmektedir. Tıpkı dizide olduğu gibi… Dizinin rüzgârlı sahneleri bizi öyle bir serinletiyor ki, adeta rüzgârın üzerimize doğru estiğini hayal ediyoruz.


Noir-crime türüne haiz dizi, İngilizlerin cool ve soğuk tavırlarını, kasvetli ortamı ile yağmurlu havasını aşırıya kaçmadan senaryoya monte ederek, karakterlerin içsel dünyalarına doğru yolculuk ediyor ve hikayeleri parçalara bölüyor. Her bir parçanın içerisinde önemli mesajlar ve bulmacalar saklı. Karakterlerin kendi sorunlarını çözmeleri şöyle bir yana dursun, işlenen cinayetlerdeki soğuk duş etkisi yaratan kanıtlar, gerçeklere yansıyor ve karakterleri birbirlerine daha da yaklaştırıyor, ta ki olayların rengi değişene değin…





Seyirciye İskandinav havası solutuyor

90 dakikalık bölümlerden oluşan film-vari bir dizi olan ve bize İskandinav ülkelerinin coğrafyasını anımsatan “Hinterland”, açıkça belirtmek gerekirse; her bölümünde farklı bir davayı işleyen polisiye dizilerinden farklı bir yerde duruyor. Dizinin asıl meselesi aslında şu: Baş Komiser Tom Mathias karakteri üzerine örülü hikayeler, aslında Mathias karakterinin kendi özünü bulması ve sorunlarından kurtulması adına yapılmış gibi bir his uyandırıyor, yani cinayetlerin ucu bir şekilde Mathias’a dokunuyor ve Mathias kendine derin bir bakış atıyor. Cinayetler onun travmalarını tetikliyor ve geçmişini sorgulamasına neden oluyor. Ne yazık ki geçmiş geçmişte kalmıyor, geçmiş anı etkiliyor.


Az aksiyon ve zorlayıcı bulmacaların hâkim olduğu dizide, psikolojik açılımların ve dönüşümlerin hikâyeye sirayet ettiğini analiz ederken, yaşananlar gözümüzün önünden geçiyor ve sindire sindire içselleştirmemiz gerektiğine kanaat getiriyoruz. Soğuk havasından dolayı, yer kan donduran dizi, tamamıyla mantık oyunlarıyla izleyicinin beynine skeptik doneler yerleştirerek, onları bir süzgeçten geçirmesini istiyor ve çözümlemenin basit olmayacağını öne sürüyor. Dizinin ağır oluşunun asıl nedeni de bu! “İzle ve geç” cümlesine çarpı atan dizi, düşüncelerimizi sorgulamamızı ve hayata karşı olan bakışımızda neyin yapılması, neyin yapılmaması gerektiğinden kısaca söz ediyor.


Teknolojik efektlere sırtını dayamayan dizi, adeta karakterlerin profillerini çıkartıp suçlu kim bulun dercesine hareket ederek tahmin gücümüzü güçlendirmeye çalışıyor. Karakterleri yakından incelediğimizde aslında her bir karakterin sırlarla yaşadığını ve o sırların onları sonuna kadar tükettiğine şahit oluyoruz ve şunu soruyoruz: “Bunca içsel ve fiziksel tüketim neden?”





Karakterler çok ciddiler

Yaşanılan olaylar arasında bir köprü kuran dizinin en ilginç yanı, karakterlerin neredeyse hiç gülmeyişleri, neredeyse tek bir sahnede bile gülerlerken görmüyoruz, çünkü dizi onlarla özdeşleşmemizi istemiyor, sadece sonuca giden yolda bir çözüm bulmamız adına uğraş veriyor. Dizide esprilere yer verilmediği için, klişe Amerikan dizilerinden çok farklı bir yerde duruyor ve duruşunu hiçbir şekilde bozmuyor, lakin şu aralar gülen suratlar görme arzusu içerisinde olduğumuz için bu biraz seyirciyi sıkabilir.


Şimdi geldik en önemli mevzuya… Dedektiflerin ellerinde silah olmadan sürekli etrafta dolaşıp zanlıları aramaları gerçekten ilginç. Genelde Amerikan dizilerinde silahlardan çıkan kurşunlar ya zanlıların kafalarına isabet eder ya da hedefi tam on ikiden vurarak kalbe doğru yönelir. Buradan hareketle şunu dile getirmek lazım: Amerikan dizilerinin aksine Hinterland’da silah yok, zira İngiliz polisleri silah kullanmıyorlar, eğer zanlıyı zayıf düşürmek istiyorlarsa copları ve elektronik silahları kullanıyorlar. İnsanı öldürmeye ve zarar vermeye kesinlikle karşılar. Hümanisttik yanı güçlü olan İngilizler dolayısıyla bu yönlerini diziye taşımışlar, fakat bir yerde büyük sorun var.


Şiddet şiddetle çözülmemeli

Hikâye boyunca bir kez bile dedektiflerin elinde cop ya da benzeri araçları göremiyoruz, sanki ölümlerine susayan insanlar gibiler… En azından bunun bir dizi olduğunun farkına varıp, bu sorunun önüne geçebilirlerdi. Dedektiflerin pasif kalışları seyircinin bir sürü soru sormasına neden olması olasılıklar dahilinde… Gerçi alt metinlerden az çok anlaşılıyor bazı argümanlar. “Şiddet şiddetle çözülmemeli” cümlesine dikkat çeken dizi, diyaloglardan ziyade karşılıklı iletişimin ve ortaya konulan eylemlerin önemini vurgulayıp, biraz minimalliğe, biraz da sadeliğe göz kırpıyor.


Aşina olmadığımız bir dedektif hikayesi sunan dizide, dedektiflerin farklı metotlarla cinayete çözüm arayışlarının yanı sıra, kıdemlerine göre sistematik bir şekilde iş yaptıklarını izliyoruz, eğer daha önce İngiliz polisiye dizisi seyretmediyseniz sıkı bir araştırma yaparak seyretmeniz faydalı olacaktır. Sürpriz konusunda ustalığını konuşturan dizi, seyircinin anbean gözlerini kırpmadan ekrana bakmasına vesile oluyor, seyirci tam nihai sonuca eriştiğini tahayyül ettiğinde kurgu birden terse dönüyor ve seyircinin “neden analiz edemedik ki…” düşüncesini ortaya atmasına sebep oluyor.


Sonuç olarak; “Hinterland”, değişiklik arayan ve bulmaca çözmeyi seven seyirciyi kendine çekmekle kalmıyor, aynı zamanda soğukkanlılıkla hareket eden karakterleri bir araya toplama konusundaki başarısını ortaya koyuyor. Yer yer Tarkovsky’ye göndermeler yapan dizide gizem, gerilim, korku ve dram gırla… Kötülüğün farklı biçimlerde kuvvet kazandığı hikâyenin ana izleğini, geçmişte yaşanılan vakaların suskunlukla üzerlerinin örtülmesi ve yıllar sonra o vakaların yeni cinayetleri tetikliyor oluşu belirliyor.


Yazı: Arzu Çevikalp

arzu.kultursanat@gmail.com

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.