1924 yılında Sürrealist Manifesto’yu yayınlayan Andre Breton’un “İçimizdeki en sürrealist oydu’’ dediği JoanMiró yaşasaydı ve onunla röportaj yapsaydım, büyük ihtimalle Beni kabul edecek hiçbir kulübe üye olmak istemem’’ derdi. Bence onu, hiçbir akıma dahil olmayan biri olarak tanımlamak gerek. Kullandığı canlı renkler ve karmaşık imgeler görenlerde “Ben de yaparım’’ hissi uyandırabilir, ama aslında her eserinin diğeriyle arasında geometrik bir ilişki var. 90 yıllık ömründe üç savaş görmüşMiró’nunmodern sanata katkısı büyü. 20. yüzyılın en büyük ressamlarından o...


Resimleri aynı anda o kadar çok çağrışımyaratıyor ki beyniniz kısa devre yapacakmış gibi hissediyorsunuz. Sergi koordinatörü Dündar Hızal bize daha fazlasını anlatıyor...


Miró’nun eserleri size ne hissettiriyor?

Miró’nun tetiklediği “Bunu ben de yaparım’’ duygusu, insanları resme teşvik etmede çok önemli bir şey. Bir çocuk geldiğinde kendini gerçek bir sanatçı gibi hissediyor çünkü gördüğü resimler onun yaptıklarına benziyor. “Resim, ilk mağara resmi yapan insanlardan sonra bir şekilde yozlaştı. Ta ki bana kadar. Ben resmi o yozlaşmadan kurtardım’’ diyor Miró. Resmi saf şiir gibi görüyor. Tristan Tzara gibi o dönemin dadaist şairleri ile olan yakın arkadaşlıkları da o şiirlerden ilham almasını sağlıyor. Dadaistler için kelimeler düşünceden önce gelir. Miró için de öyle. Başlarken bir düşünce ile başlamıyor. Renk ve biçim oluştuktan sonra düşünce ortaya çıkıyor. Resim, bittikten sonra kadın veya kuş resmine dönüşüyor.


Miró’nun Andre Breton’la arkadaşlığı nereden geliyor?

Breton ‘’Sürrealist Manifesto’’yu yazdığında ilk katılanlardan biri de Miró. Salvador Dali ve Picasso da aynı ekipte. Ama Miró hiçbir zaman kendisini sürrealist olarak ilan etmiyor. Zaten eserlerinde birçok akımdan izler bulmak mümkün. Dadaizmden etkilenmekle beraber renkler kübistlerin renkleri, biçimler fovistlerin biçimleri. O nedenle mutlak bir yere oturtulamıyor.


Hayatının neredeyse tamamı savaş dönemlerine denk gelmiş. Ama eserleri rengârenk...

Hayatının en güzel yıllarında 1. Dünya Savaşı’nı yaşamış. Sonra ülkesi İspanya’da iç savaş patlak vermiş ve bundan da çok etkilenmiş. Paris’e taşındığındaysa Nazi ler gel miş Pa ri s’ i iş - gal et miş. Bu nun gi bi bü yük trav ma lar ya şa mış in san la rın iki şey yap ma sı bek - le nir; ya içi ne ka pan ma sı ya da bu nu ta - ma men red det me si. Bu sü re ci ya şa mış ki mi res sam lar çok ka ran lık tır, ki mi le - riy se Da li gi bi ken di ni tamamıyla bu durumun dışında tutarak hayal gücüne yönelir. Miró’da da ters etki yaratmış.


Burada çocuk atölyesi açma fikri nereden geldi?

Bizden geldi. Sergi ziyaretçilerinin yüzde 50’sini çocuklar oluşturuyor. Bunun Miró’ya özel bir tarafı da oldu. Şu an 10.000 çocuk ön rezervasyon yaptırmış durumda. Bu çocuklar buraya gelecek ve bu eserleri gördükten sonra içlerindeki potansiyel de açığa çıkacak. Biz de onlar bunu deneyimledikten sonra sıcağı sıcağına çıktıya dönüştürecek bir alan yaratmak istedik.


Sırada kimin sergisi var?

Seneye bu zamanlar Matisse’i getirmeyi planlıyoruz.


Miró nasıl çalışırdı? Miró,1960 yılında yaptığı bir radyo konuşmasında çalışma tarzını şöyle anlatmıştı: “Ben tuval üzerinde hiçbir zaman onun dükkândan geldiği haliyle çalışmaya başlamam. Kazalar oluştururum; bir form, bir renk lekesi. Her türlü kaza eseri, yeterince iyidir. Ondan sonra fırçalarımı tuvale silerek zemini hazırlarım. Üzerine terebentin damlamasında sakınca yoktur. Ressam bir şair gibi çalışır, önce kelime sonra düşünce. Ben ilk şoka çok önem veririm.” Agnes de la Beaumelle’in sözleriyle Miró, “20. yüzyılın tüm biçimci avangardlarının karşısında bize mutlak bir özgürlük dersi vermiştir ve bu da onu geçtiğimiz yüzyılın en olağandışı sanatçı şairlerinden biri yapar’’..


Özge Mine Sarıçam

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.