"Yasak Bölge 9" filmiyle hatırladığımız Neill Blomkamp’ın yazıp yönettiği filmin başrollerinde Matt Damon ve Jodie Foster oynuyor. 2009 tarihli "Yasak Bölge 9 - District 9" ile tanıdığımız Neill Blomkamp, 4 yıl aradan sonra yeni bir bilimkurgu ile geliyor karşımıza.


"District 9", uzaylıların yaşadığı mülteci kamplarından birinde geçiyor ve günümüz dünyasının yakıcı sorunlarından biri olan "yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı" ele alıyordu. Elysium da, "bilimkurgu aslında kendi çağını anlatır" diyen tezi destekleyecek şekilde çağımızın temel meselelerinden birini geleceğe taşıyor. Bu temel mesele ne derseniz, günümüzün büyük şehirlerinde varlıklı insanların ikamet ettiği, 24 saat koruma altındaki lüks siteleri ve yoksulların yaşadığı, her türlü kanunsuzluğun kol gezdiği mahalleleri hatırlatmak isterim size.


2154 yılında geçen filmde gezegenimiz de böyle global bir gecekondu mahallesine dönüşmüş durumda. Zenginler ise dünyanın yörüngesindeki bir uzay istasyonunda kendi müreffeh dünyalarında yaşıyorlar. Yeryüzü bir çalışma kampına, Elysium adlı uzay istasyonu ise cennet gibi bir tatil mekanına benziyor. Yoksulların Elysium vatandaşı olmak istemesinin en önemli nedenlerinden biri, her evde bulunan, sakatları ayağa kaldıran, kanser dahil her tür ölümcül hastalığı tedavi eden mucizevi sağlık hizmetleri.


Ekonomik refahın tüm dünyaya ve ülkelerin tabanına yayılamadığı, yoksulluk, hatta açlık sorununun bile çözülemediği bir dünyada Elysium’un çizdiği gelecek tablosu, çağımızla ilgili isabetli eleştiriler getiriyor aslında. Ama bu anlamlı dekor ve gerçekçi dokunun önündeki hikâye, ne yazık ki çok parlak değil. Blomkamp senaryoda kendini tümüyle klişelere bırakmış. Bir yanda çocukluğundan beri Elysium’a gitmeye çalışan yoksul işçi Max (Matt Damon), diğer yanda ise Elysium’un zarif, soğuk ve gaddar Savunma Bakanı Delacourt (Jodie Foster)... Kuşkusuz arada başka kahramanlar da var ama hepsi de iyiler ve kötüler olarak ayrılmış durumda.


Prodüksiyon tasarım başarılı

Savunma Bakanı’nın siber darbe planıyla başlayan ve Max’i bir anda dünyanın kaderini elinde tutan bir kahramana dönüşmesini sağlayan olay örgüsünün ilginç biçimde geliştiğini söylemek zor. Olayların üç aşağı beş yukarı nereye varabileceğini tahmin edebiliyorsunuz. Max dahil karakterlerin ilginç ya da renkli olduğu söylenemez. Öyküye çıkarcı bir çete lideri olarak giren ama giderek önem kazanan Spider (Wagner Moura) karakteri de iyi geliştirilemiyor.


Blomkamp ilk filmi District 9’daki kadar olmasa da, oyuncuları ve olup bitenleri yakından takip ettiği, hareketli, sallantılı bir kamera kullanmayı tercih etmiş. Böylelikle filme bir ciddiyet ve gerçekçilik katmış. Filmin en başarılı ve ilginç yanı ise prodüksiyon tasarımı. Los Angeles, İspanyolca konuşulan Afganistan benzeri bir şehre dönüşürken, Elysium Türkiye dahil dünyanın her yerindeki lüks banliyö sitelerini hatırlatıyor. Robot askerler, metal ile insanı buluşturan teknolojiler de ilginç. Ama ötesi yok. Yoksulların isyanını destekleyerek politik anlamda solu seçen, Katolik rahibenin küçük Max’e verdiği simgesel kolyeyle dine de selam duran "Elysium: Yeni Cennet", eşitlikçilik fikrini derinlemesine ele alamıyor. Sonuç olarak, politik ve ahlaki olarak umut verici bir çerçeveyle başlasa da bir süre sonra vurdulu kırdılı vasat bir maceraya dönüşüyor.


Haber: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.