“Araf” ray üzerindeki eriyik metal kazanının toprağa boşaltılacağı anı bekleyenlerin görüntüsüyle açılıyor. Sonra karların uçuştuğu yollar ve kalabalık bir mola yerinin görüntüleri geliyor perdeye. “Yolda olmak, taşrada yaşamak ve beklemek” en baştan görsel olarak yan yana getiriliyor. Tesisin lokantasında her işi yapan güler yüzlü, masum yüzlü genç Zehra (Neslihan Atagül) için yol, uzaklarda yeni bir hayat kurmanın umudunu simgeliyor.


Kamyon şoförü orta yaşlı Mahur da (Özcan Deniz) belli ki ona uzaklardaki başka bir hayatı çağrıştırıyor. Filmin özellikle ilk bölümünde Zehra camdan dışarı bakarken kamera gerçeği hep iki kez odaklıyor. Önce camdaki yansımasını sonra da camın ardını görüyoruz. Zehra sürekli kendi sıkıcı gerçekliğinin ötesinde bir hayatı arıyor. Eve televizyon alması başka dünyalara duyduğu özlemin bir göstergesi. Genç çaycı Olgun (Barış Hacıhan) içinse durum farklı. Onun için Zehra’nın kendisi tek başına bir umut, bir hayat gayesi. Günün birinde yırtmak ve babası gibi olmamak istiyor. “Araf”ın karakterleri alt sınıftan gelen, mutsuz ve yalnız insanlar. Ama genç olanları taşranın kasvetine mahkûm olmak istemiyor. Gelecekten umutlular ve bekliyorlar.


Yeşim Ustaoğlu görüntü yönetmeni Michael Hammon birlikte “Araf”ın ilk 40 dakikasında bu bekleme halini ve taşra sıkıntısını tasvir etmede antolojilere geçecek kadar başarılı. Karın hükmettiği soğuk ve soluk şehir görüntüleri; kasvetli internet kafeler; dar, küçük, boğucu evlerde televizyonlardan gelen ve gerçeklikle trajik bir kontrast teşkil eden sesler; limonata içilen, göbek atılan, kolbastı oynanan düğünler; taşra diskoları, sokak araları gibi taşranın adeta ruhuna sızan kareler peş peşe geliyor.


Ne var ki, film belirli bir noktadan sonra Türk melodram geleneğinin 50 yıldır hâlâ vazgeçemediği, “istismar edilen masumiyet, istenmeyen hamilelik, ortadan kaybolan erkek” gibi motifleri yeni bir şey söylemeden tekrarlıyor. Neslihan Atagül başta olmak üzere iyi oyunculuklara rağmen bu ikinci bölümde dramatik yapı da sarsılıyor. Özellikle başlarda herkesin kendini konuşarak, dille ifade ettiği filmde Mahur’un sessizliği ve özellikle Zehra ile diyalogsuz, kelimesiz ilişkileri filme zarar veriyor, sahiciliği bozuyor; Mahur da boşlukta kalan bir karaktere dönüşüyor. Finale doğru Zehra ile ailesi arasındaki çatışmaların tümüyle pas geçilmesi de tuhaf. Ustaoğlu’nun kasten yerli dizi, ‘reality şov’ tadında çektiği final akılda kalsa da öyküyü toparlayamıyor. Böylece, miksajı nedeniyle yer yer diyaloglarını anlamakta da zorluk çektiğimiz “Araf” kaçırılmış bir fırsat, yarım bir başarı olarak kalıyor.


Haber: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.