1940’ta Cezayir’den Paris’e genç bir adam gelir. Adını sanını kimsenin bilmediği biri, bir yabancıdır. Aynı adam 20 yıl sonra, 1960’ta öldüğünde New York Times Gazetesi’nin başlığı şöyle olacaktır: “O olmadan Paris artık bir hiç!”


Anladınız elbette, gene de söyleyeyim... 7 Kasım’da doğumunun 100’üncü yılı kutlanacak olan genç adamın adı Albert Camus. Kısa hayatında gazeteci, felsefeci, edebiyatçı olarak tanındı, birçok önemli başyapıta imza attı, Nobel’le ödüllendirildi. Başlangıçta varoluşçuluğa yakın durduğu düşünülüyordu ama sonraları absürdizm denen felsefi akımın öncüllerinden oldu. “Hayır, ben varoluşçu değilim” demişti sağlığında. “Sartre’la isimlerimizin yan yana anılmasına hep şaştık. Jean Paul Sartre bir varoluşçudur. Benim yayımladığım tek fikir kitabıysa Sisifos Söyleni’dir ve hakikatte varoluşçu filozoflara doğrultulmuş bir silahtan başka bir şey değildir.”


Bu büyük edebiyatçı ve düşünürün tüm yapıtlarını basan Can Yayınları şimdi 6-9 Kasım arasında Karibu Turizm’le ortaklaşa, başvuracak 16 kişiye bir Paris gezisi düzenliyor. Şu günlerde Aile Çay Bahçesi adlı yeni romanı çıkan Yekta Kopan’ın rehberliğinde gerçekleşecek olan gezi kapsamında Paris sokaklarında Camus’nün izi sürülecek... Mesela katılımcılar, Camus’nün Yabancı’yı yazarken kaldığı Hotel Mercure’ü ziyaret edecek, Jean Paul Sartre ve Simon de Beauvoir’la uzun edebiyat sohbetleri gerçekleştirdiği Café de Flore ve Les DeuxMagots gibi simgesel mekânlarda dolaşacak hatta bir zamanlar onun oturduğu masada yemek yiyecek. Camus’nün yayınevi olan Gallimard ve onun eserlerinin sahnelendiği tiyatrolar da tur sırasındaki duraklar arasında olacak. Bu arada Yekta Kopan hem Camus’nün aşklarını, dostluklarını, edebiyatını, II. Dünya Savaşı sırasında direnişçilere verdiği desteği anlatacak, hem de eserlerinden okumalar yapacak.


“Arkamda yürüme, yol göstermeyebilirim. Önümde yürüme, arkandan gelmeyebilirim. Yanımda yürü ve dostum ol” demiş olan büyük yazar Albert Camus’yü anmak için onun şehrine yapılacak bir seyahatten daha uygun ne olabilir ki?


1. Gün

Yekta Kopan ve öteki katılımcılarla 6 Kasım sabahı Paris’e varıp otele yerleştikten sonra şehir turunuz başlıyor! Rota; Opera Garnier, Vendome, Concorde, Alexandre Köprüsü, Zafer Takı, Champs Elysées ve elbette Eyfel Kulesi başta olmak üzere Paris’in sembolü haline gelmiş duraklarla sürüyor. Birbirinden güzel ve ilginç butiklerin yer aldığı “LaMarais”deki serbest zaman molasının ardından akşam ünlü Les Deux Magots’da yemeğe gidiliyor. Yani Hemingway ve Breton’un favorisi olan, Sartre, Camus ve Simone de Beauvoir’ın Café de Flore’da olmadıkları tüm gecelerde gittikleri restoranda...


2. Gün

Kahvaltının hemen ardından gene Camus’nün ayak izlerini takibe koyuluyorsunuz. İlk durak, “Sanatçılar Tepesi” olarak bilinen Montmarte ve Quartier Latin. Önce Camus’nün Cezayir’den ilk geldiğinde gazetecilikle geçinmeye çalıştığı ve bir yandan da “Yabancı”yı tasarladığı sokaklar geziliyor ve romanını bitirdiği Hotel du Poirier’ye gidiliyor. Ardından Sartre’la tanıştıktan sonra 1943’te direnişe katıldığı dönemde kaldığı bina, Marguerite Duras’nın eşi Robert Antelme’le Combat Gazetesi’ni yarattığı mekân, birçok romanını yazdığı Hotel Mercure ve dönem dönem yaşadığı evleri görülüyor. Öğle yemeğinin ardından büyük yazarın bir dönem şef editörlük yaptığı efsanevi Gallimard Yayınevi ziyaret ediliyor. Orada katılımcıları bekleyen sürprizse şimdilik bir sır, tüm ısrarlarıma rağmen bana da söylemediler. Akşamüstü gidilecek yer ise elbette belli: Beş çayı ya da tercihe göre kahve için Café de Flore... Gene edebiyat sohbetleri ve okumaları eşliğinde. Devamında gece gidilecek Moulin Rouge için hazırlanılıyor.


3. Gün

Yine kahvaltıdan sonra Seine Nehri’nde tekne turu yapıyor, daha sonra Paris’in ünlü butik kitapçısı Shakespeare and Co’ya gidiyorsunuz. Öğle yemeği molası Aux Charpentiers adlı ünlü restoranda veriliyor. Programın devamı Albert Camus’nün edebiyattan sonraki en büyük tutkusu olan, kendisine umut ve cesaret verdiğini söylediği tiyatroya ayrılmış. Yazarın Paris’te sevdiği tiyatrolar rehber eşliğinde geziliyor. Mesela 1949’da Suikastçiler’in sahnelendiği Theatre Hebertot, Camus’nün Dostoyevski’nin Şeytanlar’ını yorumladığı Theatre Antoine ve elbette Theatredes Mathurins...


4. Gün

Son gün tamamen serbestsiniz. Dileyen alışveriş etsin, dileyen kitapçıları gezsin, dileyen şehrin ruhunu solusun diye. Arzu edenler için Louvre Müzesi ya da Versailles Sarayı da dördüncü günün tur seçenekleri arasında.


Haber: Gülenay Börekçi



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.