Hiç kırmızı halıda yürümüşlüğünüz var mı? Benim yok! Ezelden beri mevcut tuhaf hevesimi de, ayağıma gelen fırsatları teperek çarçur ettim: Bizim ofisin girişine, merdivenlere kırmızı halı koymak istemesinler mi! Apartmandaki “yüzde 50 nüfusu” gözden geçirdim ve konuştum: “Bakın bu giriş 1960’lı yıllardan kalma. Karakterli bir dili var. Lütfen heder etmeyelim! Tamam sizin yüzde 50’ye saygı duyuyoruz. Ama buraya kırmızı halı olamıyor.” Maruzatımız dikkate alındı. Galiba siyah halı yapacağız! Binadaki demokratik teamüllerin nazara gelmesini istemem! Ama şu kırmızı halı meselesi. Ona geri dönelim.


İtiraf ettik ya: Hevesim baki. Niye? Onu da söyleyeyim. Bir yanlış anlama olmaya. Bakın istatistiklere ulaşamadım. Ama gözlemim şu: Kırmızı halıda yürüyenlerin kahir yüzdesi bir “kadın ve erkek manzumesi.” Ve orantısız estetik: Güzelliğin kadındaki oranı yüzde 90. Erkek? Yüzde 10. Bir konu mankeni. Kadının yanında yürüyor. Edepli ise bir adım geriye kalıyor. “Stiletto’dan ayağı kaymaya, tökezlemeye” diye çoğu zaman kadının belinden tutuyor. Budur. Kendim için bir şey istiyorsam namerdim. Anlıyorsunuz...


Madem ki istekli, hazırım. Bir adım daha atıyorum. Kendime bir danışman buluyorum: “Style Advisor” Beni gözden geçiriyor. Ciddi olduğuma kanaat getiriyor. Bu âlem böyle. Size garip yaftası takmıyor. Çünkü burada sıra dışılık nadirattan değil. Danışmanım kim mi? Sıkı durun! Paris Fashion Week aktörlerinden. Genç, havalı ve kendini ispat etmiş bir tasarımcı: Arzu Kaprol.


"Masadaki tek erkek bendeniz"

Söz verdi. Kırmızı halıya çıkınca bana göz kulak olacak. Hata yapmayayım, yanlış bir şey giymeyeyim diye. Paris’te Baccarat Müzesi’nin birinci katındaki Crystal Room Baccarat’ta yan yana oturuyoruz. Ben frankofon değilim diye, Arzu’nun kocasını yan masaya oturtmuşum. Masadaki tek erkek bendeniz. Arzu’ya eğilip kulağına fısıldıyorum: Giydirdiğin kadınlardan biriyle tanıştırsana, Cannes Film Festivali galasında kırmızı halıda birlikte yürüyeyim. Bana bakıyor! Yandan? “Ben utangacım ya, tek başıma açılamıyorum.” Şöyle süzüyor. Ölçülü kız: “Kırmızı halı diye başladık, nerelere geldik” demiyor... Üzerindeki siyah cepken cekete bakıp bana da diksene diyorum. Pes etmek yok ya! Bu kez profesyonel bir set çekiveriyor: Erkekleri tanımıyorum, hiç dikmedim!


35 yaşlarında bir kadın, daha çok kuzeylilere benziyor. Sadece fizikten söz ediyor değilim. Sükûneti, vücut dili, Akdenizliler gibi değil. Ya çizdikleri? İşte orada durum değişiyor. Rue de Faubourg Saint Honoré’de yeni açtığı Showroom’unda küçük bir gösteriyi izliyorum. Akdeniz’e has renkler, kıvrımlar. Kadını erotik bir tanrıça haline tercüme eden tılsımlı dokunuşlar. Hele

hele o beyazlar: Kah açık, kah kapalı. Sürpriz açılar. Eğilip soruyor. “Buranın yemeklerini nasıl buldun?” Paris’in en “havalı adreslerinden” birisindeyiz. Philip Starck nam muhteremin tasarladığı bir mekân. İçeriye siyah hâkim.


Baccarat kristal avizelerden kırılarak dağılan huzmeler uçuşuyor gibi. Bir orada, bir buradalar. Işık böcekleri var ya. Keşke sadece kadınları azize eden haleler çizseler... “Arzu, buranın mutfağı çok kötü. Şarap listesi dengesiz ve yetersiz. Aşağı kapıda bizi karşılayan kız, dışındaki servis personeli umutsuz vaka” diye durumu özetliyorum. Hayıflanıyor, “Biliyor musun çok zor yer bulunuyor. Araya bir dostumuz, Dior’un CEO’su girdi” diye anlatıyor. Hiç şaşırmıyorum. Bu tarz fiyakalı yerlerin küresel bir talep çizgisi var. “Bana mısın” demiyorlar: “İnsanlar birbirlerini görmeye talipler.” Soruyor: “Demek kapıdaki hostesi beğendin?” “Yok” diyorum. “Ama deri skinny pantolonu ilginç. Onu nasıl giyip çıkarıyor?” Bir kere o deri değilmiş. Deri pırıltısına sahip bir lateks. Allah’ım sahtekârlığa bakınız...


“Peki nasıl anlarım?” Arzu, bana ümitsiz bir nazar atfediyor: “Sen mi? Dokununca!” Acilen güvenli bir kıta sahanlığına dönmeliyim: Federation du Pret a Porter Başkanı J.P. Mocho, anlatıyor: “Küresel kriz Paris’i modanın tek başkenti haline soktu. Artık insanlar aynı anda hem Londra, hem New York, hem Milano ile baş edemiyor. Ehh bizim ise iki- üç yüzyıllık moda geleneğimiz var.” Tamam. Kabul. Peki...


Paris sinerji için çekim merkezi

Geleceğe nasıl bakıyorlar? Gençleri, Shanghai ya da Tokyo’ya kaçırmamak için? Malum, taze ve yaratıcı kan altın gibi! “Elbette” diyor. “Örneğin Arzu’yu Fashion Week’de ağır topların ortasına yerleştirdik. Paris sinerji için bir çekim merkezi!” Tekrar Arzu’ya dönüyorum. Beni “kırmızı halıda başgöz” edecek ya, onu Alain Senderens’e davet ediyorum. Senderens Fransız mutfağının efsanelerinden. Michelin’in her faniye nasip olmayacak “3 yıldızını” iade etti. Kendi ismine “klasman dışı kalmak arzusunda” bir lokanta açtı. Madeleine Meydanı’nda çok başarılı: Gerçekten de “klasman üstü”. Ya eski anıt lokanta, Lucas Carton? Ona ne oldu? Haydi söyleyeyim! Onun üzerine, Fransa’nın doğusundaki Vosges menşeli, bir kadeh Vittel su içiyorsunuz, normal oda hararetinde. Değişim, dönüşüm ve yaratıcılığın şerefine!


Haber: Ali Esad Göksel

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.