Bu içerik Uzman Psikolog Sena Sivri tarafından kaleme alınmıştır.


Travma, bireyin fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü derinden tehdit eden olay ya da durum olarak tanımlanmaktadır. Bireyin yaşadığı ya da şahit olduğu, ani gerçekleşen olumsuz olaylar karşısında üzüntü, korku, çaresizlik, kaygı hissettiği, olağanın çok dışında ve aşırı olaylardır. Toplumsal travma, bu durumun toplumun büyük kısmını ya da tamamını etkilemesidir. Doğal afetler, savaş, politik, etnik, inançla ilgili ya da toplumsal cinsiyet algısına bağlı gerçekleşen şiddet olayları gibi toplumsal travma olarak tanımlanan durumlar, sadece buna maruz kalan bireyi / bireyleri değil, buna doğrudan ya da dolaylı maruz kalan toplumun her kesimini etkileme özelliğine sahiptir. Travmanın bireysel ve toplumsal olarak ilk ve en güçlü etkisi, en temel ihtiyacımız olan güvende olma duygusunun yitirilmesinin hissedilmesidir. İnsanlar travmalara karşı kendi yaşantıları, geçmiş tecrübeleri, kişilik özellikleri, mevcut başetme mekanizmaları bağlamında çok farklı tepkiler verebilmektedir. Toplumsal olaraksa toplumun hangi kesiminde hangi şartlarda yaşandığı ve bireysel özelliklerin bunları anlamlandırmasına bağlı olarak toplumun farklı kesimlerinin yaşanılan ortak travmaya farklı tepkiler verdiklerini görebilmekteyiz.


Travma sonrası kişilerde ortaya çıkan korku, kaygı, üzüntü, dehşet, çaresizlik, kayıp hissi, öfke, duygusal donukluk, acı, yas, yabancılaşma gibi duygular, topluma yayılmaya başlamaktadır. Aynı zamanda toplumsal travmalar toplumun değerleri, gelenekleri, ahlaki norm ve değerleri, toplumun kendisine ve diğer toplumlara dair algısını etkileme ve bozma özelliğine de sahiptir. Travmaya maruz kalınan süreç uzadıkça, travmanın yarattığı beden ve ruh bütünlüğüne dair tehdit devam ettikçe bireysel ve toplumsal etkileri de daha uzun süreli ve kalıcı hale gelmektedir. Bu etkinin uzun süre devam etmesi ve gerekli otoritelerce güvenliğin sağlanması geciktikçe toplum içinde gruplaşmalar, ayrımlar belirgin hale gelmekte ve bunların arasında çatışmalar ortaya çıkmakta ve güvenlikle ilgili zemin ve algı sarsılmaktadır.


Kolektif hafıza kavramı toplumsal travmalar için büyük önem taşımaktadır. Yaşanılan toplumsal tavmaların içeriği, yaşanış şekli, devletin, kuruluşların, idarede sorumlu olan herkesin bu durumu nasıl ele aldığı, insanların birbiriyle olan dayanışması, güvenliğin sağlanması, desteklenmeleri ya da desteklenmemeleri kolektif hafızayı şekillendirmekte ve sonrasında bireylerin duygudurumları ve ruh sağlıklarına etki etmektedir.


Travmanın yarattığı biresel etkileri hatırlamak kadar toplumsal yaşantıları da hatırlamak, tüm bu yaşantılara dair yeni anıların inşasını sağlar ve kişiler bu yeni inşa edilen anlatılarla travmalarıyla baş etmeye başlarlar.



Travmayla nasıl baş edilir?

Bireysel ve toplumsal olarak travmayla baş edebilmek adına duygularımızı ifade etmek büyük önem taşımaktadır. Bu ifade konuşarak, yazarak, çizerek yapılabildiği gibi toplumsal olarak ortak ritüeller, anmalar, sembolik eylemlerle de gerçekleştirilebilmektedir. Tüm bunlar için öncelikli olarak fiziksel anlamda güvenli bir yaşam alanının sağlanması, temel ihtiyaçların giderilebiliyor olması ve toplumun büyük ölçüde yaşananları kabul edip görmeye başlaması gereklidir.


Fiziksel güvenlik sağlandıktan sonra özbakımla ilgili ihtiyaçların karşılanması, uyku ve beslenme ile ilgili ihtiyaçların giderilmesi ruh sağlığı için önemlidir. Düşünme, algı ve duygu dünyamıza bu ihtiyaçların karşılanması pozitif yönde hizmet etmektedir.


Sosyal destek, bireysel ve toplumsal travmalarda en iyileştirici gücü olan kavramlardan biridir. Bu dönemde kişinin yakınları ya da aynı şeyi yaşayan diğer insanlarla bir arada bulunması iyileşme sürecine pozitif etki etmektedir.


Büyük travmalar, özellikle toplumsal travma özelliği taşıyan durumlar kontrol kaybı hissini çok kuvvetlendirir. Fiziksel olarak iyilik haline kavuşulup, temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra gündelik hayata dahil olmak, diğerleri için çalışmak, yardım etmek, aktif olarak çalışmalarda bulunmak ve bunu yaparken diğer insanlarla etkileşim içinde olmak iyileşme sürecine yardımcı olacaktır.


Hayatta kalma sendromu (survival guilt) diye tanımlanan, temelinde suçluluk duygusu olan durum toplumsal travmalarda birebir yaşayan ve kurtulan ya da birebir yaşamayıp şahit olan bireylerde çok sık karşılaşılan bir psikolojik durumdur. Kişi kendisine hiçbir şeyi hak görmeme gibi düşünceler geliştirebilir. Bu noktada bireysel ihtiyaçlar ve iyilik haline odaklanmak ancak bunu sağlayınca diğerlerine yardım edebilmenin mümkün olduğunu hatırlatmak gerekir.


Toplumun ortak olarak etkilendiği travmatik yaşantılar yine toplumun ortak olarak birbirini desteklediği, birbiriyle paylaştığı şartlarda iyileşecektir. Toplumsal travmalar sonrası ortaya çıkabilecek kutuplaşmalar, tepkiler ve çatışmalardan kaçınmaya çalışmak, destekleyici bir yaklaşım benimsemek, bunun hissedildiği alanlarda yer almak iyileşme yolunda çok önemlidir.




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.