Perşembe akşamı Habertürk TV’de Kübra Par’la konuşmanızın sonuna yetişebildim, öncesini sosyal medyadan izledim. Tanıyanlar bilir, karşılıklı polemiği sevmem ama konu toplumun sağlığını ilgilendiriyorsa ve insanların kafaları iyice karışmışsa, itiraz ettiğim, katılmadığım hususları yazmak gerekir diye düşündüm.


Şeker yükleme testi yaptıranların durumu

Konuşmanızda “Şeker yükleme testi yaptıran kadınlar, şeker hastası olur” diyorsunuz. Biliyorsunuz bu test 40 yıldan bu yana, sadece ülkemizde değil tüm dünyada uygulanıyor. Konu gebelik diyabeti, diğer adıyla diyabetin erken dönemi ya da preklinik diyabet. Erken teşhis edilmezse annede de, bebekte de ciddi sağlık sorunları oluşturuyor. Önlem alınmazsa bu annelerin büyük bölümünde Tip 2, bir bölümünde Tip 1 diyabet ortaya çıkıyor. Gebelik diyabeti olanlar, yükleme testi yaptırırsa diyabet olur, yaptırmayanlar diyabet olmaz diye bir kavram yok. Yine şeker yüklemesi yaptırmamış gebelik diyabeti olanlarda diyabet olmadığını gösteren bir çalışma, araştırma literatürde yok. Ama araştırmalar şunu gösteriyor ki, ister bu testi yaptırmış, ister yaptırmamış olsun, gebelikten sonra yaşam şeklini, beslenme programını, egzersiz programını doğru düzenleyen gebelerin büyük çoğunluğu, özellikle Tip 2 diyabet adayları anneler, diyabet olmuyor. Özetle gebelik; diyabetli hasta, diyabet adayı anne demek. İzlenecek doğru tıbbi yöntem erken teşhis. Bu ister yükleme testi, ister “mixed meal” adı verilen bir kahvaltı testiyle araştırılsın, bir an önce kimde gebelik diyabeti varsa bulup önlemini almak gerekir.



Annenin yediği şeker olduğu gibi kana geçmez

İkinci itirazım şu: Konuşmanızda “Annenin yediği şeker olduğu gibi kana, oradan da bebeğe geçer. Temel Yılmaz’ın dünyadan haberi yok, açsın okusun” diyorsunuz. Hocam, inanın ki çok okuyorum. 40 yıllık meslek hayatımda bu okuma tutkum azalmadı. Ama okuduğum tüm bilimsel yayınlar diyor ki; annenin yediği şeker doğrudan kana geçmez. Annenin yediği karbonhidrat, yani şeker bağırsaktan sindirime uğrar, emilir ve karaciğere gider. Karaciğerde filtre edildikten sonra fizyolojik dozda kana verilir. Bu nedenle normal bir insan ne yerse yesin, kan şekeri 140 mg/dl’nin üzerine çıkmaz. Aksi olsaydı, metabolizma sizin söylediğiniz gibi işleseydi, yani insanların yedikleri filtre olmadan kana geçseydi ne olurdu? Canı çekip de bir porsiyon baklava yiyen herkesin kan şekeri 500-600 mg/dl’nin üzerinde olurdu. Diyabetolojide kan şekeri 200’ün üstünde olan herkes diyabet olarak kabul edilir. O zaman biraz karbonhidrat, bir iki meyve, biraz reçel ya da 2-3 dilim ekmek alan herkeste diyabet çıkması gerekirdi. Özetle, annenin aldığı her karbonhidrat ya da şeker karaciğerde filtre edildikten sonra kana geçtiği için, sizin “600 gramlık bir çocuğa vücudunun altıda biri şeker veriyorlar” teoriniz doğru değil. Şeker doğrudan bebeğe geçmiyor, annenin karaciğerinde filtre ediliyor, fizyolojik dozda veriliyor. Normal gebelerde, yükleme testinde tokluk kan şekeri 140 mg/dl’nin üzerine çıkmaz.


İnsülin antikoru bebeğe geçerse ne olur?

Konuşmanızda “İnsülin kana geçemez, ama insülin antikorları kana geçer, onlar da bebeğin pankreasını tahrip eder, diyabet yapar” diyorsunuz. Hocam, bu insülin antikoru konusu nereden çıktı gerçekten anlamadım. Gördüm ki, siz bir şaşırtma uzmanısınız. Annenin doğal antikorlarının bebeğe geçtiği doğru. Annenin hayatı boyunca hastalıklara karşı kazandığı bağışıklık antikorları plasentadan bebeğe geçip bebeği korur. Ancak insülin antikorları doğal antikor değil, patolojik antikor. Yani öyle herkeste bol bol bulunan antikorlar değil. Sizin de bildiğiniz gibi bunun iki tipi var. Birinci tipin adı insülin otoantikorları, ikincisi antiinsülin antikoru. Bir annede insülin antikoru pozitifse, büyük olasılıkla annede Tip 1 diyabet vardır. Bu oran yüzde 1’in altında. Antiinsülin antikoru da insülin kullanmayan bir insanda olmaz. Özetle, her gebede insülin antikorları kandan geçip bebeğin pankreasını tahrip etmez, sadece Tip 1 diyabetli annelerde (ki bunlar yüzde 1’in altında) oluşan insülin antikoru bebeğe geçer, o da tek başına Tip 1 diyabet yapmaz.



Test yaptıranların çocukları Tip 1 diyabet olmuyor

Üçüncü olarak da “Yüklemetesti yaptırmayın, çocuğunuz diyabet olur, kalbi de delik doğar” diyorsunuz. Hocam, siz bir annesiniz, annelerin duygularını benden daha iyi anlarsınız. Biliyorsunuz ki bu yükleme testi 40 yıldan fazladır tüm dünyada yapılıyor. Siz de hamileliğiniz döneminde yaptırdınız mı bilmiyorum, ama bu test herkese yapılmıyor. Önce ailede diyabet yükü fazla mı, iri doğum hikâyesi var mı, nedeni bilinmeyen düşük yapmış mı, gebelik diyabeti öyküsü var mı, araştırılıyor. Sonra kan şekeri ölçülüp diyabet olup olmadığı araştırılıyor. Risk grubunda ise ve açlık diyabeti yoksa bu test yaptırılıyor. Şimdi kendinizi bu incelemelerden sonra geçmiş yıllarda yükleme testi yaptırmış bir annenin yerine koyun. Bir hoca televizyonda açıklama yapıyor, “Şeker yükleme testi yaptırmayın, çocuğunuz Tip 1 diyabet olur, yani yaşam boyu günde 4-5 kez insülin enjeksiyonu olur” diyor. Sağlık Bakanlığı açıklamalarının bile medyada yer almadığı, meslek kuruluşlarının sesini duyuramadığı, tabip odalarının da konuyla fazla ilgilenmediği bir ülkede yaşıyoruz ve karşıt görüş yok. Tabii ki açıklamalarınız ciddiye alınır, insanlar sadece size inanır. Senaryonun en kötü yanı da bugüne kadar yükleme testi yaptırmış milyonlarca annenin içine, çocuğunun günün birinde Tip 1 diyabet olacağı endişesinin düşmesi. Bu korku ve endişe toplumsal paniğe yol açar, insanlara uykusuz geceler yaşatırsınız, kâbuslar gördürürsünüz. “Bu konuda 10 bin, 20 bin yayın var” diyorsunuz. Ben şeker yükleme testinin doğrudan Tip 1 diyabete neden olduğuna dair tek bir yayın bulamadım. Bırakın 10 bin, 20 bin yayını, sadece bir tek yayını bana gönderin, çağırın sizi gelip bizzat alayım. Ama bu işin açıklığa kavuşturulması, milyonlarca annenin rahatlaması gerekir.


Neler yapılmalı?

Çok sevdiğim bir cümle var: “En tehlikeli yanlışlar, içine doğrular serpiştirilmiş yanlışlardır, bu yöntemle herkesi istediğiniz gibi yönlendirebilirsiniz.” Sevgili Canan Hoca, zeytinyağı önerinizi destekliyorum, ancak aşırıya kaçıp bardakla içmemek koşuluyla. Kolesterol teorinize kısmen katılıyorum, gelene geçene yüksek doz kolesterol ilacı vermek yanlış, risk sınıflaması yapmak gerekir, ama yüksek risklilere vermek gerekir. Kaya tuzu önerinize katılıyorum, ama aşırıya kaçmamak koşuluyla. İşlenmiş gıda, meyve suyu uyarılarınızı tamamen destekliyorum. Turp ve peynir birlikte yendiğinde düz duvara tırmanma konusunda görüş belirtmiyorum. Ama gebelik, gebe annenin bebeği, onların sağlığı konusu bunlara benzemez; burada söylenecek her cümle, her sözcük, her harf, araya konulacak her virgül çok önemli. Bu nedenle gelin, siz, jinekologlar ve diyabet uzmanları bir toplantı yapalım. Yayınlarımızı, literatürlerimizi alalım, deneyimlerimizi ortaya koyalım ve uzlaşalım. Sonra basın toplantısı yapalım ve açıklamayı da siz yapın. Bu tartışmalar bitsin, gebeleri, anne adaylarını, daha önce bu testleri yaptırmış tüm anneleri, insanları rahatlatalım. Sizden haber bekliyorum hocam.


Yazı: Prof. Dr. Temel Yılmaz


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.