Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, GDO’lu mısırın yemlerde kullanılmasına ilişkin “Zarar verirse hayvana verir buradan besine asla geçmez. GDO’nun ete, süte ve yumurtaya geçtiğini kanıtlayan bir tane bile bilimsel çalışma, veri yok” dedi. Habertürk’ten Seçkin Ürey’e konuşan Eker, hayvan yemi olarak 13 GDO’lu mısırın kullanılmasının serbest bırakılmasına yapılan itirazlarla ilgili olarak “GDO’nun ete, süte, yumurtaya geçtiğine dair dünyada ortada bir tane bilimsel veri yok. Aksine yirminin üzerindeki araştırmaya göre geçmediğine dair bulgular var. Bu yüzden dünyada GDO konusunda en muhafazakâr ülkeler bile GDO’lu hayvan yemlerini kullanıyor. Yemden geçmiyor çünkü besin sindirilirken protein parçalanıyor. Yani GDO parçalanıyor ve DNA zinciri kırılıyor. Birbirine geçmiyor. Zarar verirse o hayvanın kendisine zarar veriyor” şeklinde konuştu.


‘GDO yemden geçmeyebilir ama hayvanların sağlığı ne olacak?’

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Petek Ataman

Bu ifadeyi onaylanan yemler üzerinden değerlendirmek lazım. Genel anlamda tüm GDO’ları kapsayan bir ifade olması mümkün değil. Yem konusuna gelince, bizlerin de takip ettiğimiz kadarıyla bilimsel raporlarda GDO’lu yemlerin hayvanların dokusuna, etine, sütüne geçmediği saptanmış. Ancak meseleyi bu boyutla sınırlamak fazla yüzeysel olacaktır. Hayvan sağlığı ve varlığını korumak da Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın çok önemli sorumluluklarındandır. Buna yönelik yapılması gereken çokça çalışma var. Diğer yandan GDO’lu ürünlerle ilgili olarak bilimsel kaygılar ağırlıklı olarak çevreye ve insan sağlığına muhtemel etkileri üzerinedir. Böyle bakıldığında ve onaylanan genleri içeren ürünleri “ithalatçı” pozisyonundaki tüm firmaların getireceği de dikkate alındığında, bu ürünlerin gerçekten yem sektöründe kalması nasıl sağlanacaktır?


Kayıt dışının bunca yoğun olduğu, izlenebilirlikle ilgili sıkıntıların bulunduğu, denetimin yetersiz olduğu ülkemizde asıl sorun budur. Bir diğer nokta da; tarım politikaları ile ilgilidir. Yurtiçinde üretilen yemlik materyal yetersiz olduğundan, yani bir anlamda ithalata bağımlı olunduğundan bu noktaya gelindi. Bizler yıllardır bunu ifade etmeye çalıştık. Tarımsal üretimde öncelikler ve politikalar doğru belirlense idi, bu ithalata mecbur kalınmayacaktı.


‘GDO sadece hayvana zarar vermez dikkatli olmamız gerekiyor’




Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğr. Üy. TTB Bilimsel Değerlendirme Kurulu Üy. Prof. Dr. Önder Ergönül

GDO’nun sadece hayvanlara zarar verdiği fikrine katılmıyorum. Bu konuya daha temkinli yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Ben dünyada GDO ile ilgili böylesi bir kabul varken “GDO’nun insana zararı yoktur’’ demek için bu söylemin bilimsel verilere dayandırılmasını isterim. Benim bildiğim bilimsel açıdan “GDO’nun insana yararı yoktur’’ gibi net bir şey söylemek çok zordur. Bu konuda temkinli ve dikkatli olmak lazım. Hemen “zararı yok’’ demek kolay değil bunu söyleyebilmek için elimizde güçlü bilimsel verilerin olması lazım.


‘Rapor olumlu çıktı, GDO’nun insanlara zararı yok’




Biyogüvenlik Kurulu Başkanı, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Yardımcı

Tarım Bakanı Mehdi Eker’in “GDO verse verse hayvana zarar verir, insana zarar vermez” şeklinde bir açıklaması var. “Bugüne kadar ete, süte, yumurtaya GDO geçtiğine dair bir tane bilimsel veri yok” diye de ekliyor. Bu tespitin kaynağı da şu: Biz Biyogüvenlik Kurulu olarak gelen başvuruları


değerlendiriyoruz, bunlarla ilgili komitelerimiz var, bu komite üniversite hocalarından ve TÜBİTAK’taki üyelerden ve uzmanlardan oluşuyor.


Hocalarımız GDO ile ilgili yapılmış tüm çalışmaları alıyor, bizim kaynak dediğimiz çalışmaları ve verileri topluyor ve bunları sadece Avrupa Birliği’nin değil, genel olarak tüm dünyada yapılan çalışmaların hepsini değerlendiriyorlar. Bunun sonucunda risk bulmadıkları takdirde bunla ilgili olumlu rapor veriyorlar, zaten risk bulurlarsa da olumsuz rapor veriyorlar. Sonucunda da biz bunları kamuoyuyla paylaşıyoruz. Bu tüm dünyada böyle. Biz aynı zamanda sosyoekonomik değerlendirme de yapıyoruz. Tüm bunlarla ilgili GDO bilimsel değerlendirme sonuçları olumlu çıkmıştır. Olumluluktan kastettiğimiz, GDO’lu ürünlerin hayvanlara yem olarak verilebileceğidir. 13 mısır ve daha önce de 3 soya çeşidinin hayvanlarda kullanımına izin verilmiştir. Bilimsel komite bunları değerlendirmiş ve “Hayvanlarda kullanımının bir sakıncası yoktur, insana zarar vermez” demiş ve uyulması gereken kuralları göstermiştir.


Açık konuşmak gerekirse; GDO araştırması hâlâ devam eden bir araştırmadır. Bu sürecin sonunda çıkan karar ve sonuçlar kamuoyuyla paylaşılacaktır. Amerika’da bu ürünler etiketsiz olarak yaklaşık 1996 yılından beridir tüketiliyor, Avrupa Birliği de yaklaşık 1996’dan beri bu ürünleri kullanıyor; Türkiye de 26 Eylül 2010’ dan itibaren hepsini sıfırdan incelemeye başladı. Biz bu ürünlerin kullanımıyla ilgili Türkiye’deki koşullara bakıyoruz; bugün olumlu çıkan sonuç yarın başka bir yerde olumlu çıkma durumunda olmayabilir. Bu araştırma süreci mart ayından itibaren başladı, önümüzdeki senenin ilk aylarında tamamlanacak


‘GDO’nun hayvandan insana taşındığı raporlarla belgeli!’




TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Turhan Tuncer

GDO’nun sadece hayvanlara zarar verdiği yanlış bir bilgidir. Sayın Bakanımız’ı bu konuda doğru bilgilendirmemişler. Biyogüvenlik Kurulu, raporların halk sağlığı açısından değerlendirilmesi bölümünde aynen şöyle diyor: “Literatür incelendiğinde bazı araştırmalar transjening genetiği değişmiş DNA’nın memelilerin bağırsaklarında sindirilemeyeceğini gösterirken son zamanlarda yapılan bazı araştırmalar besinler yoluyla alınan transjening DNA’ların sindirim sisteminde sindirilmediğini, hücrelere kadar taşınabileceğini göstermiştir.


İtalya’da 2006 yılında yapılan bir araştırmada marketlerden elde edilen süt örneklerinde genetiği değişmiş yemlere ait DNA’ya rastlandığı bildirilmiştir. Pastorizasyon işleminin transjening DNA’nın yıkımına sebep olmadığı rapor edilmiştir. Kanada’da 2011 yılında yapılan bir çalışmada ise hamile olmayan ve hamile olan kadınlar ile üslerinde GNY AV1 toksinine rastlandığı bildirilmiştir. Özellikle yapılan bu çalışmada genetiği değiştirilmiş gıdaların halk sağlığı açısından daha iyi incelenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.’’ Bunlar benim sözlerim değil, Bilim Kurulu’nun raporudur. Sayın Bakanımız “GDO sadece hayvanlara zarar verir’’ diyerek Bilim Kurulu’nun bu raporuyla resmen çelişmektedir.


‘Madem zararı yok neden yasaklı?’




Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Güneşin Aydemir

Derneğimizin kurucusu Victor Ananias konuyla ilgili ciddi çağrılar yapmış ve demişti ki “Türkiye’de gıdanın geleceği bizim ülke olarak gerçekçi, bilimsel ve uzun vadeli politikalar ile doğa dostu üretim tüketim zincirlerini benimsememize bağlı. Türkiye’de tarım GDO teknolojisine “karşı” olmaya muhtaç. Yoksa elimizdeki birçok değer ve avantajı, rekabet etme gücümüzü yitirmemiz işten bile olmayacaktır. Çok yakın bir zaman öncesine kadar Türkiye’nin kendine yeten üretime sahip 7 ülkeden birisi olduğu okullarda bize anlatıldı, bilimsel olarak hesaplandı. GDO olmadan bu koşulları sağlamış bu ülke için GDO - doğal üretim karşılaştırması adına çok fazla rakama, yeni araştırmaya ihtiyacımız yok. Çünkü nüfus artışı ve ekonomik büyümemizin gelişim oranı sonucunda biz bugün hâlâ kendi kararlarımızı verebilecek konumumuzu korumaktayız.


Basit bir hesaplama ile Türkiye’de ortalama bir küçük üretici 5 ailenin gıda ihtiyacını karşılayacak üretim yaparsa hem yüzde 20 civarındaki kırsal nüfusun refah ve istihdam sorunu kalmaz hem de emek yoğun sağlıklı üretimleri güvence altına almış oluruz. Türkiye’nin tüm ihtiyacını karşılayabilecek böyle bir kırsal nüfus halihazırda mevcut ve tek ihtiyaç bunun planlama-destekleme ve denetlemesi iken, AB ve diğer dış politikalardan etkilenerek hesapsız bir şekilde kırsal-toprak tecrübesine sahip nüfusumuzu gözden çıkartır ve şehre, işsizliğe, yoksunluğa göçünü dikkate almazsak büyük birçıkmaz ile karşı karşıya kalacağız her ihtimalde. Bu yolla oluşacak sosyal ve ekonomik çöküntüyü ne AB, ne ekonomi, ne de siyaset çözebilir.” Eğer ki GDO’lu yemlerden insana herhangi bir geçiş/bulaşma söz konusu olmuyorsa o zaman Bakanlık’a bağlı organik tarım kanun ve yönetmelikleri neden GDO’lu yemi yasaklıyor?


İnsana geçtiğine dair bilimsel bir veri yoksa neden Bakanlığımız organik tarım kanun ve yönetmeliklerinde GDO’lu yem kullanımına izin vermiyor? Tüm dünyada hızla yaygınlaşan organik tarım neden GDO’lu hiçbir girdiye geçit vermiyor? Organik tarımda yasak olmasının hiçbir bilimsel dayanağı olmadığını mı iddia ediyor Bakanımız? Bakanlığımız hem organik ürünleri destekliyor ve teşvik ediyor hem GDO’lu yemin önünü açıyor. O zaman Bakanlığımızın karar süreçlerinde ticari ve ekonomik tercihler/sebepler halk sağlığından daha mi öncelikli? Bakanlığımız, organik tarıma sadece ticari bir alternatif olarak mı bakıyor yoksa organik tarımı Türkiye geneline yaygınlaştırarak çiftçi sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, insan sağlığı, gelecek nesillere ekilebilen topraklar, temiz su kaynakları ve yaşanabilir bir doğa ve ülke bırakma vizyonunu mu destekliyor?


GDO’ların insan sağlığına, toprak sağlığına, çiftçinin ekonomisine ve tarımsal biyolojik çeşitliliğe zarar verdiğini kanıtlayan bilimsel çalışmalar da var. Kaldı ki Bakanımız da “hayvana zararlıdır” demiş. Bakanımızdan halk ve çevre sağlığını daha ön planda tutan, kendi yerli ürünlerimizin, çiftçilerimizin ürettiği ürünlerin desteklenmesi ve Türkiye’nin gıdada bağımsız, kendine yeten bir ülke haline gelmesi konusunda politikalar üretilmesini bekliyoruz. GDO’ların engellenmesi de bu kapsamdaki beklentilerimiz arasındadır.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.