Kızıl hastalığı nedir?

Kızıl; bütün vücut derisinde döküntüler yapan, glomerülonefrit ve romatizmal ateş gibi çok önemli komplikasyonlara yol açabilen akut ve bulaşıcı bir hastalıktır.


Kızıl hastalığının nedenleri nelerdir?

Hastalığa, salgılanan zehirle (toksin) deri ve mukozalarda döküntülere neden olan birçok streptokok türü yol açar. Buna karşın, yutak ve bademciklerdeki değişiklikler doğrudan bakterilerin etkisi sonucunda gelişir. Hastalığa neden olan mikroorganizmalar olguların büyük bir bölümünde yutak mukozasına yüzeysel olarak yerleştiğinden (akut bademcik iltihabı), kızıl vücudun belirli bir bölgesinde ortaya çıkar. Bakterilerin yerleştiği bölgede salgıladığı zehirli madde, genel dolaşım yoluyla yayılarak deri ve mukozalarda döküntü gibi genel belirtilere neden olur. Daha seyrek olarak streptokoklar, cerrahi yaralar (cerrahi kızıl), yanıklar (yanık kızılı) ya da doğuma bağlı yaralardan da (loğusalık kızılı) vücuda girebilir.

Kızıl hastalığı nasıl bulaşır?

Kızıla neden olan bakteriler insanlardan, (öncelikle de hastalardan), iyileşme dönemindeki hastalardan ve kronik taşıyıcılardan bulaşır. Taşıyıcılarda streptokok ağız burun boşluğuna, buruna ve deriye yerleşir. Ayrıca hastaların kanında da bulunabilir. Bulaşma, özellikle kronik taşıyıcı hastalardan yayılan damlacıklar aracılığıyla doğrudan ya da dolaylı olarak gerçekleşir. Bu durumda mikroplarla kirlenmiş çamaşırlar, sofra gereçleri, oyuncaklar, halka açık yerlerdeki eşyalar hastalığın bulaşmasında etkili olabilir. Süt ve süt ürünleri ile onları işleyen kişilerin streptokok taşıyıcısı olması ya da ineğin memesinde streptokokun yol açtığı enfeksiyonun bulunması da bulaşmada rol oynayabilir.


Kızıl hastalığı nasıl yayılır?

Kızıl büyük kentlerde yaygın bir biçimde, küçük yerleşmelerde sınırlı salgınlar halinde, köylerde ise tekil olgular biçiminde görülür. Hastalığın yayılma hızı, bulaşma koşullarının elverişli olmasına ve hastalığa açık kişilerin sayısına bağlıdır. Hastalığa yakalananlar iyileştikten sonra bağışıklık kazanır. Hastalığa açık kişilerde oluşan yeni bir çekirdek ortaya çıkana değin, hastalığın rastlanma sıklığında azalma gözlenir. Köylerde hastalığın tekil olgular biçiminde görülmesinin nedeni, ailelerin birbirinden uzak yaşamalarıdır. Buralarda hasta kişilerle yakın ilişki kentlere göre çok daha azdır. Kızıl, en çok 2-9 yaş grubunda görülür. Bunun en önemli nedeni, daha küçük bebeklerde anneden gelen bir korunma özelliğinin, ikinci olarak da streptokokların neden olduğu gizli bir enfeksiyonun yarattığı aktif bir bağışıklığın bulunmasıdır.


Kızıl hastalığının belirtileri

Kızılın kuluçka evresi genellikle 3-7 gündür. Ama bu süre, loğusalık kızılı ya da cerrahi kızılda çok daha kısa olabilir. Hastalığın genel belirtileri kendini kötü hissetme, yorgunluk ve baş ağrısıdır. Hastalık, ani ve şiddetli bir biçimde başlar. Titreme, hızla yükselen bir ateş (40°C-41°C), huzursuzluk, baş ağrısı, bulantı, kusma, solunum güçlüğü, karın derisinde ve yüzde kızarıklık, çene ve ağız çevresinde solukluk görülür. Boğaz ağrısı, yutma güçlüğü, yutak ve boğaz mukozasında şişlik ve kırmızılık ortaya çıkar. Dilin üzerini beyaz bir pas kaplar, ucu ve çevresi ise kırmızı bir görünüm alır. Boynun yan bölümleri ve üst çenenin arkasındaki lenf bezleri şişer. Oldukça hızlı gelişen bu evre bir gün kadar sürer.


Ağız mukozasında kırmızı zemin üzerine, koyu kırmızı renkli küçük lekelerin belirmesiyle hastalığın gidişi yavaşlar. Ayrıca hastanın dili hastalığın etkisiyle özel bir görünüm alır. Bu durum çilek dili olarak adlandırılır. Döküntü 24 saat içinde yaygınlaşır. Bazı ön belirtilerden sonra, döküntülerin ortaya çıkması iki güne kadar gecikebilir. Döküntü 3-4 gün sürer. Bu dönemde, belli aralıklarla bütün vücutta eşit dağılım gösteren pembe kızıl renkte döküntüler gözlenir. Elle muayenede kırmızılığın, toplu iğne başından küçük, çok sayıda pürtüklü kabartıdan oluştuğu görülür. Döküntüler tipik bir dağılımla önce göğüste, boynun altında ya da karında ortaya çıkar. Sonra, yavaş yavaş el ve ayaklara kadar yayılır. Çene, ağız ve burun kanatlan çevresinin soluk bir renk alması dikkat çekicidir. 5-6. günden sonra, vücudun değişik yerlerinde soyulma başlar. Soyulma önce yüzde pullanma, vücutta birkaç milimetre çapında kabuklar, kol ve bacaklarda da geniş parçalar biçimindedir. Soyulma günler ya da haftalarca sürebilir. Bu dönemde hastanın genel durumu iyidir.


Kızıl hastalığı, klinik olarak tipik olmayan biçimlerde de ortaya çıkabilir. Oldukça kısa süren ve çok az döküntü yapan hafif kızıl tablosu önemlidir. Streptokokların salgıladığı zehirli (toksik) maddelere karşı bağışıklığı olan kişilerde ortaya çıkan anjin, gerçek bir streptokok anjini değildir. Ayrıca olağanüstü ağır gidişli ve bakterinin salgıladığı aşırı toksine bağlı tipik olmayan biçimler de bilinmektedir. Bakteriye karşı bağışıklık olmadığı durumlarda, streptokok farenjiti gelişebilir. Az rastlanan öteki biçimlerde döküntüler mor renkli (mavi kızıl) ya da kesecikler biçiminde olabilir (miliyer –yaygın- kızıl).


Komplikasyonları nelerdir?

Kızılın yol açtığı komplikasyonlar, üç başlık altında toplanabilir.

  • Septik komplikasyonlar: Streptokokların yayılmasına bağlı olarak gelişir.

  • Toksik komplikasyonlar: Bakterinin salgıladığı toksin etkisine bağlıdır.

  • Geç komplikasyonlar: Aşırı duyarlılık gelişimine bağlı olarak ortaya çıkan geç komplikasyonlara alerjik komplikasyonlar da denir.


Günümüzde çok az rastlanan septik komplikasyonlar, streptokokların komşuluk ya da kan yoluyla yayılmasına bağlı olarak gelişir. Toksik komplikasyonlar esas olarak kalp ve böbreklerde ortaya çıkar. İleri yaşta ortaya çıkan kalp kası iltihabı, çarpıntı, nefes darlığı, göğüs ağrısı, kalp atımlarında hızlanma ve bazen bir üfürüm ile seyreder. Erken böbrek komplikasyonlarının en sık görüleni z. terstisyel nefrittir. İdrarla kan gelir, idrar miktarı azalır. Ardından kanda miktar artar, buna karşın kan basıncında yükselme ve şişme (ödem) görülür. Bazen idrar çıkışı bütünüyle durduğundan, yapay böbrek takılması gibi modern tekniklere başvurmak gerekebilir. Bir zamanlar, yol açtığı komplikasyonlar nedeniyle oldukça ciddi bir hastalık olan kızıl, günümüzde etkin antibiyotik tedavisiyle kolayca iyileştirilebilmektedir. 20. yüzyılın başlarında %3 olan hastalıktan ölüm oranı, günümüzde en çok %0,05’tir.


Tedavisi nasıl olmaktadır?

Streptokok enfeksiyonlarına karşı uygun ve etkin bir antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır. İlacın hastalık süresince düzenli biçimde verilmesi olanaklı değilse, 600.000-1.200.000 ünitelik tek doz olarak benzatil penisilin verilebilir. Penisilinin uygulanma olanağı yoksa, günde kilo başına 25 mg olarak eritromisin verilebilir. Eritromisin, 10 gün süreyle uygulanmalıdır. Bakterileri yok etmeyip, yalnızca büyümelerini durduran sülfamitler kullanılmamalıdır. Kızıl geçiren küçük yaştaki hastalara ateşli dönemde yatak istirahati, nitelik ve nicelik açısından hafif ve uygun besinler ile sıvı kaybını karşılayacak miktarda sıvı verilmesi gerekir. Hastada boğaz kuruluğu varsa, yattığı odanın havası nemlendirilmelidir. Ağrılara karşı (baş ya da lenf bezleri ağrıları) asetil salisilik asit (aspirin) kullanılır.


Kızıl hastalığından korunmak nasıl mümkün olur?

Kızıl, bildirilmesi zorunlu olan hastalıklardan biridir. Eskiden hasta çevreden uzak tutulurdu. Bu süre 40 gün kadar olabilirdi. Ama günümüzde etkili antibiyotik tedavisi sonucunda karantina gerekli olmamaktadır. Gene de streptokokların önemli ölçüde dirençli olmalarından dolayı, bulaşmaya yol açabilecek bütün eşyaların dikkatle dezenfekte edilmesi ve hasta iyileştikten sonra odasının da dikkatle temizlenmesi gerekir. Ayrıca hastalığın yayılmasını önlemek için, hastanın ailesine ve çevresindeki yakalanma tehlikesi yüksek kişilere penisilin verilmelidir.


Oldukça yaygın görülen A grubu streptokok taşıyıcılarına karşı pratik açıdan alınacak önlemler de oldukça önemlidir. Sağlıklı streptokok taşıyıcılarının, kendileri ve başkaları için tehlikeli olup olmadıkları tartışılan ve üzerinde fikir birliğine varılamayan bir konudur. Bir görüşe göre, taşıyıcılardaki streptokoklar son derece tehlikeli bir kaynaktır. Her koşulda ortadan kaldırılması ve kurutulması gerekir. Bir başka görüş ise, özellikle okul çağındaki çocuklar arasında birçok taşıyıcı bulunmasına ve bunların sürekli olarak mikrop taşımalarına karşın, streptokok kökenli hastalıklara yakalanmadıklarını ileri sürmektedir. Taşıyıcılarda genellikle yüksek miktarda koruyucu antikor bulunur ve streptokok kökenli bir hastalığa yakalansalar bile, hastalık etkeni çoğunlukla boğazlarında yerleşik durumdaki streptokoktan farklı tiptedir. Vücudunda uzun süre streptokok taşıyan kişilerin kanında streptokoklara karşı koruyucu antikor miktarı oldukça yüksektir. Ama streptokokları kısa süre taşıyanlarda bu durum gözlenmemiştir.


Bu veriler ışığında, sağlıklı taşıyıcıların boğazındaki streptokokların ortadan kaldırılmaması gerektiği, çünkü bu taşıyıcılık durumunun doğal bir bağışıklama yöntemi olduğu söylenebilir. Ama bu gözlemin çelişkili yanı, A grubu streptokok taşıyıcılarının kendileri için olmasa bile, toplum için önemli bir tehlike kaynağı olmalarıdır. Bundan ötürü penisilin ya da eritromisinle uygulanacak bir koruyucu tedavinin toplumsal açıdan gereklidir.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.