Diabetes Mellitus, yani halk arasında bilinen adı ile 'şeker hastalığı' ya da "diyabet" Hipokrat zamanından bu yana bilinen bir hastalıktır. Yemek yediğimizde vücudumuz buradan gelen besinleri glikoza çevirir. Pankreas bu haberi alır ve ensülin hormonu salgılamaya başlar. Ensülin hormonunun görevi bu glikozun hücre içine ulaşmasını ve kullanılmasını sağlamaktır. Tip 1 diyabetiniz varsa, vücudunuz az miktarda ensülin hormonu salgılıyor veya hiç üretmiyordur. Genelde çocuklarda ve ergenlerde görülür. Eğer tip 2 diyabetiniz varsa, ensülin salgılanıyordur ama vücutta bir direnç oluşur ve ensülin görevini istediği gibi yapamaz. Yemeklerden gelen özellikle karbonhidratlar vücutta kalır ve şeker dengesini bozmaya başlar. Ensülin yetmediğini zannedip yükselmeye devam eder ve bu da hızla kilo almanız anlamına gelir. Diyabet; küçük ve / veya büyük damar hasarlarına bağlı komplikasyonlara neden olan, temelde kan şekeri yüksekliği ile tanımlanan bir hastalıktır. Kan şekeri yüksekliği, glukozun yakıt olarak tüketilmesi ve kan değerlerinin açlık ve tokluk durumlarında vücut için kabul edilebilir olan normal değerlerde tutulması için kullanılacağı hedef dokulardaki hücrelerin içine girmesini sağlayan, pankreas isimli iç salgı bezinden salgılanan bir hormon olan insülinin hedef organlarda sonradan gelişen bir direnç nedeniyle etkinliğinde azalmaya bağlı olabildiği gibi (Tip 2 diyabet), insülinin bizzat eksikliğine bağlı da olabilir (Tip 1 diyabet).
Diyabetin daha az rastlanan ve insülinin tersi yönde etki eden hormonal mekanizmaların işlemesine bağlı olan hastalıklarda (akromegali; büyüme hormonunun artmış aktivitesi, cushing sendromu; kortizolün artmış aktivitesi, feokromositoma; adrenerjik hormonların artmış aktivitesi) ortaya çıkan (sekonder diyabet) ya da bu iki ana tipin (tip 1, tip 2) ara formları olan alt tipleri de bulunmaktadır. Gebeliğe bağlı diyabet (gestasyonel diyabet) ise; gebelikte işleyen hormonal mekanizmalar sonucu gelişen (plasentadan salgılanan İnsan Plasental Laktojeni (HPL) isimli hormonun temelde rol oynadığı ), gebeliğin sonlanması ile sıklıkla gerileyen bir diğer özel diyabet tipidir.
Diyabet çeşitleri nelerdir?
Tip 1 diyabet nedir?
Tip1 diyabet; yani ‘çocukluk çağında başlangıç gösteren diyabet’ genelde çocuk ve genç erişkinlik döneminde, olguların hemen hemen tamamında 40 yaş öncesinde başlar. Çoğunlukla altta yatan neden mutlak insülin eksikliği ile sonuçlanan; pankreasta insülin salgısından sorumlu olan beta hücrelerine ya da insülinin bizzat kendisine yönelik gelişmiş olan ‘otoimmun’ denilen bir çeşit reaksiyondur. Özetle nedeni bu gün için açıklanamaz bir şekilde vücut kendisine ait bir organı, bir hücreyi ve bir hormonu yabancı olarak algılamakta ve onu yok etmeye yönelik iltihabi bir reaksiyon başlatmaktadır. Bu reaksiyon ve yıkım sonrası beta hücrelerinin sayısı azalmakta, insülin salgısı azalmakta ve tip 1 diyabet ortaya çıkmaktadır. Kalıtım tip 2 diyabete göre tip 1 diyabette daha az önem taşımaktadır. Tip 2 diyabette obezite hastaların büyük çoğunluğunda bulunup aynı zamanda bu hastalık için bir risk faktörü teşkil ederken tip 1 diyabette insülinin yokluğu ve buna bağlı artmış katabolizma (yıkım olayları) nedeniyle izah edilemez ve önlenemez bir kilo kaybı ilk bulgulardandır. Tip 2 diyabete göre daha ani başlangıç, hızlı seyir ve daha yüksek kan şekeri değerleri ile sayreden bu hastalıkta hastaların tedavisinde insülin kullanımı mutlak gereklilik göstermektedir.
Hangi tip olursa olsun diyabetik hastaların tedavisinde kan şekeri kontrolunden sonra hedefler; tansiyon ve kan yağları-kolesterol düzeyinin kontroludur. Damar komplikasyonlarına neden olan bu hastalıkta damar duvarına zarar verdiği ve aterosklerozu hızlandırdığı bilinen diğer risk faktörleri olan bu unsurlar sağlıklı insanlarda olan kriterlerden farklı olarak incelenip tedavi edilir. Yani gerek kan basıncı, gerekse kan yağları (trigliserid) ve kolesterol formlarının hedeflenen düzeylerinin diyabet hastalarında sağlıklı bireylere göre farklı (daha düşük değerler hedeflenir) olduğu bilinmelidir. Hastaların sigara gibi bir diğer ateroskleroz risk faktörünü kullanması ise kesinlikle kabul edilemez.
Tip 2 diyabet nedir?
Tip 2 diyabet; yani ‘erişkin tipi diyabet’ genelde 40 yaşından sonra başlayan, hastaların çoğunda (%80-90) aşırı kilonun varlığı ile özellenen, temelde varolan insüline karşı gelişmiş hedef organ (kas, karaciğer ve yağ dokusu) direnci nedeniyle insülinin etkisiz kalması (relatif eksikliği) sonucu oluşan, en sık rastlanan diyabet tipidir (%90). Tip 2 diyabetli hastaların 1.dereceden akrabalarında diyabet öyküsü sıklıkla vardır. Yani kalıtsal yönü ağır basan bir hastalıktır. Bu tip diyabet; insülin direncine neden olan kolaylaştırıcı risk faktörleri ortadan kaldırıldığında (örneğin hasta ideal kilosuna kadar zayıflatıldığında) büyük ölçüde engellenebilmektedir. Tip 2 diyabet özellikle büyük damarlarda oluşturduğu makrovasküler hasarlarla damar sertliği; yani ‘ateroskleroz’ ve buna bağlı ölümlerin tüm dünya üzerindeki önde gelen nedenlerinden birisidir. Bu hastalık, ortaya çıkmadan yıllar önce laboratuvarda saptanabilen bir takım biyokimyasal bozukluklarla adlandırılan ‘glukoz tolerans bozukluğu’ olarak da bilinen bir geçiş dönemindeyken kolaylaştırıcı faktörler ortadan kaldırılırsa yine engellenebilmektedir. Tip 2 diyabetin damar duvarına olan bu olumsuz etkilerinin hastalık ortaya çıkmadan yıllar önceki bu glukoz toleransı bozukluğu safhasında başladığı bu gün kabul edilmektedir. Bu nedenle yeni tanı almış bir tip 2 diyabet hastası bile aterosklerozdan çoktan etkilenmiş olabilir. Tip 2 diyabet hastalığının tedavisinde hastadan hastaya farklılık göstermekle birlikte; insülin direncini azaltan ilaçlar, insülin salgılanmasını uyaran ilaçlar, hastalığın ilerleyen dönemlerinde bu ilaçlara ilave olarak ya da tek başına insülin tedavisi kullanılmaktadır.
Diyabetin nedenleri nelerdir?
Prof. Dr. Rüştü Serter diyabete neden olan 10 etkeni sıraladı.
Fazla kilolar
Vücutta yağın aşırı birikmesi anlamına gelen obezite, diyabete yol açan en temel etkenlerden biri. Bu aşırı yağlardan salınan bazı kimyasallar ve hormonlar metabolizmayı olumsuz etkileyerek diyabete neden oluyor. Dolayısıyla diyabetten korunmanın ilk kuralı fazla kilolardan kurtulmak.
Hareketsizlik
Modern toplumda giderek azalan fiziksel aktivite diyabetin yaygınlaşmasında en önemli rolü oynuyor. Gıdalar ile alınan kaloriler başlıca fiziksel aktiviteyle yakıldığından, günlük hareketliliğinizi en üst seviyede tutun; kısa mesafeler için taşıt, asansör ve yürüyen merdivenden kaçının. Bundan daha etkilisi düzenli egzersizi yaşam tarzı haline getirin. Yani haftada en az 3 gün 30’ar dakika tempolu yürüyüş ya da bisiklet, yüzme, aerobik, hızlı dans gibi tüm vücut kaslarını çalıştıran fiziksel aktiviteler yapın. Kilo sorununuz varsa bu egzersizler her gün yapılmalı .
Yanlış beslenme
Karbonhidrat ve yağ oranı yüksek gıdalar hızlı kilo almaya yol açıyor. Düşük oranda lif içeren ve glisemik indeksi yüksek gıdaların aşırı tüketilmesi de sık sık acıkmaya ve daha çok gıda tüketimine neden olduğundan uzak durmak önemli. Sofra şekerinin bir sanayi ürünü olduğu, fazla kullanımının gereksiz kalori alımına yol açtığı bir gerçek. Mısır şurubu vb. katkı ürünleri ile hazırlanan hazır gıdalar, sakatat vb. hayvani artıklarla desteklenen işlenmiş et ürünlerinin kalori ve yağ yükü beklenenin çok üzerinde olduğundan, bu tarz ürünler sağlıksız gıdalar kapsamına giriyor. Öte yandan meyveler, meyve şekeri içermelerine rağmen beraberinde yoğun liflerle alındığından aşırı tüketilmedikleri sürece zararlı değil ancak suyunu sıkıp tüketmek yerine posasıyla yemeye dikkat edin.
Bazı hastalıklar ve ilaçlar
Özellikle tiroit bezinin çok çalışması (hipertiroidi), yüksek tansiyon (hipertansiyon), kan yağlarının yüksekliği (hiperkolesterolemi - hiperlipidemi) diyabet gelişme riskini artırdığından düzenli kontrol ve tedavisi çok önemli. Ayrıca, başını kortizonlu romatizma ilaçları, doğum kontrol hapları ve idrar söktürücü türü tansiyon ilaçlarının çektiği bazı ilaçlar da metabolizmayı olumsuz etkileyerek diyabetin ortaya çıkışını kolaylaştırıyor.
Kronik stres
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Rüştü Serter ”Stres hormonları vücutta insülin direncini artırır. Bu hormon seviyelerinde az da olsa artışın süreklilik kazanması hastayı obezite, diyabet, kalp ve damar hastalıkları için riskli gruba sokar. Genetik yönden metabolizması eğilimli olanlar doğal olarak daha kolay bu hastalıklarla yüz yüze kalacaklardır. Gece aşırı horlama ve uyku apnelerinin (uykuda nefes durması) kronik stres kaynağı olduğu ve bu riskleri artırdığı bilindiğinden gecikmeden tedavi olmak gerekiyor” diyor.
Kentleşme
Toplumda kırsal kesimden büyük şehre göç de diyabete zemin hazırlıyor. Çünkü kırsal kesimde yüksek olan fiziksel aktivite düzeyleri ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları şehrin modern kargaşası içinde kayboluyor, bu da obezite ve diyabet eğilimini artırıyor.
Sporun bırakılması
Düzenli egzersiz yada profesyonel spor yapanların metabolizması hızlı kalori yakılmasına uyum sağladığından herhangi bir sebeple sporun bırakılması daha evvel yakılabilen kalorilerin vücutta yağ olarak birikmesine, dolayısıyla obeziteye, ardından da diyabete yol açabiliyor. Bu nedenle profesyonel sporcuysanız ve aktif spor yaşamını bitirdiyseniz düzenli egzersizlerle sağlığınızı korumaya dikkat edin.
Çocukluk çağı obezitesi
Çocukluk ve ergenlik döneminde fast-food tarzı beslenme, bol miktarda tüketilen şekerli gıdalar ve hareketsizlik nedeniyle çok kolay kilo artışı olabiliyor. Çocukların ilk beslenme alışkanlıkları aile içinde oluştuğundan doğru örnek olmak, sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırmak ve spora teşvik etmek çok önemli. Ailesinde kiloya eğilim, obezite, diyabet ya da kalp-damar hastalıkları bulunan çocukların risk grubunda olduklarını unutmamak gerekiyor.
Sık gebelik
Sık gebelik, değişen hormon düzeyleri nedeniyle annenin metabolizmasını zorlayan bir unsur olduğundan, metabolizması yatkın olan bireyleri diyabete taşıyabiliyor. Gebelikte şeker yükselmesi yani gebelik diyabeti riski daha da artırıyor.
Genetik yatkınlık
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Rüştü Serter, “Diyabette genetik yatkınlık da önemli bir unsur. Eğer ebeveynlerden biri 50 yaşından sonra diyabete yakalanmışsa risk yüzde 7, daha erken yaşta diyabete yakalanmışsa risk yüzde 15’i buluyor. Hem anne hem baba diyabetik ise risk yüzde 50’ye yükseliyor. Ancak sağlıklı yaşam tedbirleri ile bu riski azaltmak mümkün. Bunun tam tersi de geçerli. Ailesinde diyabet olmayan obez ve hareketsiz bir kişinin diyabet riski yükseliyor” diyor.
Yazı: Prof. Dr. Rüştü Serter
Diyabetin belirtileri nelerdir?
Uz. Dr. Canan Demir, diyabet hastalığı belirtileri, zararları ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
Dünyada olduğu gibi, ülkemizde de diyabet ve diyabete bağlı gelişen sağlık problemleri pek çok kişiyi etkilemektedir. Ülkemizde diyabetik hastaların oranının tüm nüfusun yaklaşık %13.5’ine ulaştığı belirtilmektedir. Henüz diyabet tanısı almamış, ancak diyabete aday kabul edilen kişilerle birlikte bu oran yüzde 33 gibi yüksek bir seviyededir. Bu da her 3 kişiden birinin diyabetle karşı karşıya olduğunu gözler önüne sermektedir. Diyabet sıklığı pek çok nedene bağlı olarak artmaktadır. En önemli nedenler arasında aşırı karbonhidratlı gıda tüketimi, hızlı yemek tercihi (fast-food) ve şekerli içecek tüketiminin artması, fazla kilolar, hareketsiz yaşam ve düzensiz beslenme yer almaktadır.
Peki diyabetin belirtileri nelerdir? İşte diyabetin belirtileri:
- Sık idrara çıkma veya gece idrara kalkma,
- Aşırı susama hissi,
- Ağız kuruluğu,
- Diyet yapmadan hızlı kilo kaybı,
- Halsizlik,
- Konsantrasyon azlığı,
- Gün içinde uyuklama sık görülen bulgular arasındadır.
Ancak bazen geçmeyen kaşıntı, genital bölgede sık tekrarlayan mantar enfeksiyonları ile el-ayak ve bacaklarda karıncalanma gibi nadir görülen bulgular da ortaya çıkabilir. Bu belirtiler ortaya çıktığında mutlaka bir doktora başvurmak gerekmektedir.
Diyabet hasarlarla ilerleyen bir hastalıktır
Kontrol altına alınamayan diyabet, küçük ve büyük damarlar ile sinirlerin hasar görmesine neden olabilmekte ve kalp hastalıkları, böbrek yetmezliği, kalıcı görme kaybı başta olmak üzere pek çok organda hasarlar ortaya çıkabilmektedir. Diyabet, sağlıklı beslenme, tıbbi tedavi ve düzenli egzersizden oluşan planlama ile takip edildiğinde ve kan şekeri kontrolü sağlandığında bu hasarlar önlenebilir. Erken tanı ve tedavi için diyabetin belirtilerini fark etmek ve zamanında hekime başvurmak çok önemlidir.
Diyabetin yol açtığı göz hasarı engellenebilir
Diyabette göz sorunları, geçici görme bozuklukları veya kalıcı görme kaybı şeklinde ortaya çıkabilir. Geçici görme bozuklukları kan şekerindeki dalgalanmalara bağlıdır. Gözün kırıcılığındaki bu değişiklikleri kişi gözlük numarasındaki değişiklikler olarak yaşar. Kan şekerinin düzene girmesi en önemli tedavi yöntemidir. Diyabetlilerde katarakt da daha sık ve daha erken yaşlarda rastlanır. Diyabet tedavisinde kan şekeri kontrolünü sağlamak için sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması önemlidir. Diyabeti olmayan bireylerde olduğu gibi diyabetli bireylerin de yeterli ve dengeli beslenmeyi öğrenmesi ve bunları günlük yaşamda uygulaması sağlıklı bir yaşamın temelini oluşturur.
Yazı: Uz. Dr. Canan Demir
Diyabeti önlemenin yolları nelerdir?
Günümüzde çok sayıda insan diyabet sorunuyla karşı karşıya. Üstelik bu sorun, her geçen gün giderek artmaya devam ediyor. Kimileri genler sebebiyle bu rahatsızlıkla karşı karşıya kalsa da bu durumu önlemenin pek çok yolu var. Kötü yemek alışkanlığı, egzersiz eksikliği gibi pek çok sebepten dolayı diyabet sorunu ortaya çıkabiliyor. İşte uzmanlardan diyabeti önlemenin yolları:
-
Kahvaltınızı atlamayın
kahvaltının ihmal edilmesi, atlanması kilo alımına ve diyabete sebep olur. Hafif bir kahvaltı sağlığınız ve formunuz için yeterli olacaktır. Çok fazla karbonhidrat ve yağdan kaçınmaya özen gösterin.
Porsiyonlarınızı azaltın
Diyabetten korunmak için kızarmış etten kaçının. Onun yerine kavrulmuş balık, tavuk veya hindi tercih edebilirsiniz. Özellikle pişirirken ya da yemekten biraz önce atıştırma yapmayın, porsiyonlarınızı azaltın.
Bol salata yiyin
Günün her öğününde bol salata tüketmekten çekinmeyin. Özellikle öğle ve aklam yemeklerinizde salatayı ihmal etmeyin. Salata yağlı abur cubur yemenize engel olacaktır.
Tam tahıllı gıdalar tüketin
Öğünlerinizde tükettiğiniz besinlerin kepekli ya da tahıllı olmasına özen gösterin. Kepekli pirinç, yulaf, tam tahıllı gıdalar mısır vb. Gıdaları tüketmeye dikkat edin. Tost veya sandviç yemek istediğinizde ekmeğin kepekli olanını tercih edin.
Bol su tüketin
Bol su tüketmenin yolu, kendize güzel bir şişe seçmekten geçiyor. Evet, eğer çok fazla su tüketmiyorsanız, kendinize favori bir şişe seçin böylelikle bol su tüketme istediğiniz daha kolay olacaktır. Her gün en az 8 bardak su tüketmeye özen gösterin.
Geç kalmadan harekete geçin
“Evet şekerim yüksek, biraz da kilom fazla ama ben kendimi iyi hissediyorum” diyorsanız, bu iş zannettiğiniz kadar kolay değil. İçeride ne oluyor göremiyoruz ama zaman geçince, durum ilerledikçe toparlaması çok daha zor oluyor. Kontrol elden gitmeden bir şeyler yapmak lazım.
Diyabeti olanlara 20 altın öneri
1- Diyabet için özel yemekler gerekmez. Evde pişen sebze yemekleri diyabet için zaten uygundur. Zeytinyağlılar, et seçenekleri, salatalar, yoğurt ve yoğurtlu seçeneklerde zaten sorun yok.
2- Yenmemesi veya az yenmesi gerekenler glisemik endeksi yüksek olanlar. Bunları haftada bir veya 15 günde bir yiyebilirsiniz. Bunun toplamına yani glisemik yüke dikkat etmek esas dikkate alacağınız şey!
3- Şekerinizi takip eden bir hekim mutlaka olmalı ve yılda 1-2 kez muayeneye gitmelisiniz. Tahliller her şeyi anlatabilir.
4- Beslenme uzmanı/ diyetisyenle çalışıp diyabette beslenmeyi öğrenin.
5- Diyabetten korkmayın ama yapılacakları iyi öğrenin.
6- Kilonuz fazlaysa mutlaka zayıflayın.
7- Şekerinizi başta düzenli sonra da ara ara ölçmeye devam edin. Şekeriniz yükseldiğinde ve özellikle de düştüğünde ne yiyeceğinizi öğrenin.
8- Diyabette en sık görülen sorun şekerin düşmesi yani hipoglisemidir. Sık yapılan hataysa şekerin hızlı yükselmesi için çay şekeri, meyve suyu ya da dondurma tüketmek. Bu doğru olsa da çabuk yükselmesi için 1 avuç veya 3 dondurmayı üst üste yemeyin.
9- Alışkanlıklarınızı keşfedin. Şekerinizi hangi alışkanlıklar yükseltiyor, hangileri düşürüyor? Liste yapın.
10- Her besin grubundan yeterince almaya çalışın. Kaç meyve yemeniz gerektiğini sorun.
11- Öğünlerde yediğiniz sebze-salata ve yoğurt, şekerinizi dengelemede yardımcıdır. Mutlaka her öğünde olmalı.
12- Glisemik endeksi düşük besinler seçerseniz karın çevresindeki yağlar daha hızlı gider. Bu durum, ensülin hormonunun sakinleştiğini gösterir.
13- Asla öğün atlamayın, aç kalmayın. 2-3 saatte bir öğün hazırlayın ve tüketin.
14- Popüler diyetlere kapılıp kendinizi riske atmayın. Ara öğün önermeyen diyetleri uygulamayın.
15- Hayatınızda mutlaka egzersiz olsun. Spor salonuna gitmeniz şart değil. Sizi çok yormayacak bir yürüyüş yapın. Yürüyüşe çıkmadan önce ve döndükten sonra mutlaka şekerinizi ölçün. Yanınıza ara öğün ve su almayı unutmayın. 30 dakika-60 dakika arasındaki yürüyüşler uygundur.
16- Beyaz ekmek, beyaz pirinç, beyaz makarna yemeyin. Esmer ekmek, bulgur, yulaf yiyin.
17- Doymuş yağ yani yağlı et ve süt ürünleri, yağlı peynir, tereyağı, kuyrukyağı ve kaymak tüketimini azaltın. Sağlıklı yağlar yani zeytinyağı, bitkisel yağ, ceviz, badem, fındık, avokado ve zeytin tüketin.
18- Porsiyon kontrolü üzerine çalışın. Televizyon karşısında yemek yiyorsanız, işyerinde ayakta atıştırıyorsanız, sokakta yiyorsanız ihtiyacınızdan fazla yiyor olabilirisiniz.
19- Meyve dışındaki şekerleri hayatınızdan çıkarın. Canınız tatlı istediğinde diyabetik olanları tercih edin. İçinde şeker olmayan tatlandırıcılarla yapılanları tüketin.
20- Çayı ve kahveyi şekersiz içemiyorsanız tatlandırıcıyla deneyin. Evde yapacağınız kek ve kurabiyeler için de tatlandırıcılardan faydalanın.
Diyabetin görülme sıklığı nedir?
Dünya üzerinde halen 171 milyon diyabetik hastanın varolduğu tahmin edilmektedir. Ancak, yanlış ve aşırı beslenme ve gündelik hayatta hareketsizlik gibi kolaylaştırıcı etkenlerden dolayı sürekli artmakta olan obezite yani ‘şişmanlık’ nedeniyle bu rakamın 2030 yılında 366 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir ki bu da diyabete bağlı ölüm ve sakatlıkların sürekli artacağının bir işaretidir. Ülkemiz için de durum pek farklılık göstermemektedir. Son yapılan toplum taramaları halen ülke nüfusumuzun yüzde 7,2’sinde diyabet, yüzde 6,7’sinde ise en az diyabet kadar önemli olan ve bu gün için diyabete doğru gidişin engellenebilir bir evresi olarak kabul edilen ‘glukoz tolerans bozukluğu’nun bulunduğunu ortaya koymuştur. Yani kabaca bir rakam vermek gerekirse her 10 kişiden biri ya diyabet hastası ya da ileride diyabet olma riski ile karşı karşıyadır.
YORUMLAR