Deprem, pandemi gibi zor deneyimlerden geçerken psikolojimizi korumak ve dayanıklılık kazanmak için çalışıyoruz. “Kendimizle çalışırken” de gölge yanlarımızı bulmak ve açığa çıkarmak istiyoruz. Gölge yanlarımızı bilinç yüzeyine çıkarmaya çalışırken, toplumsal olayların ve ayrıca kolektif bilinçdışının da etkisi altındayız. Sosyolog ve Psikolog Melike Sabak ile görüştük ve bireysel yolculuğumuzda gölge yanlarımızı bulmak için ipuçları aldık.
Toplumsal travmalara her birey farklı şekillerde tepki veriyor. Herkesin algısı, tepkisi, acıyı görme ve yaşayış biçimi farklı seyrediyor. Zorlayıcı dönemlerde, travmalarda ve yas süreçlerinde kişilerin gölge yanları kendini belli edebiliyor. Kolektif bilinçdışı da bunda rol oynuyor.
Kolektif bilinç kavramı son zamanlarda öne çıkmaya başladı. Kolektif bilinç nedir? Ayrıca kolektif bilinçdışı da var mı? Bizi nasıl etkiliyorlar?
Kolektif bilinç, bir sosyal grup veya toplum için ortak paylaşılan inançlar, fikirler, tutumlar ve bilgiler kümesine atıfta bulunan temel bir sosyolojik kavramdır. Kolektif bilinç, aidiyet ve kimlik duygumuza katkıda bulunur. Sosyolog Émile Durkheim, bu kavramı, benzersiz olan her bir bireyin sosyal grup ve toplumlar gibi kolektif birimlere nasıl bağlandıklarını açıklamak için geliştirdi.
Kolektif bilinçdışı ise psikolojik bir terim. Carl Gustav Jung ilk olarak 1916 yılında "ruhun insanlığın ortak psikolojik mirasını koruyan ve aktaran parçası" olarak "kolektif bilinçdışı"nın tanımını yaptı. Jung'a göre kolektif bilinçdışı, her insanın doğarken ruhunda taşıdığı, atalardan kalma deneyimlerden oluşuyor. Kolektif bilinçdışı, tüm insanlar tarafından paylaşılan bir bilgi ve imge koleksiyonudur. Nasıl ki bizden önceki nesillerden bize bir fizyolojik miras kalıyorsa ve bu beyin, iskelet yapımız ve genetiğimizde görülebiliyorsa kolektif bilinçdışı da insanlığın bizden önceki üyelerinden devraldığımız psikolojik mirası olarak hem kişisel hem toplumsal hayatlarımızda, kültürde etkisini gösteriyor. Tabii ki kolektif bilinçdışının nerede ve ne şekilde bulunduğunun tarifini yapamıyoruz ama onu bizim üzerimizdeki tezahürlerinden biliyoruz. Freud’un (kişisel) bilinçdışı kavramını da psikoterapistler aynı şekilde, uyandırdığı etkilerden yola çıkarak çalışıyor.
Kolektif bilinçdışı kendini inançlarda, korkularda, fobilerde (mesela fare, yılan, karanlık korkusu gibi…), rüyalarda ve ayrıca farklı zaman ve kültürlere ait ortak motifli masallar, destanlar, ritüeller, arketipler ile belli ediyor.
Deprem gibi travmalarda ve pandemi gibi durumlarda hastalık, ölüm veya kıtlık korkusu gibi korkular çok hızlı şekilde kendini gösteriyor. Kolektif bir travmadan geçtiğimizi söyleyebilir miyiz?
Kolektif travma aynı zamanda bir anlam krizidir, ayağımızın altındaki zeminin sarsılmasıyla kolektif bir kaygı yaşıyoruz, evet. Öncelikle bu kolektif kaygıyı kabul etmeliyiz. C. G. Jung’un çok anlamlı bir tarifi var: ‘Direndiğin şey devam etmekle kalmaz, aynı zamanda güçlenir de’. İlk önce travmatik bir dönemden geçtiğimizi kabul edelim, bunu inkâr etmek ya da bastırmak sadece onu güçlendirmeye yarar.
Bir yandan da bu pandemi ve karantina döneminde birçok kaybımız oldu, kapanan işyerleri ve can kayıplarının yanında temas etmeyi, kaygısızca kalabalık olmayı, yapılandırılmış zamanı veya öngörülebilirliği kaybettik. Bunu da tanımalı ve görmeliyiz, yasını tutmalıyız.
Bu tarz bunalım dönemlerinde, kolektif bilinçaltında duran toplumsal travmalar tetikleniyor olabilir mi?
Bahsettiğiniz tetiklenme var olabilir ama emin değilim. Aslında kolektif bilinçdışıyla birebir temas halinde değiliz, çünkü bu bir insanın Kaldırabileceğinden çok daha fazla bilgi, deneyim ve duygu ile uğraşması demek ve bu da gündelik hayata ve ruh sağlığına engel olacak şekilde, son derece bunaltıcı olurdu. Kolektif bilinçdışıyla ilişkimiz arketipler sayesinde oluyor. Yok edici/yıkıcı arketipinin, kıtlık arketipinin bir tezahürünü yaşama olasılığı ile karşı karşıya geldiğimiz an market raflarını boşalttık ki bu da aslında çok eski bir güdü/reaksiyon.
Bununla nasıl başa çıkabiliriz?
Kendimize şöyle diyebiliriz; ‘Bu yaşadıklarım bana ait değil, en azından sadece bana ait değil. Bu; toplumun, tarihin bu aşamasının, insanlığın ortak meselesi’. Ayrıca sadece kötü şeyler değil, iyi haller de bulaşıcı. Birbirimize olabildiğince yardımcı olalım. Bir başkasına yardım ettiğimizde kendimize de yardım ettiğimizi görüyoruz. Odağımızı olabildiğince eksik, hatalı ve yanlış olandan; insanların hayata sunduğu katkılara çevirmeyi deneyebiliriz. Sosyal medya ve teknolojinin gücünü yapıcı olarak kullanıp, çözüm odaklı düşünmek mümkün.
Pandeminin ilk zamanlarında uzun süre evde kendimizle, en yakınlarımızla baş başa kaldık. Kendimizden de en yakınlarımızdan da kaçamadığımız günlerde gölgelerimizle yüzleşmekle ilgili birçok tavsiye göze çarptı. Öncelikle sormak gerek. Psikolojide gölge kavramı nedir?
Reddettiğimiz, kabul edilemez bulduğumuz veya biz büyürken bakımverenlerimizin (genelde ebeveynler) ya da toplumun ayıpladığı hal ve davranışlar kişiliğimizin karanlık köşelerinde saklanmaya devam ediyor. Karanlık tarafımızla yüz yüze geldiğimizde onu reddederiz ama sırf onu reddettiğimiz için ondan kaçamayız, kurtulamayız tabii. Hayatını ve gücünü bizim içimizde büyütmeye devam eder. Bütünlük, değerlilik ve sevilebilirlik hislerimiz parçalanır. Ve en ilginci, bilinçdışı bununla baş etmek, bunu çözmek için diğerlerine yansıtır, suçu başka insanlara atarız, diğerlerinden rahatsız oluruz. Çünkü bilinçdışı için sonunda değiştirebileceği bir materyal olur nihayetinde bu yansıtma, tabi eğer ki biz gölgemiz üzerinde çalışırsak…
Gölge yanlarımızı nasıl bulabiliriz?
Gölge yanlarla yüzleşmenin kişiye özgürleşme getireceği söyleniyor, peki özgürleşmeden kasıt tam olarak nedir?
En rahatsız olduğunuz, en dayanamadığınız insan tipini tarif edin. Bu insan tipinin taşıdığı özellikler, muhtemelen kendinizde bastırdığınız ve hiç sahiplenmediğiniz özellikler olacaktır. Bunu söylediğimde öğrencilerimden genelde büyük bir inkâr duyuyorum ama bir örnekle açıklayayım; kendisinde feminen özellikleri ve dişiliğini bastırmış bir kadın öğrencim, kendi tabiriyle ‘şımarıkça’ davranan, istediği gibi rahat olabilen kadınları çok aşağı görüyordu. Biz bunun üzerine çalıştıkça, o kadınlığını sahiplenmeye başladıkça o tarz kadınları artık fark etmemeye, sinir bozucu bulmamaya başladı. O kadınlar etraftan mı yok olmaya başladı? Hayır.
Eğer bir kişi/durum size bir bilgi veriyorsa bu gölge değildir, ama sizi duygusal olarak çok yoğun etkiliyorsa, spesifik bir davranış veya kişi sizi rahatsız ediyorsa, orada gölgeden bahsedebiliriz.
“Gölge yanlar nasıl bulunur?” sorusunun bir diğer cevabı olarak, geribildirim alabilirsiniz. Çok samimi olduğunuz arkadaşlarınızın dürüst olacağına inanıyorsanız onlara sizi nasıl gördüklerini, hangi özelliklerinizi ortaya koyduğunuzu sorun. Eğer listelerde bir ortaklık varsa ve bu özellik sizi şaşırtıyorsa muhtemelen gölge yanınızla ilgilidir. Ağzınızdan kaçan sözler de gölgeniz hakkında bilgi verir. ‘Bunu dediğime inanamıyorum’ dedikleriniz… Ya da yaptığınıza inanamadığınız hareketler…
Bırakmak istediğiniz izlenimin dışında bir izlenim bıraktığınızla ilgili geribildirimler de işinize yarar. Bir topluluk karşısında çok cana yakın konuştuğunuzu düşünebilirsiniz ama konuşmanızla ilgili genel kanı kinayeli ya da alaylı konuştuğunuz yönündedir, bu da muhakkak gölge hakkında bilgi verir.
Yine de şunu demem lazım; dünya üzerinde pirüpak, gölgesinden arınmış, tamamen tüm yansıtmalarını geri çekmiş ‘mükemmel’ derecede iyileşmiş biri yok. Önemli olan bu hayatımızda gölge ne kadar ve neden engel oluşturuyor, bunu fark etmek.
Gölge yanarımızı açığa çıkardıktan sonra ne yapmalıyız?
Gölge yanları açığa çıkardıktan sonra amaç ondan kurtulmak, onu kesip atmak değil. Çünkü içinde çok önemli bir bilgelik ve güç taşıyor ve bütünlüğümüzün bir parçası. Sorumluluk almalı, onu sahiplenmeli ve hazmetmeli, özümsemeliyiz. Özgürleşmeden ne kast edildiği, belki de cevabını araştırması bir ömür alacak ve güncellenecek bir soru ve herkes için de cevap değişebilir. Ama aklıma gelenler, belki intikam döngüsünü durdurmak, insanları etiketlememek, belirli bir dini topluluğu ya da etnik grubu dışlamamak (çünkü bunlar da toplumsal gölge ile ilgili). Geçmişten ve anne babadan gelen koşullandırılmalardan özgürleşmek dolayısıyla gerçekten ‘özgür’ bir iradeye sahip olmak olur bence asıl özgürleşme.
YORUMLAR