«Bir zamanlar, daha uçmayı bilmeyen yavru bir kuş varmış. Bir kış akşamı yuvasından düşmüş ve kendini yerde bulmuş. Başlamış «Cik! Cik! Cik!» diye ötmeye. Donmak üzere olduğu için var gücüyle ötüyormuş. Şansına, oradan geçen bir inek onu görmüş, ısıtmak istemiş. Kuyruğunu kaldırmış ve … Kocaman, dumanı üstünde tüten bir halka bırakmış üstüne. Sıcak kakadan başını çıkaran küçük kuş, bu kez can havliyle ötmeyi sürdürmüş: «CİK! CİK! CİK!» Sesini duyan yaşlı kır kurdu dört nala koşup gelmiş. Pençesini uzatıp büyük bir özenle onu sıcak kakadan çıkarmış. Nazikçe temizlemiş. Ve ham diye bir ısırık alıvermiş!


Dedem bu masalın bir ders verdiğini, ama herkesin bu dersi kendi başına bulması gerektiğini söylerdi.


Başını belaya sokanlar, bunu her zaman senin kötülüğün için yapmazlar. Ve seni beladan kurtaranlar, her zaman senin iyiliğini isteyenler değildir. Ama bunların da ötesinde bilmen gereken bir şey var: Başın belaya girdiğinde, kapat çeneni!» [1]


Kısacıktır. İmkânsız olaylar anlatır, ama inandırır. Komik olmadığında bile eğlendirir. Gerçek değildir, ama doğru da olabilirmiş gibi gelir. İçinde zayıflar, güçlüler, iyiler, kötüler ve daima alınacak dersler vardır. Masal, tuhaftır. Alıp başka bir dünyaya götürmez, önüne bir dünya serer, hemencecik seni içine alır. Sana gösterdiklerine bakarsın ve gördüklerini asla unutmazsın. Başkaları da görsün istersin. Masalın büyüsüdür. Okuyana, dinleyene görünür, kendini anlattırır.



«Ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken»in beyindeki karşılığı

Sadece çocuklar değil, büyükler de masalları sever. Kısacık, basit cümleleri anlaması kolaydır. Olağanüstü yeteneklere sahip karakterler, mucizevî olaylar şaşırtır, eğlendirir. Her zaman değilse de kötüler kaybeder, iyiler kazanır ve mutlu sonla derin bir nefes ve mutlaka gereken ders alınır.


Peki hepsi bu kadar mı? Masal dinleyenlerin beyninde meydana gelen değişiklikleri inceleyen bilim insanları, konuya biraz daha detaylı açıklamalar getiriyor. Basit diliyle masalı kolayca algılasa da, aslında masal dinlerken beynin farklı işlevler üstlenen bölümleri fazla mesai yapıyor.


Şaşkınlık hissi uyandıran büyülü durumlar, doğaüstü olaylar, amigdalanın aktivitesini artırıyor. Beyinde dikkat ve duygusal süreçlerin işlenmesinde önemli görev alan sol amigdala masal okuma veya dinleme esnasında canlanıyor. Beynin alt frontal gyrus bölgesinin çalışması ise, anlatıdaki uygunsuzluğu gidermek için gereken bilişsel süreç ile açıklanıyor. Bu süreç sırasında artan konsanstrasyon ise dikkat merkezleri alt parietal lob, sol füziform gyrus’u uyarıyor. [2]


Masalın taşıdığı düşle gerçek arasında, beyin anlatılanı canlandırıyor. O esnada gerçekten Alaaddin’in Sihirli Lambası’ndan bir cin çıkıveriyor. Pinokyo’nun hem de tahtadan burnu uzuyor. «Develer tellal, pireler berber» oluyor. Anlatıcı «annesinin beşiğini tıngır mıngır sallar» iken aynı beyin, canlandırdıklarına bir anlam vermeye çalışıyor.

Beynimiz yaratmayı seviyor

Nasıl oluyor da bu sırada beyin yorulmuyor? Neden meselâ tilki yavru kuşu ham yaparken, ejderhalar ateş püskürürken, babası Pinokyo’nun burnunu keserken strese girmiyor? Arada bir anlatanın «Masal bu ya» diye araya girmesinden mi?


Değil. İnsan beyni tehlike söz konusu olduğunda kendine iki soru soruyor. « Ne zaman?» ve «Nerede?» Eğer ilkinin cevabı «Şimdi», ikincinin cevabı «Burada» ise kendisi için tehdit algılıyor ve kaçmanın ya da kendini korumanın yolunu arıyor. Oysa masallar «Bir zamanlar, bir ülkede» geçiyor. Yani anlatan da dinleyen de güvende.


Bu, tehdit altında olmadığını bilmenin verdiği güven, aslında yaratıcılıkla ilgili üç önemli noktaya dikkat çekiyor.


1. Beynimiz yaratmayı seviyor. Masalların ağızdan ağıza anlatılırken her defasında, anlatanın hayal gücüne bağlı olarak değişmesi de bunun bir başka kanıtı.


2. Stres altında olmadığımızda hayal gücümüzün sınırları genişliyor ve «saçma» diye kestirip atmak yerine hayal etmenin keyfini çıkarıyoruz.


3. Bu ikisinin doğal sonucu olarak hepimiz yaratıcıyız.


Masalları bunca lezzetli kılan, isimlerini kimselerin bilmediği o eski anlatıcıların ve çağdaş masal yazarlarının zengin hayal güçleri ve yetenekleri kuşkusuz. Ancak masal ilgimiz, beynimizin mutlu olması ile de çok yakından ilgili. İşte bu yüzden, sadece çocukların değil, büyüklerin de masallara ihtiyacı var.



[1]Başrollerini Henry Fonda ve Terence Hill’in paylaştığı My Name is Nobody (Benim Adım Hiç Kimse?) filminden bir sahnede anlatılan masal. https://www.youtube.com/watch?v=wxMe4SJdxP8&t=3s&ab_channel=CMOVIES

[2]Cerveau & Psycho / https://bit.ly/32j1M5Y

https://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0118179

https://www.cairn.info/voyager-dans-l-invisible--9782359251586-page-23.htm




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.