Yaşadığımız dönemde birçok kadın yalnızlık korkusu, fiziksel ve manevi tatmin arayışı nedeniyle hayatındaki erkeği kaybetmektense paylaşmaya razı olabiliyor. Televizyon dizilerine dahi konu olan bu çarpıcı gerçek, bir ikilem mi yoksa bilinçli bir tercih mi tartışılıyor. Belki de kadınlar kendilerini çoktan acımasız bir çıkmaza soktular bile!


Geçen yıl kız arkadaşlarımla gittiğim bir gece kulübünde rastladım ona. Bir süre sonra yanıma geldi ve sohbet etmeye başladık. Nazik, akıllı ve eğlenceliydi. Gecenin sonunda ona âşık olmuştum. Dönüşte beni eve bırakırken, bir sevgilisi olduğunu açıkladı. Üstelik hiç çekinmeden dile getirmişti bunu… Uzun süredir yalnız olduğumdan, dahası karşıma bir türlü ayaklarımı yerden kesecek biri çıkmadığından bunu umursamadım. Denemeye değerdi… İlişkisi sekiz aydır devam ediyordu ve henüz ciddi düşünmediğini dile getiriyordu. O akşamdan sonra birçok kez yemeğe çıktık, sinemaya gittik. Birbirimizi tanımaya çalıştık. Sanki aramızda bir başkası yok gibiydi. Hayatımdan memnundum. Yalnızlığımı paylaştığı ve sorun yaşamadığım sürece kiminle olduğunu önemsemedim. Birkaç ay geçtikten sonra da Merve’den ayrıldığını açıkladı. Hayatında sadece ben vardım. En azından böyle söylüyordu. Rahatlayacağıma bu gerçek beni çok korkutmuştu. İçimdeki terk edilme korkusu harekete geçti. Sanki başkasıyla paylaşmak, bir gün terk edilme acısı ile baş başa kalmaktan daha iyiydi” diyen 28 yaşındaki Aylin Yılmaz, fark etmeden günümüzde birçok kadının içine düştüğü durumu özetliyor. Kısıtlı sosyal çevre, yalnız kalma korkusu modern kadınları hayat- larındaki erkeği paylaşmaya itiyor. İşin ilginç yanı da kadınların yalnız kalmaktansa, bilinçli olarak bunu kabul edebilmeleri…


Amerika’da yapılan araştırmalar, 21.yüzyılda on kadından sekizinin geçmişinde ya da halen sevgilisini başka bir kadınla paylaştığını ortaya koyuyor. Harvard Üniversitesi’nde aile terapistliği yapan Audrey Chapman, bu rakamların her geçen gün daha da arttığını dile getiriyor; “Bu durum, bir erkek arkadaşımın dile getirdiği şekliyle mastürbasyona da benziyor. Birçok kadın hayatındaki erkeği paylaşıyor ama kimse bunu aleni bir şekilde dile getirmiyor.Genellikle bu sorunun dar sosyal çevreler arasında az erkek nüfusu olmasından kaynaklandığını belirten terapist, söz konusu ikilemi kabul etmenin ardında daha birçok farklı nedenin de yattığını dile getiriyor. Chapman “Aynı erkeği paylaşmak zorunda kalan kadınlar gün geliyor oturup düşünüyor; bu durum gerçekten dar sosyal çevremden mi yoksa bencillik, kişinin başka biri tarafından istenme ve onaylanma arzusu, umutsuzluk, zayıf öz eleştiri, tutkulu seks, yalnız kalma korkusu, aşk gibi etkenlerinin sonucu mu oluşuyor?” açıklamasını yapıyor.





Rekabet kadının doğasında

Günümüzde sevdiği erkeği bir başkasıyla paylaşan kadınların hepsi ‘başka çarem yoktu’ diyerek teselli buluyor. Oysa bunun bir zorunluluk mu, ikilem mi, yoksa alternatif mi olduğuna dair çeşitli sorular ortada kol geziyor. Günümüz ilişkilerinde yükselen trend olarak görülen erkek paylaşımının tarihi aslında Adem ile Havva’ya kadar uzanıyor.


Amerika ve Avrupa’da yadırgansa da, bizim için gayet tanıdık bir yaşantı bu. Osmanlı tarihinde yaşanan ve halen rastlayabildiğimiz kumalık sistemini andıran erkek paylaşımının tek farkı, günümüzde bunun zorla değil, kadının özgür iradesiyle şekil bulması. Peki, aralarında ayakkabı, çanta ya da herhangi bir kıyafeti dahi paylaşamayan kadınlar, nasıl oluyor da rahatlıkla erkek arkadaşlarını paylaşabiliyorlar? Bu durum onları hiç üzmüyor mu? Kendilerine olan güvenlerini sarsmıyor mu?


Audrey Chapman bu soruya cevap olarak şöyle konuşuyor; “Sevdikleri erkeği başka kadınlarla paylaşmayı kabul eden kadınların genellikle bağımlılıktan korktuğu söyleniyor. Güven sorunları olduğundan ne birine tam güveniyorlar ne de yalnız kalabiliyorlar. Bu nedenle de üzülme riski olmadan erkek paylaşımı onlara cazip geliyor.” Tabii ki bu soruna başka açıklamalar da getirmek mümkün. Bilim adamları doğayı örnek göstererek rekabetin her daim yaşandığını dile getirirken; sosyologlar erkek nüfusunun giderek azalmasından dolayı kadınların böyle bir eğilim gösterdiğini, hem duygusal hem de fiziksel tatmin yaşarken zarar gördüklerinin dahi farkında olmadıklarını dile getiriyorlar.



En iddialı açıklama ise psikologlardan geliyor! Daha önce hiç ciddi ilişki yaşamamış ya da ilişkinin beraberinde getireceği avantajları bilmeyen kadınlar, sevdikleri erkeklerle her koşulda birlikte olmayı kabul edebiliyor. Böylece herhangi bir dram yaşamadan, sorumluluk almadan, gerçek bir ilişki yaşamadan şımartılmanın ve seksin keyfini çıkarmayı tercih ediyorlar. Bu nedenle de birlikte oldukları erkeğin hayatında başka kadın olmasından da şikâyetçi değiller. Üstelik birçoğu kendini yeni nesil modern kadın olarak tanımlıyor; ancak insanın kendine olan güveninin sarsıldığını ne yazık ki fark edemiyorlar. Aslında eğlenirken, en büyük zararı da yine kendileri görüyorlar.


Üstelik Sex and the City gibi ilişkiler üzerine yoğunlaşan modern dizi ve filmler de bizlere ilişkilerin göründüğü kadar basit olmadığını gösteriyor. Dizideki gibi orta yaştaki kadınlar uzun bir evlilik sonunda boşandığında ya da 40 yaşına geldiğinde yalnız kalma korkularında ciddi bir artış yaşanıyor. Bu durum onları daha önce hiç cesaret edemedikleri ilişkiler yaşamaya itebiliyor Sosyal zorunluluk ve yalnızlık korkusuyla ortaya çıkan erkek paylaşımının bir trend olmadığını kabul etmek gerek!



Çok eşlilik ve Big Love

Diğer yandan reyting rekorları kıran ve 2006 yılında yayınlanmaya başlanan Big Love dizisinde, modern Bill Henrickson’ın (Bill Paxton) üç eşiyle yaşadığı sorunları izliyoruz. Barb (Jeanne Tripplehorn), Nicki (Chloe Sevigny) ve Margene’nin (Ginnifer Goodwin) yedi çocuğuyla oldukça çılgın bir hayat sürüyor. Amerika’daki çok eşli ailelerin modern bir portresi olan bu dizi, bu yaşam tarzının yasallaşması konusunda birçok tartışmanın da ortaya çıkmasına neden oldu.


Dizinin final bölümünün 4.5 milyon kişi tarafından izlenmesi ise bu tip ilişkilere insanların ne kadar eğilimli ve meraklı olduğunun da en büyük göstergesiydi... Benzer bir durum ise Malawi’de de yaşanıyor. İşin tuhaf yanı ise eskiden ikinci kadın olduğu için dışlanan kişiler, artık çok doğal karşılanıyor. Hatta bazı çevrelerde üçüncü kişinin ilişkiyi sağlamlaştırdığı dahi söyleniyor. “Modern kadınlar samimiyeti arttırmaya yardımcı olacak yeteri kadar materyale sahip değil, bu nedenle ilişkilerini sağlam tutmak için başka kişilerin varlığını kabul ediyorlar. Dengeyi sağlamak için... Yaşadığım deneyimlerle ilişkilerin üçüncü bir kişi eklendiği zaman daha sağlam olduğunu düşünen kişilerin ciddi bir şekilde arttığını görüyorum.



"Bir ilişkiye başka biri eklendiği zaman ilişkinin sağlamlaşmak yerine güven duygularının sarsılacağını kimse farkında değil” diyen Seks Terapisti Jo-Anne Baker, bu trend’in kısa süreli mutluluk sağlarken, uzun vadede birçok hasara yol açtığını da belirtiyor. Sevdikleri erkekleri bile bile paylaşan kadınlar, yeri geldiğinde daha fazlasını istiyor ve istediğini an elindekini tamamen kaybediyor. İlişkileri bittiğinde ise genellikle kendilerini toplumdan dışlıyorlar. Sadece arkadaşlarıyla ailelerin yardımlarını kabul etmekle kalmayıp, hala delilercesine aşık olduğu için dışarı çıkıp serbest özgürce bir ilişki yaşayabileceğini bir erkek de aramıyor. Aşk, tekli, ikili ve üçülü ilişkilerde insanın her şekilde özgürlüğünü kısıtlıyor. Bu nedenle Türkiye’de olduğu gibi töre, Malawi’deki gibi zorunluk ve diğer ülkelerde ise sosyal kısıtlamadan dolayı ortaya çıkan bu paylaşım eyleminin aslında bir trend olmadığını kabul etmek gerekiyor.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.