Güven, hepimizin hayatının ruhsal olarak sağlıklı devam etmesinde en büyük rolü olan bir olgudur. Sözlük anlamı olarak ise "korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu"dur.


İnsan ilişkilerinin temelini “güven” duygusu oluşturur. Sosyal davranışlarımıza güven duygusuyla yön veririz. İnsanlar arasındaki bağları olumlu yönde destekleyen, yine güven olgusudur.


Ancak güvenmek en başta risktir, cesaret ister ve belki de sonrasında hayal kırıklığıdır. Güvenimizin boşa çıkabileceği, yanılabileceğimiz riskini de göze almalıyız güvenirken... Aslında güven, karşınızdaki kişiyle ilgili her şeyi “bilmemektir”. Bu ister arkadaş, ister eş, ister sevgili olsun, onunla ilgili her şeyi merak etmediğiniz, araştırmadığınız, her dediğine inandığınız zaman güven duygusunun huzuruna varmışsınız demektir.


Güvenmek insan olmanın gereğidir. Hepimiz hayatımızdaki insanlara güvenmek ve öte yandan güvenilir insan olmak isteriz. Hayatın yükünü birileriyle paylaşmak, acılarımıza, dertlerimize birilerini ortak etmek, kalbimizin görünmeyenlerini eşimize, sevgilimize açmak isteriz. Bir nevi insani ihtiyaçtır bunlar. Tüm bu duygular nasıl ki insanoğlunun yapısında var ise maalesef güvensizlik, güveni boşa çıkarma, şüphe, ihanet gibi gerçekler de mevcuttur insan tabiatında.


Güven duygusunun oluşması da belli bir süreç gerektirir. Öncelikle, güveni bir önsezi şeklinde hissederiz. Karşımızdakinin güvenilir olup olmadığı yüzde ellidir. Bir insana güven duyabilmemiz bazen yıllar alabilirken, en küçük bir detay ise yılların güvenini bir anda tuz buz edebilir. Bir düşünürün söylediği gibi “Güven, ruh gibidir, terk ettiği bedene bir daha geri dönmez”. İşte bu yüzden “seviyorum” diyebilmek kolay, “güveniyorum” diyebilmek en zorudur.


Güvenebilmek için bazı kriterler vardır. Karşınızdaki kim olursa olsun, öncelikle onun size ne kadar net olduğuna, sizinle olan paylaşımlarına bakarsınız. Kendinden ne kadar ödün verdiği, sizin için yaptığı fedakarlık, hangi konuda olursa olsun dürüst olması, verdiği sözü tutması, ihtiyacınız olduğu anda koşulları ne olursa olsun yanınızda olması, çalkantılı değil tutarlı olması ve size olan bağı güvenmeyi sağlayan unsurlardır.


Tüm bu maddeler bir araya geldiğinde karşımızdaki insana güvenmeye başlarız.


Ancak ne tuhaftır ki bir yanımız delice güvenmek isterken, öbür yanımız şüphe duygusuyla şiddetle sarsılır. Aldığımız yaralar sebep olur buna.


Hayatımızda hepimizin başına gelmiştir güvendiğimiz dağlara kar yağması. Ne acıdır ki çoğu kez de en çok güvendiğimiz, en çok içimizi açtıklarımızdan kırılır kolumuz kanadımız. İşte şüphe mevhumu tüm bu hayal kırıklıklarından güç alır. Böyle zamanlarda dibe vururuz, kendimizi aptal gibi hissederiz ve kimselere bir daha güvenmeme yeminleri ederiz, ederiz de nereye kadar?


Herkesten kötülük bekleyerek, sürekli kendimizi gizleyerek, her daim kendimizi bir savunma çemberi içine sokarak yaşamak da hayatımızı bir kaosa çevirir. Güvensizlik duygusunun verdiği ağırlıkla bu sefer kendimize olan güvenimizi de kaybederiz. İhanete uğramışsak elbette bir iyileşme sürecinden geçmeliyiz. Ancak belli bir süre sonra uygun ortam ve şartlar mutlaka oluşacak, güvenimizi pekiştirecek kişiler çıkacaktır karşımıza. Zaman, güvensizliğimizi unutturacaktır. Unutulmaması gereken gerçek şudur ki biz önce kendimize güveneceğiz. Sözüne güvenilir, davranışları söylemleriyle örtüşen, "sözünün eri" tanımına uyan adil insan olacağız. Bir şekilde düşe kalka yolumuzu bulacağız.


Bu noktada Juvenal’ın şu sözüyle noktalamak istiyorum:


"Herkese güvenmek saçma, hiç kimseye güvenmemek ise deli sakarlığıdır."


Ferah Uzundurukan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.