Hem mutlu olmak istiyoruz hem başarılı olmak istiyoruz hem de güçlü olmak istiyoruz. Vardır herhalde hepsini aynı anda yapan insanlar, belli ölçüde, ama sistemin parçası olmadan çok başarılı olmak söz konusu olmuyor, mesela. Başarılar, gidilen okullarla, sınav sonuçlarıyla, alınan terfilerle, statülerle değerlendiriliyor. İlişkilerde bile evlilik aşamasına gelmek “yüzüğü takmak” başarı olarak görülüyor. Anne-baba olmak/olabilmek de keza öyle. Elle tutulur somut bir oluşum yoksa eğer, mutlu hissetmek, az para kazanılsa bile sevdiği işi yapmak, yüzük olmasa da tatmin edici, doyumlu bir ilişkinin içinde olmak başarı değil midir yani? Bunlar insanı güçlü yapamaz mı? Kartvizitlerin hepsinin tek tip olması mı lazım?
Hepimiz hayatımızın bir yerinde hissediyoruzdur bunu. Mutlu olmak sanki bunlara ya da bunlardan feragat etmeye bağlıymış gibi. Salt bunlara sahip olmanın mutluluk getireceğine inanmıyorum. Çok şık plazalarda çalışıp her türlü konfora sahip mutsuz insanlar tanıdım. İşiyle ilgili tek sevdiği kısmı, maaş günü olan insanlar yani. Uzaktan bakılınca “Daha ne olsun, yetmez mi?” diyor insan. Emin olun ki yetmiyor. Sabahları mide bulantısı ile işe gidince çoğu şeyi sorgulamaya başlıyorsunuz.
Sadece yalnız kalmamak için sürdürülen ilişkiler de mutluluk getirmekten çok pranga vazifesi görüyor bence. Öyle ilişkiler de vardır, belki siz de fark ediyorsunuzdur çevrenizde. Birbirleriyle alakaları olmayan, sıfır uyum, sıfır benzerlikte iki insan yıllarını deviriyorlar. Birbirlerine karşı ne incelikleri ne de tutkuları kalmış iki kişi… Ne oluyor bu şimdi, adı ne bunun, aşk mı, mutluluk mu? Mutsuz eden o işten de ilişkiden de "çıktım" deyince çıkmak kolay değil tabii. Çünkü başarıyı sistem ölçüyor ve siz “pes ettiğiniz için” başarısız sınıfına giriyorsunuz. Neye göre, kime göre peki? Özel hayatımızda, iş hayatımızda gizemli topluluk "elalem" bizim yerimize karar veriyor. Başarı buysa eğer, kendi gerçekliğimizden uzaklaşmış oluyoruz başarılı olmak istediğimizde. Mutsuz olmamız, başarısız olmamızdan daha fazla kabul görüyor. Gitgide kendimizi daha çok sıkışmış hissetmeye başlıyoruz. Rest çeksek, radikal değişiklikler yapmaya karar versek, arka planda başkalarının hakkımızda ne düşüneceği çalmaya başlıyor. Sonra da "ne diyecekler, ne düşünecekler, ben ne yapacağım bundan sonra, işten ayrılsam nasıl iş bulacağım, sevgilimden/eşimden ayrılsam yalnız kalırım" gibi cevapsız sonsuz sorular yığını devam ediyor.
İllaki cevapları anında bulmak zorunda değiliz aslında. Önemli olan şey, farkında olabilmektir. Yanlış giden, bize iyi hissettirmeyen, yaşam enerjimizi çalan olguları, durumları fark edebilmek ve tek bir hayatımız olduğunu hatırlamak. Çünkü insan bir şeyi fark ettiği zaman kendisiyle ilgili, görmeye niyet ettiği zaman bir şeyleri, belli bir süre sonra onu unutsa bile hayat karşısına çıkarıyor. O soruların cevapları hiç beklenmedik bir anda beliriyor ve sıkışıklık hissi geçmeye başlıyor. Dikkatimizin nereye yöneldiğini görebilmek ve doğru soruları sorabilmek çok kıymetli bu yüzden.
Daha mutlu ve daha dolu dolu bir yaşam için belki de başarı tanımımızı biraz değiştirmemiz, esnetmemiz gerekiyordur. Kendi kartvizitinizi sistem değil, siz doldurun. İlk kıstasınız da mutluluğunuz olsun.
Jüpiter
YORUMLAR