Stalin hakkında veya içinde Stalin’in bahsi geçen üç-dört kitap okudum ve bir-iki tane de film seyrettim. Seyrettiğim filmlerden en esaslısı, Robert Duvall’in Stalin’i oynadığı filmdi. Bu filmin senaryosu, yanılmıyorsam, Stalin’in öz kızı Svetlena’nın, babasının hayatı hakkında yazdığı kitaptan alınmış. Film iki veya üç CD süren, uzun bir filmdi.



İkinci film, yanılmıyorsam, Stalin’in ölümünü takip eden günlerde Amerikalılar tarafından çekilmiş dökümanter bir filmdi. Filmde Rus halkı ölen liderleri için salya sümük ağlıyor, bilhassa gençler “Artık güneşimiz battı” mealinde ağıtlar yakıyordu. Meğer Rus halkı Stalin’i ne kadar çok seviyormuş... Cenaze merasimi esnasında izdihamdan onlarca kişi ölmüş.



Bolşevik ihtilalinden sonra yıkılan Çarlık idaresini devralmak üzere yedi-sekiz kişilik bir komite kuruldu. Komitenin başı Lenin, ikinci kişi Troçki idi. Stalin, komitenin en kıdemsiz üyesi idi. Bir gün komite tarımla veya ekonomi ile bir konunun araştırılması için Stalin’i Kafkasya’da bir bölgeye gönderdi. Stalin oraya gitti ve o bölgede ne kadar subay varsa hepsini bir tekneye topladı, tekneyi batırarak hepsini öldürdü ve Moskova’ya döndü. Komite “Biz seni niye gönderdik, sen ne yaptın!” diye sorguya çektiğinde Stalin, “Canım, olayı büyütüyorsunuz, onların (veya onların içlerinde) Çar taraftarları olduğuna dair haberler almıştım” şeklinde bir savunma yaptı.



Devlet işleriyle ilgili alınması gereken her karar bu komiteye geliyor ve komite bu kadar iş yüküyle baş edemiyordu. Bir gün Lenin “Ufak işlerde komite adına res’en karar verecek bir sekreter seçelim, bizim adımıza kararları o versin” diye bir önerge getirdi. Herkes Lenin’i aday gösterdi ama Lenin bu görevi kabul etmedi. Sonra Troçki’ye önerdiler, o da kabul etmedi. Sırayla diğer üyelere teklif edildiyse de hiçbiri bu görevi almak istemedi. En sonunda Stalin’e teklif etmek durumunda kaldılar, o da güya istemeyerek ama başka aday olmadığı için görevi kabul etti.



Bu komiteden önce Lenin öldü, ya Stalin tarafında zehirlenerek veya eceliyle. Diğer üyeler, hepsi gidişata bakarak Stalin’in tek adam olarak diktatörlüğe doğru gittiğini görüyor ve buna karşı tavır alıyorlardı. Stalin de durumun farkındaydı. Zaman içinde bu üyelerin bir kısmını öldürterek, bir kısmını intihara zorlayarak hepsinden birer birer kurtuldu ve yeni cumhuriyetin tek adamı oldu.




Stalin sadece komitedeki rakiplerini değil, ilerleyen yıllar boyunca kendisine rakip olabilecek veya yeni sisteme direnebilecek milyonlarca insanı yok etti. Bunları yaparken KGB’yi ve başındaki Beria’yı kullandı. Stalin’in hayatı boyunca Sibirya’ya sürgün ettiği veya öldürttüğü insan sayısının yirmi milyona veya daha fazla sayıya ulaştığı tahmin edilir. Stalin insanları öldürtürken pek tabii ki mahkeme, adil yargılama, avukat, şahit, delil gibi teferruatla ilgilenmiyor, bu hususta KGB’nin kanaati ve raporu yetiyordu.



Şimdi bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım. Stalin, Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilmiş ve bitmiş olarak çıkan ülkesini iktidarda bulunduğu yıllarda yeniden inşa etmiş, öldüğünde ülkesini gerek askeri bakımdan gerek siyasi bakımdan gerekse ekonomik bakımdan dünyanın en güçlü ikinci devleti haline getirmişti. Sadece Stalin hayatta iken değil, ölümünü takip eden yıllarda da Amerika ve hemen bütün dünya ülkeleri, Rusya’dan ve komünizmin ülkelerine yayılmasından büyük korku duyuyor, bunu önlemek için dünya çapında ittifaklar kuruyor, silahlanma ve sair tedbirler için milyarlarca dolar harcıyorlardı.



İkinci Dünya Savaşı'nda sanırım 50-60 milyon insan öldü, sonunda dünya haritası değişti. En çok kaybı veren ülke Sovyet Rusya idi. Berlin’e ilk girenler Amerikalılar değil, Ruslar idi. Savaştan en kazançlı çıkan ülke de Rusya oldu. Şimdi soruyorum size, eğer bu dönemde Rusya’nın başında Stalin olmasıydı, Rusya bu başarıları elde edebilir miydi? Hiç sanmıyorum.



Karakter olarak Stalin, evet, acımasızdı, insan haklarıymış, hukukun üstünlüğüymüş, demokrasiymiş, böyle şeyler onun kitabında yoktu. Bırakın diğer vatandaşlarını, çok sevdiği ve çok genç yaşta evlendiği güzel karısını, genç yaşta intihara sürüklemişti. Diğer yandan, çok güçlü bir iradesi, çok güçlü bir kişiliği vardı. Ketumdu, gizli teşkilatçıydı. Çok cesur ve çok cüretkardı. Hiç şüphesiz çok zeki, çok akıllıydı. Uzun vadeli planlar yapıyor ve bunları kararlılıkla ve soğuk kanlılıkla uyguluyordu. Fazla dostu yoktu, belki de hiç yoktu. En yakınındaki, en sadık dostu Beria bile öldüğü anda ona lanetler yağdırmaya başlamıştı.




Stalin’i bütün bunları yapmaya iten güdü neydi? Şüphesiz, yaptıklarını vatanı için, milleti için yapmıştı. Ama bütün bunları yaparken doğasında olan, karakterinde olan lider olma güdüsünün, en başta, en güçlü olma güdüsünün, egosunun hiç payı yok muydu? Yaptıklarının ve başarılarının mükafatını, dünyanın en güçlü ikinci devletinin en üstteki tek adamı olarak ve bu makamın getirdiği nimetlerden yararlanarak almadı mı?



Şimdi yazının başındaki sorunun cevabına gelelim. Evet, Stalin hem dünyanın yetiştirdiği gelmiş geçmiş en büyük liderlerden biri hem de eli kanlı bir katildi. Adı geçen filmde gördüklerimden naklettiklerimin dışında yazdıklarım şahsi kanaatlerimdir. Doğru da olabilir, yanlış da olabilir, katılırsınız veya katılmazsınız, bunlar kişiye göre değişebilecek sübjektif görüşlerdir.



Sürç-ü lisan ettiysem affola.



Ali Adnan İnal

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.