Güven duygusunun temeli emzirmeyle mi atılıyor?
Tüm canlıların anne rahmine düşmesiyle birlikte ortaya çıkan ilk ihtiyacı besindir. Anneyle göbek bağıyla bağlanmış bebek, annesinin yediği her şeyden bire bir etkilenmektedir. Beyin gelişimi, fiziksel gelişim aşamalarının tümü annenin yedikleriyle, içtikleriyle şekillenir. Hamilelikte alkol ve sigara kullanımının bebeklere nasıl zararlar verdiği aşikardır. Bunun yanı sıra annenin tatlı şeyler yediğinde bebeğin daha fazla hareket etmesi, yediklerimizin davranışlarımızı direk etkilemesinin ilk örnekleridir. Bu dönemde annenin beslenme alışkanlığı gelecekte çocuğun beslenme alışkanlığının nasıl olacağına dair çok önemli ipuçları içerir. Çocuğunuzun ilerde daha çok sebze tüketmesini istiyorsanız, hamilelikte sebze ağırlıklı beslenerek bunun temellerini oluşturabilirsiniz.
Bir çocuğun annesiyle ilk temasını kurmasını sağlayan rol, annenin “besleyen rolü”dür. Daha ilk dakikalardan itibaren bu besleyen-beslenen ilişkisinin biçimi, gelecekte kuracağı tüm ilişkilerin temelini oluşturmakla kalmaz; güven, sevgi, bağlılık gibi kavramların da temelini oluşturur. Gelişimin ilk basamağı kabul edilen dönem “oral dönem” insan yaşamının ilk 2 yılını kapsar ve bu dönemde bebeğin haz kaynağı ağızdır. Bebek dünyayı ağzıyla tanımlar.
Yaşamla tanışmasını eline geçirdiği her şeyi ağzına alarak gerçekleştirmeye çalışan bebek, duyusal gelişimini de ağız yoluyla başlatıp geliştirmektedir. Yeterli doyuma ulaşmayan ya da aşırı doyurulan bireylerin bu evrede saplanıp kaldığı ve gelecekte sigara tiryakiliğiden, oburluğa, çok konuşma davranışından, bağımlılığa kadar uzanan bir davranış yelpazesi sergileyebildikleri gözlenmektedir. Doğumdan önce almaya başladığımız “somatik rollerin” en temeli olan “yiyen” rolü doğumdan sonra da devam eden evrenin en belirleyici rolüdür. Bu dönemde bebek ve anne arasında başlayan ilk rol etkileşimi “emen-emziren” ilişkisidir. Bu ilişkinin olmazsa olmazı; birlikte olma, birlikte yapma ve birlikte hissetme kavramlarının temeli bu evrede atılır ve tüm yaşamın belirleyicisi haline gelir. Bu dönemde bebeğin ihtiyaçlarının uygun biçimde, yeteri kadar ve zamanında karşılanması temel güven duygusunun oluşmasını sağlayan en önemli faktördür.
Emzirmenin hem fizyolojik hem de psikolojik olarak öneminin herkesçe aşikar olduğu günümüzde, bebek dünyaya geldiği andan itibaren mutlaka anneyle teması sağlanıp, bu temasın aracı olan memeyle buluşmasının sağlanması bir zorunluluktur. Bilinmeyenler evrenine adım atan bebeğin ilk teması, annenin ilk kokusunu, dokusunu hissetmesi, rahatlamasını ve sakinleşmesini sağlayacaktır. Bebek emerken, annenin de buna hazırlanması bir çaba gerektirmektedir. Birlikte gerçekleştirecekleri ilk eylemde annenin nasıl pozisyon aldığı, hangi duygular içerinde olduğu bebek tarafından direk algılanacak ve unutulmayacaktır. Bu sebepledir ki tam da bu süreçte annenin psikolojik ve fiziksel olarak rahat olması direkt bebeğe yansıyacaktır. Stresten sütü kesilen annelerin durumu, bunun en bariz örneğidir. Unutulmamalıdır ki her annenin sütü bebeğine yetecek kadar ve o bebeğin ihtiyaçlarına uygun olarak ona özeldir. “Bu çocuk doymuyor” söylemleriyle strese girip bebeğe hemen mama vermeye kalkışmak hem anneye hem de bebeğe zarar verecektir.
Doğumdan sonraki üç ay, “hamileliğin 4. Evresi” olarak da tanımlanan bir geçiş, uyum, adaptasyon evresidir. Bu evrede bebeğin kaygılandığında, yeni bir ortama girdiğinde ilk arayacağı şey annesinin memesidir. Bunu beslenme amacının dışında, kendini güvende hissetmek için yapar. Bu dönemde bebek her ihtiyaç duyduğunda bebeğe meme vermek, onun bu koskoca hayata adapte olabilmesinin en güvenilir yoludur.
Esen Acarer Kahya
YORUMLAR