Her gün yüzlerce bilgi akıyor facebook, twitter ve instagram akışlarından önüme. Baş parmağım kaydırmaktan yoruluyor ama yine de durmuyorum. Bir şeyleri kaçırmaktan mı korkuyorum? Aradığım bir şey mi var? Bilmiyorum.
Çocuk gelişimi ve farklı ekollerden annelerin grupları, permakültür, tohum ve gerçek gıda sayfaları, bilimsel yayınlar, haberler, komik hikayeler, ilgi çekici bilgiler… Hangi besin neye iyi geliyor, bu sefer kansere ne neden oluyor, çocuklara ne dersem her şey tepe taklak gidiyor, şunu yapabilirim bunu yapabilirim ayy yoksa şu mu denemeliyim, son dakikada neler oluyor, elimden neden telefon düşmüyor da düşmüyor?
Her an bilgiye ulaşabiliyor olmak hoşuma gidiyordu aslında. Dünya hep elimin altında, hem de büyük bir hızla. Her fırsatta bakıyordum bana cennet gibi gelen bilgi diyarına, hatta bazen bir kaç dakikalık molalarda. Ancak sonra işler tuhaflaştı. Hangisine daha çok zaman ayırıyordum? Küçücük bir ekrana mı, yaşamaya mı? Bilemez oldum.
İlk zamanlar yeniydim, hayatım değişme aşamasındaydı ve değişimin belirsizliğinin getirdiği korkuyla yeni ilgilendiğim bütün konularda yazıp çizen herkesi, her sayfayı takip etmeye ant içmiş gibiydim. Sayfaları hızla aşağı kaydırıyor, arıyor tarıyor, seçiyor ve okuyordum. Sonra seçme ve ayıklama yaparken önüme düşen saçma sapan şeylerin bende yarattığı duygu değişimlerinden, tetiklenmelerden yoruldum ve bazı sayfaları, kişileri eledim. Haber kaynağımı salt güvenilir kaynaklardan güncelleme gelecek şekilde düzenledim. İlgimi çeken sayfalardan ve takip etmenin beni beslediği insanlardan başka kimse yoktu sanal rehberimde izlediğim. Ancak zamanla bunun bile fazla geldiği anları fark ettim. Alışkanlıktan her güncellemeyi okumaya çalıştığım bunaldığım...
Her gün yüzlerce bilgi düşüyor önüme. Elimi telefona her attığımda hücum ediyorlar zihnime. Kızım oyun oynarken, yemek yaparken, metroda giderken… Hadi bunları geçtim de dinlenmeye çalışırken? Evde biraz oturayım da dinleneyim dediğimde bile yeni bilgiler geçiyor gözümün önünden. (Neden dinlenmek için telefona sarılıyorum?) Kısacık bakış attığım anlarda bile link ilişebiliyor gözüme; bir şey ilgimi çekiyor, zihnimi dağıtıyor elimdeki işleri zamanında yapamaz oluyorum. Çünkü o bilgiden o bilgiye atlarken oturup kalıyorum, zamanın nasıl da aktığını anlayamıyorum.
Telefon elimdeyken fiziksel olarak yorulmasam da dinlenemiyorum. Çünkü zihnim sürekli dolu. Aklım sürekli sorgulama yapıyor, gördüğüm her şeyi depolama halinde oluyor.
Yoruluyorum. Bu alışkanlık çok fazla zamanımı aldığı, odaklanmamı zorlaştırdığı için değil yalnızca; sormadığım soruların yanıtları bana sunulduğu için. Gerçek hayatta, yaşarken, deneyimlerken ihtiyacım olmayan ve belki de hiç olmayacak birçok bilgiyi zihnime doldurduğu için. Hazır olmadığım birçok şeye beni maruz bırakıp debelenerek zaman kaybetmeme neden olduğu için. Çelişkili birçok bilgiyi aynı anda önüme sürüp sürekli kendimden şüpheye düşürdüğü ve gereksiz muhakemelerle beni yıprattığı için. Okuduklarım duygusal durumumu güçlü biçimde etkileyebildiği ve buna en beklenmedik zamanlarda, hatta sıklıkla maruz kaldığım için. Gün içinde bana tembellik zamanı bırakmadığı, zihnimi hiç dinlendirmediği ve bu yüzden beni aşırı yüklediği için… Yoruldum.
Aslında ben bu filmi okuldayken de görmüştüm. Bu; soru sormama, o bilgiye duyduğum ihtiyaçtan, tutkularımdan, yaşantımdan beslenen gerçek bir merakla cevap aramama fırsat verilmeden bütün bilgilerin bana sunulduğu, belki bir gün ihtiyacım olur diye hepsini hafızama sığıştırmaya çalıştığım yıllardan tanıdık bir hikayeydi. Geçen gün eşimle çok düşündüm ama bir türlü bulamadım faktöriyeli lisedeki sınavlar dışında kullandığım yeri. Okul bitti ve orada öğrendiğim tonlarca bilginin bir kısmı çöpe gitti. Bir kısmı henüz gitmedi ama keşke gitseydi de bu beynin yükü birazcık olsun hafifleseydi! Bilgiyle kurduğum yaşantıma dokunmayan sanal ilişki bir süredir canıma tak etti.
Bize “öğretilen" öğrenme biçimi nasıl da yerleşmiş; bana sunulsun istiyorum, sunulanı takip etmek için kendimi paralıyorum, kaçırmak istemiyorum. Bir konudaki her şeyi bildiğim zaman daha doğru adım atacağımı, olabilecekleri kontrol edebileceğimi sanıyorum ama aynı konuya dair sonsuz seçeneğin, sayısız deneyim ve fikrin içinde seçim yapmaya çalışırken hareketsiz kalıyorum. Kendimi duyamıyor, ihtiyacımı hissedemiyorum.
Dinlenmeye çekiliyorum şimdi.
Yaşamaya.
Yaşarken ihtiyaç ve gerçek merak anlarında sorular sormaya… Yavaşlamaya, denemeye, yanılmaya…
Ve sonra hayatımı besleyecek, sorularımı çoğaltacak cevaplar aramaya.
Yoruldum. Bir süre sormadığım soruların cevaplarıyla zihnimi meşgul etmek istemiyorum. Alışkanlığımı sorguluyor, denge arıyorum.
Şule Seda Ay
YORUMLAR