İnternet ortamında bir şeyler araştırmaya bayılıyorum, hele bir de SSVD adayı olunca. Takip ettiğim bloglarda SSVD (sezaryen sonrası vajinal doğum) yapabilmiş şanslı annelerin hikâyelerini okudukça çok mutlu oluyordum. Onca okuduğum doğum hikâyesi arasında sadece bir tane sezaryen ile sonuçlanmış hikaye okumuştum, bu durum içimi rahatlatmıştı. Çünkü insan madalyonun her iki yüzünü de görmek istiyor. Bir yandan da, “doğal doğum ile sonuçlanmaz ve sezaryen olmak zorunda kalırsam” kısmına da hazırlık yapmam gerekiyordu çünkü. Dışarıda benim gibi düşünen anne adayları vardır eminim. Pozitif sezaryen hikayeleri de olabileceğini göstermek için, hikayemi yazmaya karar verdim.
Ben Gülşah Tamkan, bundan 5 yıl önce gece saat 00.01 da, suyum mekonyumlu geldiğinden sezaryen doğum ile oğlumu kucağıma aldım. O zaman da doğal doğumu çok istemiştim, kısmet değilmiş.
Gelelim kızımın hikâyesine. Kızım için her şeyi akışına bırakmaya karar vermiştim. Aynı zamanda çok sevdiğim bir arkadaşım da hamileydi ve o da SSVD adayıydı. Aramızda 4 ay vardı. O tüm araştırmalarını tamamlamış kendini çok iyi hazırlamış ve harika bir doğal doğum gerçekleştirip bana ilham kaynağı olmuştu. Yaşadığı her anı benimle paylaşmış, nasıl hazırlanmam gerektiğini bana anlatmıştı. Ben temkinliydim, kendimi her duruma hazır etmeye çalışıyordum. Arkadaşım harika bir doğal doğum yaşamıştı, hikâyesini anlattığında içimde bir şeyler kıpırdanmış, gözlerimden yaşlar akmıştı. ‘Evet Gülşah hazırlan ‘demiştim kendime. Ve ilk adım olarak bir ebe ya da doula ile çalışmaya ve eğitim almaya karar verdim. Çünkü doğum ile ilgili detayları anlatırken arkadaşımın en dikkat çeken yorumu, ‘o olmasaydı yapamazdım’ oldu. Ebe Arzu Çulha, bize ilham veren kişi. Hamile bir annenin en önemli destekçisi… Hemen kendisiyle iletişime geçtim, sanki 40 yıllık dostum gibi karşıladı telefonda beni o sakin sesiyle. Eğitim almamın faydalı olacağını söyledi ve beni en yakın tarihli çok sevdiği bir doula arkadaşının eğitimine yönlendirdi. Sevgili Doula Duygun Tekin Soysal’ın eğitimine kaydımı yaptırdım. 2. çocuğumuzdu ama eşimin de söylediği gibi sanki ilk kez doğum ile ilgili bir şeyler öğrenmiştik bu eğitimde. Bu arada bir parantez açıp Türk erkeklerinin böyle eğitim almak istemediği konusuna değinmek istiyorum. Lütfen eşim katılmaz diye düşünmeyin, ne kadar önemli olduğunu anlatınca inanın destek oluyorlar. Hatta eğitim hoşlarına bile gidebiliyor. Keza benim de eşim çok istemedi ama bana destek olmak için eğitime geldi ve her ikimiz de anlatılanlardan çok faydalandık.
Kendimi ve bebeğimi hazırlamak için yaptıklarım sadece eğitimle kalmadı, yaklaşık 3.5 ay Neslihan İskit ile yoga yaptım. ‘Aman Allah’ım benim gibi biri yoga yapabilir mi’ derken, bir anda doğum sonrası yoga derslerine katılacağım günleri sayıyor oldum. Hamileliğim boyunca yaptığım yoga ile sakinlik ve farkındalık kazanmıştım, kendimi ve vücudumu daha iyi tanımıştım. Ve en önemlisi kızımla daha çok bütünleşmiştim.
Pilates topunun da işe yaradığını ve bir tane edinmem gerektiğini öğrendim. Kendime bir pilates topu aldım. Rahatlatıcı olmasının yanı sıra pek çok doğum egzersizini de yapabilmiştim bu sayede. Yeri geldi, üzerinde kitap okudum, yemek yedim, dans ettim. Pilates topundan da bu şekilde faydalanabildim.
Yürüyüşlerimi de eksik etmedim. Eğitimde öğrendiğim ‘derin gevşeme’ meditasyonunu da yürüyüş yaparken kulaklıktan dinleyerek yaptım, hatta yürürken ellerimi nefes alıp vererek açıp kapatıyordum. Sanki rahmim kızım için hazırlık yapıyor ve açılıp kapanıyor diye hayal ederek imgeleme çalışmaları yapıyordum.
Kısacası yapılması gereken her şeyi elimden geldiğince yapıyordum, son bir şey kalmıştı doktor ve hastane seçimi.
A plus hastanelerdeki prosedürlerden kaynaklanan gereksiz müdahaleleri yaşamamak için temkinli olmam gerekiyordu. Bahsettiğim arkadaşım bu yüzden 37. haftada doktor değiştirmek zorunda kalmıştı. Benzer sıkıntıları yaşamamak için dikkat ediyordum. Ben de aynı hastanedeki SSVD’yi desteklediğini söyleyen bir doktorla 34 hafta devam etmiştim. Kendisi çok iyi bir doktordu aslında ama aldığım eğitimlerin sonucu ister istemez daha sorgulayıcı olmuştum. Ve birkaç konuşma esnasında 40. haftadan sonra beklemek istemediğini söyleyince, doktorumu değiştirme kararı aldım, çünkü 40. haftadan sonra beklememek peşinen verilebilecek bir karar değildi ve bu beni şüpheye düşürdü. Tabii doktor değiştirmek öyle kolay olmadı. Bu konuda içimi Arzu çok rahatlattı, seçim yapma konusunda her şeyi bana bıraktı ve bana yanımda olduğunu hissettirdi.
Karar verdim ve 34. haftamda doktorumu değiştirdim. Doktorum ve ebem beraber daha önce de çalışmışlardı aralarında çok iyi bir iletişim vardı. Aralarındaki güveni hissetmiştim. SSVD yapacaksan, kendini emin ellere teslim etmek zorundasın. Güvenmek zorundasın. Doğum esnasında sana söylenenlerin gerçekliğine ancak bu şekilde inanabiliyorsun çünkü.
İlk randevum biraz soğuk gibiydi, doktorum da ben de temkinliydik, harika olmasını bekleyemezdim, neticede 34. haftada SSVD adayı bir gebe, çok da istenen bir şey değildir eminim. Her doktor kabul etmeyebilirdi. Güneş Hanım’a gitmeye karar vermiştim. İkinci randevumda her şey yerine oturmuştu, yapılacaklar belliydi, bundan sonraki tüm randevularım çok iyi geçti, bana desteğini hissettirmişti, doğal doğumu, SSVD’yi, sezaryenin ne zaman gerekebileceğini detaylarıyla anlatmıştı. Verdiğim karardan memnundum. Lakin 38-39-40-41. hafta randevularımda kızımın büyüdüğünü ve hala bir işaret vermediğini görüyorduk. Kafası aşağıdaydı ama herhangi bir hareket yoktu. Benim küçük sayılabilecek bedenime göre oldukça büyük bir kız vardı karnımda. Plasenta ve suda herhangi bir sorun yoktu. Ama gelmek istemiyordu kızım.
Güneş hanım bir şeyleri bekleyip beklemediğimi sordu, artık bırak gitsin dedi, yoga yapma, yürüyüşe çıkma, düşünme dedi. Bu zamana kadar Arzu ve Duygun desteklerini üzerimden hiç esirgemediler. Evime gelip benimle sohbet ettiler, kızımla konuştular, sakinleşmemi sağladılar. En önemlisi de bana sağlıklı anne sağlıklı bebek kartını hatırlattılar. İlk doğumumda yaşadığım sezaryen sonrası sendromun etkilerinin tekrar olmayacağını söylediler. Çünkü her duruma hazır olmalıydım ve sanırım hazırdım artık.
Böyle böyle geldik 41+5. haftaya. Hala işaret olmadığı için, doktorum ve eşimle beraber sezaryen kararı aldık. Kızım benim gibi minyon birisi için oldukça büyüktü. Boyum 1.55 olmasına karşın kızımı 55 cm, 3960 gr kucağıma aldım.
Hamileliğim boyunca kızımı kollarıma aldığım o ilk anı hayal etmiştim hep, ilk ağlamasını, ilk emzirmeyi, ilk dokunuşu… Bu anlara tanıklık etmeyi ve bir parçası olmayı çok istiyordum. İyi ki anne-bebek dostu sezaryen vardı ve bunu uygulamak için en az benim kadar hevesli bir ebem ve doktorum vardı. Doktorum her şeyi organize etmişti. Ameliyathane ısısı arttırılmış, ışıklar kısılmıştı, her şey Nil için hazırlanmıştı, doğduğunda ışıklardan korkmayacak rahatsız olmayacak, üşümeyecek ve her şeyden önemlisi annesinin memesiyle buluşup kendini güvende hissedecekti. Soğuk ameliyathane ortamından çok daha fazlası vardı ortamda. Sağ yanımda elimi sıkıca tutan Arzu, kızımın kollarımda olacağını ve 30 dakika içinde emmeye başlayacağını söylemişti. Giderek heyecanım artıyordu. Ve işte kızım doğmuştu. Doğar doğmaz göğsüme koydular, tenime değdi. Kokladım ve meme emmeye başladı. Kavuşmanın mutluluğuyla ikimiz de sakinleştik. Kızımla tam da hayallerimdeki gibi bir kavuşma yaşamıştık.
Ten tene teması sadece ben yapmadım, Arzucuğum odaya gelir gelmez baba kızı da buluşturdu ve ilk danslarını yapmalarını sağladı. Daha ne olsundu ki, ben hamileliğim boyunca hayal ettiğim doğal doğumu yaşamıştım. Plesantaya kızıma iyi baktığı için teşekkür bile etmiştim. İyi ki Anne – Bebek dostu sezaryen var!
Bütün bunları bana ilham kaynağı olan Ebem Arzu Çulha, Doula Duygun Tekin Soysal, doktorum Güneş Gündüz, arkadaşım Seçil Yüceaktaş ve en büyük destekçim sevgili eşim Gürkan Tamkan ile gerçekleştirdik. Biz sağlıklı anne – bebek kartını seçmiştik. Keşkesiz bir doğum yaptım ve olumlu etkilerini lohusalık günlerimde de gördüm. Dileğim tüm anneler hatırlarında güzel kalacak bir doğum yaşarlar.
Gülşah Tamkan
***
Siz de yazınızı gönderin, yayınlayalım
YORUMLAR