İlk evliliğim başarısızlıkla sonuçlandığında, umutsuz bir şekilde yeniden âşık olmak ve yeniden başlamak istedim. Küçük kızlarıma uzun soluklu aşkın mümkün olduğunu, romantik hayallerinin – hem onların hem benim – gerçekleşebileceğini göstermek istedim.


Mark ile tanıştığımda – şu an ikinci eşim olan adamla – iyimserdim. Kaygıya olan eğilimimi, derin sakinliği ile karşılayabilecek karakterdeydi. Hayatının ikinci yarısını romantizme adamak istediğini söylüyordu. Tavlanmıştım. Birlikteliğimizin ilk yılı boyunca o kadar çok iltifata boğuldum ki en son büyükannemden duymuştum bunları. Harika hissettirdi.


Tanışmamızdan dört yıl sonra evlendik. Bu konuyu Mark ile konuşmam gerekiyordu; boşanma süreci zordu ve ikimiz de bunu yeniden yaşamaya hevesli değildik. Ama sanırım o sıralarda farkında olmadığım daha bilinç dışı bir gündemim vardı; sanırım Mark ile evlenmeyi istememin sebeplerinden birisi, çocuklarımı yalnız yetiştirmek istemiyor olmamdı. Geceleri yetişkin konuşması yapmak çok daha eğlenceliydi. Ve yine bilinç dışı olsa da her ilişkinin erken dönemlerinin özelliklerinden olan taparcasına sevilme hissini koruma girişimi ile evlendim biraz da. Hiçbir şey bir evlilik ya da balayından daha romantik olamazdı; teoride evlilikten başka hiçbir şey ilişkimizi daha kalıcı hale getiremezdi.


Bu apaçık bir şekilde yanlış bir mantık. Elbette ki yeniden canlandırmak istediğim duygular ile evlilik kurumu arasında hiçbir bağlantı yoktu. Gerçekten de Alain de Botton’ın bilgece söylediği gibi evliliği “Güzel duyguları kalıcı kılmak için” kullanmaya kalkışıyoruz.


Bir süre sonra, ergenlikteki çocuklarımızdan üçü, bizimle yaşamaya karar verdi (dördüncüsü yatılı okula gidiyordu). Böylelikle alışık olduğumuz haftalık velayet düzeni son buldu. Mark ve ben, bir çift olarak sahip olduğumuz baş başa anları tamamıyla kaybettik; ama aile hayatımız inanılmaz bir şekilde canlandı. Ergenlerle dolu bir evde kendimi geliştirdim, birçok şey başardım.


Alışkın olduğumuz bireysel zamanın yokluğunda, Mark ile 20'lerinde aşık bir çiftten ziyade, orta yaşlarda iş ortakları gibi çalışmaya başladık. Ergenlik döneminde çocukları olan insanların daimî müdahale tehdidine rağmen nasıl seks yapabildiklerini anlayamıyordum. Ve yeni bulaşık makinasını nasıl doldurmamız gerektiği konusunda bitmek bilmeyen bir kavga başlamıştı. Bir süre sonra, bulaşıkları makinaya koymadan önce durulamanın ne kadar saçma olduğuna dair argümanlarla dolu geçen günlerde şunu fark ettim: Yine ve yeniden yanlış insanla evlenmiştim.



Öyle miydi gerçekten de?

Fanteziyi bırakın, bu soruları soranın yalnız ben olmadığımı biliyorum. Siz de bazen “ruh eşinizle” evlenmediğiniz hissine kapılmıyor musunuz? Belki de seksin daima tutkulu ve şaşırtıcı olmadığı biri ile evlendiniz. Ya da partnerinizin kör tutkusu solup gidiyor gibi? Bazen karşı taraftan gelen “yardımcı” geri bildirimlerle kendinizi küçümsenmiş mi hissediyorsunuz? Eğer bunlar biraz tanıdık geliyorsa, yanlış kişi ile evlenmişsiniz demektir. Olabilir. Son zamanlara dek anlamadığım şey şuydu: Hepimiz yanlış kişilerle evleniyoruz. Ya da daha doğrusu insanlarla uzun vadede başarıya ulaşamayacak sebeplerle evleniyoruz.


Botton’a göre, kusurlu partnerlerimizi çocukluk hayallerimize uymadıkları için terk etmememiz gerekiyor. Bunun yerine “Son 250 yıldır evlilik kavramının temellendirildiği batılı romantik yaklaşımından – tüm ihtiyaçları ve tüm arzuları karşılayabilecek mükemmel bir oluşum – vazgeçmemiz gerekiyor.”


Bu kültürel ideali bir kenara atmak hiç kolay değil. Yıllar boyunca, en değerli umutlarıma ve hayallerime zemin oluşturdu. Orta okulda, edebiyat sağ olsun, dünyamı durduracak bir erkekle tanışmayı hayal ederdim ve bu insanın varlığına dair herhangi bir kanıt olmasa da hayatıma girişini beklemekten asla vazgeçemedim.


Hayatımda hiç âşık olmadığımı söylemiyorum; oldum. Şu anda da kocama aşığım. Ama farklı olmasını ya da farklı davranmasını istediğim her an, adeta ondan farklı birine dönüşmesini bekliyor gibiyim.


Hayatın tüm hayal kırıklıklarını yaratan beklenti ile gerçeklik arasındaki bu kopukluk zaten. Biz insanlar, zengin fanteziler yaratmaya dair inanılmaz bir potansiyele sahibiz. Ancak gerçekliğimizin fantezilerle eşleşmesini beklediğimizde ve hayat, hayal ettiğimizi vermediğinde kandırılmışlıktan başka hiçbir şey hissedemiyoruz.


Gerçek pek de çekici değil; beni yalnızlığımdan ve kaygılarımdan, yetersizlik hislerimden kurtaracak beyaz atlı bir prens yok. Sahip olmadığımla hayal kırıklığına uğramaktansa, elimde olana minnet duyamaz mıyım? Özünde bir peri masalı olan kültürel idealime bağlığımdan vazgeçebilir miyim? Gerçek şu ki romantik fantezilerimi bırakmak istemiyorum; seviyorum onları. Harika bir yemek ya da unutulmaz bir tatil sözü gibiler. Ve nadiren de olsa elime geçtikleri oluyor.


Kusurluluğu kabullen

Tüm bunları düşündüğümü bilircesine, Mark geçen gün şu anki halimle onunla yeniden evlenip evlenmeyeceğimi sordu. Esprili yaklaşımının arkasında, onunla yeniden evlenmeyeceğimi biliyor gibiydi. “Daha spiritüel biri ile evlenirdin” dedi ve ekledi “Duygusal açıdan daha dışavurumcu, daha genç birisi ile...”


“Seni seçerdim” diye ısrarcı oldum.


Yalnızca ne yapmam gerektiğinin söylenmesinden hoşlanmadığım için değil. Kalbimin derinliklerinde doğru olduğunu biliyordum. Artık evliliğin yalnızlıktan daha kolay ya da daha hoş olmadığını, bizi romantik dönemlerimize ışınlayabilme gibi bir gücü olmadığını bilmeme rağmen, yine ve yeniden onunla evlenirdim. Şunu biliyorum ki ruh eşi denen romantik fantezinin kriterlerini karşılayabilecek herhangi bir insan yok bu dünyada. Mark kusursuz olmayabilir (en azından benim için); ancak ben de son derece kusurluyum onun için. Oldukça adil bir eşleşme.


Doğru soruları sorun

En başından beri yanlış soruları sorduğum aşikâr. “Benim için doğru kişi misin?” sorusu yalnızca stres, yargılama ve acı getiriyor.

Daha doğru olan – ve çok daha romantik – soru şu: Senin için doğru insan mıyım?

Daha yapıcı (ve daha tatmin edici) olan öneri ise şu: Kusurlarına mizah ve nezaketle uyum sağlayabilir miyim?

Zihnimi okuma ve her şeyi daha iyi hale getirebilme konusundaki yetersizliklerini tolere edebilir miyim?

Anlaşmazlıklarımıza sevgi ve akıl yolu ile yaklaşabilir miyim? Kendimi korkunun ve duygularımın etkisine bırakmadan…

Kusurlarına ve daha da önemlisi kusurlarıma rağmen seni sevmeye devam edecek kadar cesur muyum?


Evet.


Kaynak


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.