Dua etmeyi belirli bir dini inanca bağlı bir pratik olarak değil de, kendimiz ve başkaları için, hatta dünyanın iyiliği için güzel dileklerde bulunmak, iyi şeylerin olmasını istemek şeklinde tanımlarsak, inancı ne olursa olsun hemen herkesin bir şekilde dua ettiğini varsayabiliriz. Bir şekilde dua edenler, bu iyi dileklere odaklanmanın rahatlatıcı ve iyileştirici bir etkisi olduğunu bilirler. Son yıllarda yapılan birçok bilimsel çalışma da, dua ederken beynimizde ve genel olarak vücudumuzda meydana gelen olumlu değişimleri ölçerek bu iyileştirici etkileri doğruluyor.


Stanford Tıp Okulu’nda psikiyatri ve davranış bilimleri alanında çalışan Dr. David Spiegel, beynimizin dua ederken nasıl göründüğünü araştıran bilim insanlarından biri. Manyetik görüntüleme (MRI) ile beyinde gerçekleşen değişimleri izlediği çalışmasında Dr. Spiegel, detaylı anatomik incelemeler sonucunda, dua ederken beynimizin derinlerindeki kısımlarının aktive olduğunu açıklıyor: “Dua ettiğimiz sırada beynimizde medial prefrontal (orta ön) korteks ve posterior singulat (arka) korteksin aktive olduğunu açıkça görüntüleyebildik. Aktive olan bu kısımlar, iç-gözlem becerimizle ve kendimizi yatıştırabilme kapasitemizle doğrudan ilişkili olan kısımlar olarak dikkat çekiyor.”


Spiegel, beynimizde bu bölgeler aktive olduğunda aynı zamanda beynin harekete geçme ile ilgili bölümlerin de inaktive edildiğini, yatıştığını söylüyor. Bu bağlantı, duanın bağımlılık yapan dürtülerle mücadele eden insanlara neden yardım ettiğini de açıklıyor olabilir.


NYU Langone Tıp Merkezi tarafından yürütülen yakın tarihli bir çalışmada, Adsız Alkolikler grubuna üye kişiler, bir MRI tarayıcısına yerleştirildi ve ardından alkol isteği uyandırmak için deneklere içki içmekle ilgili görüntüler gösterildi. Deneklerde gerçekten de içki içme isteği uyanmıştı ancak kendilerine dua etmeleri söylendiğine, isteklerinin kısa süre sonra azaldığı görüldü. Bu esnada kaydedilen MRI verilerinde, deneklerin prefrontal korteksindeki bölümlerde değişiklikler olduğu görüldü. Bu bölümler, duyguların anlamsal olarak yeniden değerlendirilmesinden sorumlu kısımlardı.


Psikolojimize iyi gelen dualar

Bağımlılık ve çift terapisi üzerinde çalışan Dr. Paul Hokemeyer da dua ve meditasyonun travmatik olaylara karşı verdiğimiz tepkileri dengelemede etkili olduğunu söylüyor ve dua etmenin etkilerini şöyle açıklıyor:


“Dua etmek ve meditasyon yapmak, güçlü etkileri olan pratiklerdir, düşüncelerimizin bizim dışımızdaki bir şeye odaklanmasını sağlarlar. Stresli olduğumuzda, merkezi sinir sistemi olarak bilinen limbik sistemimiz aşırı hareketlenir ve bu hareketliliğin iki etkisi olur: Hayatta kalma moduna geçerek kaç-savaş-don tepkilerinden birine yöneliriz, aynı zamanda yürütme (mantıklı düşünme) işlevimiz de stresten etkilenir ve net düşünmemizi engeller; böyle durumlarda da kendi iyiliğimizi gözetmekte ve dengeli kararlar almakta zorlanabiliriz.”


Dr. Hokemeyer, sakince oturup dua etmeye ya da meditasyona niyetlendiğimizde, bu korkulu ve stresli “hayatta kalma” (survival) modundan daha bilinçli, daha farkındalığı yüksek bir hale geçebileceğimizi söylüyor: “Prefrontal korteksimizi dengelemek, karar alma mekanizmamızı da dengeleyerek sağlıklı kararlar almamızı sağlar.”



Mutlu eden dualar ve meditasyonlar

Dua ederken ve meditasyon yaparken sinir sistemimiz sadece “kaç-savaş-don” halinden kurtulmakla kalmıyor, güvende hissettiğimizde salgılayabildiğimiz bazı mutluluk hormonları da devreye girerek ruh halimizi iyileştirmeye başlıyor.


“Mutlu Beyin: Mutluluk Hormonlarınızı Yönetin” kitabının yazarı ve Inner Mammal Institute kurucusu Dr. Loretta G. Breuning, özellikle sinir sistemimizi etkileyen mutluluk hormonlarının dua ve meditasyon sırasında da salgılandığına dikkat çekiyor. Özellikle oksitosin hormonu salgılamak için genç yaşlarımızda oluşturduğumuz nöral yollar, zihnimizi meditatif bir hale getirdiğimizde aktive oluyor ve mutluluk hissi yaratan hormonlar daha kolay salgılanabiliyor.


“Aşk hormonu” olarak da bilinen oksitosin, bağlanmadan ve güvenlik hissinden sorumlu. Doğumda rahim kasılmalarını, emzirme sırasında sütün gelmesini ve sosyal bağlanma dürtümüzü de kontrol ediyor ve oksitosin salgıladığımızda mutlu oluyoruz, güvende hissediyoruz.


Dr. Breuning, oksitosin hormonunun dua ve meditasyon pratiği ile nasıl ilişkili olduğunu şöyle açıklıyor: “Oksitosin hormonu, tehditlerle dolu bir dünyada yaşadığımızı değil, sosyal olarak güvende olduğumuz hissini verir, birilerine güvenebileceğimizi, korunduğumuzu hissettirir. Bu yüzden işler yolunda gitmediğinde ve kendimizi tıpkı bebekliğimizdeki gibi çaresiz ve güvensiz hissettiğimizde, dua etmek bize ümitle birlikte pozitif duygular sağlayabilir.


“Genellikle gündelik hayatımızda derin hislerimizle karşılaşmıyoruz, onlardan kaçınıyoruz ve işlerimiz bitip de dinlenmeye çekildiğimizde, görmezden geldiğimiz negatif duygular hareketlenmeye başlıyor. Bu anlarda sebepleri anlamakta ve umutlanmakta zorlanabiliyoruz. Dua etme pratiği, böyle anlarda ihtiyaçlarımızı anlamamızı sağlayarak ve ümit vererek bize yardımcı olabilir.”


Referanslar:

Nicole Spector. "This is your brain on prayer and meditation". Şuradan alındı: https://www.nbcnews.com/better/health/your-brain-prayer-meditation-ncna812376 (20.10.2017).

Greg Williams. "Brain Images Reveal First Physical Evidence that Prayers Reduce Cravings in Alcoholics Anonymous Members". Şuradan alındı: https://nyulangone.org/news/brain-images-reveal-first-physical-evidence-prayers-reduce-cravings-alcoholics-anonymous-members

"How Meditation Boosts Melatonin, Serotonin, GABA, DHEA, Growth Hormone, & More". Şuradan alındı: https://eocinstitute.org/meditation/dhea_gaba_cortisol_hgh_melatonin_serotonin_endorphins/




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir inanç zırvalıkları
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.