O’nu bu yaz tanıdım. 46 yaşında, Ankaralı. Lise eğitiminden sonra evlenmiş, çocuk doğurmuş, sonra üniversite sınavına girip İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Süs Bitkileri Yetiştiriciliği Programı'nı kazanmış. Ardından, Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde lisans tamamlamış, halen Anadolu Üniversitesi Tarım bölümü öğrencisi. Gülru Öz Sezgin, kendini, “peyzaj teknikeri’ olarak tanımlıyor. Mezuniyetinden sonra bir süre piyasada çalışmış. Ancak “bitkilendirme çalışmalarındaki uygulama metotları ve serbest piyasanın çalışma anlayışının, kendi doğa, toprak, bitki sevdasının ve çalışma şeklinin çok dışında olduğunu” görmüş. “Eğitimimin ve birikimimin tekrar doğaya katkı sağlar hale gelmesi için en güzel ve beni en mutlu edecek halinin öğretmenlik olduğuna karar verip bu konuda arayışa girmem, bana harika kapılar açtı” diyor. Levent Natuk Birkan Halk Eğitim Merkezi’nde başlayan öğretmenliği, şimdi Kadıköy Halk Eğitim ve Akşam Sanat Okulu ile Bostancı Halk Eğitim’de devam ediyor. Aslında atölye çalışmaları da yapıyor. Geçen dönem Kadıköy Belediyesi Koşuyolu Gönüllü Evi'nde, Gençlik Sanat Merkezi’nde atölyeler yapmış. Ayrıca Beşiktaş İlköğretim Okulu’nda ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Çamlıca'da çocuklarla çeşitli etkinlik ve atölye çalışmaları yürütmüş. “Esasen bu bilincin küçük yaşlarda gelişeceğini düşünüyorum ve daha çok çocuğa ulaşıp onlarla da çalışmak istiyorum. Bildiklerimi aktarmak, bahçecilik alanına, ağaçlara, doğaya meraklı, ilgili insanlarla bildiklerimi paylaşmak, öğrenmek, öğretmek, üretmek benim doğaya borcumdur. Görevim, yeminimdir. Bu nedenle öğretmenlik yapıyorum” diyor.
Gülru Öz Sezgin ile kent bahçelerini, bostanlarını, ağaçlarını ve şehirde permakültürü konuştuk:
“Budama, önemli bir bakım faaliyetidir”
Kentlerde, özellikle İstanbul'da son dönemlerde park ve bahçeleri tırtıllar bastı. Ağaçların yaprakları örümcekli, yapışık görünümüyle dikkat çekti. Ne oldu da bu koca ağaçlar, bu hale geldi? Ne yapılması gerekiyor? Son yıllarda dikkatimizi çeken başka bir konu da kabak budama. Kabak budama nedir? Ağaçlar niçin bu şekilde budanıyor? Sonuçları nelerdir?
Şehir içinde, çoğunlukla yeşil alan özlemi çekiyoruz. Ağaçların, çiçeklerin yollara, binalara, şehre sunduğu görsel güzellik kadar, sağladığı çevresel ve ekonomik katma değerin de farkında olmalıyız. Belediyeler, bu noktada, bakım ve koruma hizmetleri bakımından kilit görev alıyorlar. Ancak bakım ve koruma faaliyetleri içinde bir takım yetersiz ve yanlış uygulamalar hepimizin dikkatini çekiyor. Burada bir sitemi dile getirmek isterim: İstanbul'un 39 belediyesinde, benim de mezunu olduğum okulun, yetişmiş teknik elemanı olarak, uygulatıcı ara eleman niteliğimizle istihdam edilmemiş olmamız, düşündürücü ve üzücüdür. Bilhassa gençler mezun olduktan sonra, neredeyse 1-2 istisna hariç hep bambaşka alanlarda çalışmaktalar. Oysa peyzaj teknikerleri de görev olarak yerlerini bulsalar şehrimizdeki bakım faaliyetleri daha sağlıklı ve bilinçli olabilir; bitkiler de şehir da genç meslektaşlarım da yarar sağlayabilir. Bu yıl şehir içindeki zararlı etkisi de İstanbul'un her yerinde görüldü. Amerikan beyaz kelebeği tırtılı çok zarar verdi. Bizde asıl amaç, bitkiyi hasta etmemek, korumaktır. Hastalık ve/veya zararlı etkisi bitkiye geçtikten sonraki mücadele ve savaş; uzun, zorlu ve masraflı bir iştir. Salgınlar çeşitli şekillerde bitkilere bulaşabilir. Zamanında ve doğru bakım uygulamaları bitkiyi koruyup dirençli hale getirecek, zararlıların aktif olmadan uzaklaştırılmasını sağlayacaktır. Öte yandan kabak budama diye tabir ettiğimiz keskin budama şekli, ağaçlarımıza çoğunlukla büyük zarar verir. Budama; önemli bir bakım faaliyetidir ve bilen, tecrübeli ellerde, doğru zamanda, doğru teknikle uygulanmalıdır. Aksi takdirde, ağaçların görüntü olarak "yaratık" haline gelmesi bir yana, gençleştiriliyor zannedilirken esasen ağacın ömrü kısalmaktadır. Budama esasları, uygulayıcılara, bu alanda çalışanlarına ve konuyla ilgilenenlere anlatılmalıdır.
Kabak budamaya, Kadıköy Yoğurtçu Parkı’ndan bir örnek.
Kentte hasat, rüya değil
Bostancı Halk Eğitim Merkezi Şenesenevler binası bahçesinde yürüttüğünüz düzenleme ve bostan oluşturma çalışmalarınızı anlatır mısınız? Kent bahçeciliği gün geçtikçe dikkat çekiyor. Eskiden evlerin bahçeleri, mahallelerin bostanları vardı. Betonlaşan kentlerde şimdi hiçbiri yok. Kişiler iyi ve temiz tarım ürünlerine ulaşmakta sıkıntı yaşıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Permakültürü nasıl yorumluyorsunuz?
Geçen eğitim öğretim döneminde Kadıköy Halk Eğitim Merkezi (KAHEM), Bostancı Halk Eğitim Merkezi (BOHEM) ve Zihnipaşa Halk Eğitim Merkezleri’nde Bahçecilik Alanı/ Bitki Bakımı ve çeşitli bitki düzenleme tekniklerine dair kurslar açtık. Her birinde, çok değerli kursiyerlerimizle çok severek, ilgiyle ve verimlilikle çalıştık, geliştik, ürettik. Okul sezonu kapanınca, KAHEM ve BOHEM'de yaz kursu duyurularımızı yaptık ve sınıfımızı oluşturup kursumuzu açtık. Çok hevesli, çalışkan ve doğa seven bir kursiyer grubuyla yaz çalışmamız başladı. BOHEM Şenesenevler Binamızın bahçesi, Okul Müdürümüz Cihan Bingöl'ün desteği ve teşvikiyle bizim uygulama sahamız oldu ve kendi bostanımızı oluşturduk. Toprağı temizledik, işledik, fidelerimizi diktik, tohumlarımızı ektik. Gün be gün özenle takip edip, her bitkiye baktık, gelişimlerini hayranlıkla izledik. Şimdi hasat için bekliyoruz. Okulumuzun bahçesinde domates, biber, fasulye, çilek, bal kabağı, pırasa, salatalık, patates, havuç fideleri var. Bir alanımıza da roka, maydanoz, tere, kıvırcık, dereotu, karalahana tohumları ektik. Bunun dışında bahçemize begonyalarla çiçek tarhları oluşturup, lavanta, biberiye, passiflora, gala, yer minesi gibi süs bitkileri de diktik. Öte yandan, bahçemizde yer alan ağaç ve ağaççıkların bakımını yaptık. Erik ağaçlarımızın meyvelerini topladık. Yaz kursumuz, çok zevkli ve severek çalışan uyumlu bir ekiple tamamlanıyor. Üretmeye devam... Permakültüre gelince... Permakültür; kalıcı tarım, kalıcı kültür sözcüklerini içeren, kendi ihtiyaçlarını karşılayan, çevresini sömürmeyen veya kirletmeyen, dolayısıyla uzun vadede sürdürülebilir, ekolojik olarak sağlıklı ve ekonomik olarak uygulanabilir sistemler yaratmak amacında bir tasarım sistemidir ve mimariden biyolojiye, ormancılıktan tarım ve hayvancılığa, ticari sistemlerden hukuki sahaya kadar bir çok disiplini ilgilendirir. Dünyaya özen göstermek; doğaya rağmen değil, doğayla birlikte çalışmak, çevresel toplumsal, ekonomik sahada rekabeti değil, işbirliğini geliştirmektir. Bizlerin gündelik hayatımızda, permakültür anlayışı ve sürdürülebilir yaşama katkımız nasıl olur, sorusuna cevap vermemiz gerekir. Örneğin; küçük üreticiyi, kooperatifleri, gıda üreticilerini, küçük esnafı desteklemek, kendimiz de üretimin bir parçası olmak, tüketici değil türetici olmak, atık çıkarmamak, çevreyi korumak, dönüşüme, dönüştürmeye katkıda bulunmak, ilk aklıma gelenler.
Gülru Öz Sezgin, Bostancı Halk Eğitim Merkezi Müdürü Cihan Bingöl ile birlikte.
“Verdiğinizin kat kat karşılığını alırsınız”
Kentlerde yaşayanlar, kendilerine bahçe/bostan kurmak için, nelere dikkat etmeliler? Örneğin terasta sebze yetiştirmek isteyenler için tüyolarınız var mı?
Balkon bahçeciliği birçoğumuzun özlemini duyduğu, hayalini kurduğu ‘bahçeli hayat’ın apartman versiyonu olarak hayatımıza giren bir kavram ve ilerleyen günlerde daha çok ilgi çekecek bir alan olacak. Üretim, her zaman çok önemli. ‘Tüket tüket dünyası’nda yaşarken, bir küçük saksıda örneğin bir kaç adet biber veya bir kaç dal nane yetiştirip, onu yemek apayrı bir zevk. Bu noktada, ilgili, bilgili, hevesli herkesin bir gayreti olacaktır. Balkonunda, cam önünde bitkiler yetiştirmek isteyenlere doğru teknik ve bilgileri almak için kurslarımıza katılmalarını öneririm, İçgüdülerinize ve elinizin maharetine güvenin. Sulamanızı özenli yapın, ne çok suyla bitkinizi boğun ne de az suyla kurutun. Işığına, güneşi yeterince görebilir yerde olmasına dikkat edin. Ve sevin. Doğa size ödülünüzü verecek, size ikram edecektir. Verdiğinizin kat kat karşılığını görürsünüz. Son söz olarak, insan varlığı ve hayatını sürdürmesi bitki ve hayvan varlığına bağlıdır. Doğal zincirin kırılmaması, ekolojik dengenin korunması gerçekten hayati önem taşımaktadır. İnsanoğlu olarak Evrenin sahibi değiliz ve kendimizi her şeyin üzerinde görme hakkına sahip değiliz. Bunu fark edip özen göstererek kendi döngümüzü tamamlamamız gerektiğini düşünüyorum. Baktığımız ve bastığımız topraktaki zenginliği görebilmemizi diliyorum.
YORUMLAR