Niceliksel verilerin ötesine geçerek; bize biraz Çember dergiden ve Çember dergiye dair hayallerinizden bahsetmenizi istesem; neler söylersiniz?

Çember dergi, ülkedeki ilk çocuk politikası dergisi olma hayaliyle yola çıktı. Dergiyi de bu hayalin etrafında -çemberinde- buluşan aktivistler, sosyalistler, akademisyenler, üniversite öğrencileri çıkarıyor. Ülkede çocuklar için dergiler elbette var. Ekibimizden birçok arkadaşımız çocuk dergilerinde de içerik üreten çalışmalar yaptı. Fakat ülkede çocuk politikasına daha doğrusu politikasızlığına dair fikir üreten, söz söyleyen bir dergi, yazılı, düzenli aralıkla çıkan bir kaynak yoktu. Çocuk alanında çalışan akademisyenlerin makalelerini saymazsak çocuk politikalarına dair söz söyleyen bir kaynak olma hayalimiz var.


Çember dergide özellikle vurguladığınız bir mesele; çocukluğun başlı başına politik bir mesele olduğu. O halde çocuk büyütme tarzımızın da politik bir eylem olduğunu söyleyebilir miyiz sizce?

Kesinlikle söyleyebiliriz. Aileler farkında olmadan ya da tamamen farkında olarak çocukları yetiştirirken bir politika izliyorlar. Oturmasından, koşmasına, giydirilen kıyafetlerden, alacağı eğitime kadar çocuğun hayatında ki hemen her şey politik ve sınıfsal. Ailenin içinde bulunduğu politik sınıfı çocuğun büyümesinde ki en önemli etken. Çocuk büyütme tarzımız tamamen, bilerek ya da bilmeyerek politiktir.


‘‘Her çocuk, çocuk olmaktan kaynaklı ezilir, yetişkinle dünyasında türlü türlü ihlale maruz bırakılır. Ama sınıflı toplumda, hele de sınıflar çatışmasının bunca şiddetlenip aradaki uçurumun arttığı bir dönemde, alt sınıftan çocuklar bunların en ağırlarını, sürekli olarak yaşarlar. Burada taraf olduğumuz şey; çocukların tamamı ama egemen sınıfa karşı çocukların tamamı. Ve evet, öncelikle işçi sınıfından, yoksul ailelerden olan çocuklar ve onların çıkarları.’’


Çember dergiden yapmış olduğum yukarıda yer alan alıntıdan referansla; kendi çocuklarımız için düşlediğimiz dünyayı bütün çocuklar için mümkün kılmaya çalışmadıkça; hiçbir şey değişmeyecek diyebilir miyiz?

Evet. Bunu derken de bir yandan bu dünyanın her çocuk için eşit, özgür ve adil olması için mücadele ediyoruz. Evet, dünyadaki her çocuk için. Çember dergide bu mücadele araçlarımızdan sadece biri. Bunu söylerken mücadele etmenin, bu mücadeleyi sokağa taşımanın, mecliste, okulda, tarlada… bu mücadelenin ayaklarını kurmanın önemini her fırsatta vurguluyoruz. Çünkü çocuklar her yerde, mücadeleleri de öyle…Devrimci bir iddia ile ortaya çıkıyoruz. Çember dergi çocuklara, çocukluğa, çocuk haklarına dair konuşulmayanı konuşuyor, talep edilmeyeni talep ediyor. Bu iddia ve tavır tüm çocukları eşit görmemizi gerektiriyor.


Janusz Korczak:’’Çocuğumuzun bugününde, onun yarınından daha az değerli olan nedir?’’ diye sormuştur. Sizin de ilk sayınızda önemle üzerinde durduğunuz bir mesele; çocukları daima geleceğe yönelik bir bakış açısıyla değerlendiriyor hatta seviyor oluşumuz. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Çocuklar için sürekli bir gelecek atfında bulunmak çocukların şimdi, şu an da ve bugün yaşadıkları sorunları sürekli bir ertelemeyi de beraberinde getiriyor. Çocuklar için ne zaman bir şeyler yapmak istense başka sorunların çözülmesiyle çocuklar için de tüm sorunların çözüleceği garantisi veriliyor sanki. Ama çocuklar sorunlarla büyümeye devam ediyor ve bir süre sonra yetişkinler olarak artık çocukluklarının bittiğine karar veriyoruz. Çocukluğu biten ve yetişkin olduğu söylenen çocuk da artık diğer çocuklar için geleceğe dair hayal kurmaya başlıyor, döngü böylece devam ediyor. Bizim her zaman söylediğimiz şey şu: Çocuklar için, çocuklarla birlikte, hemen şimdi!





‘‘Eğitim sistemi, egemenlerin elindeki en büyük ideolojik aygıttır. Çocukları, on yıllarca, kendi öğretileri, yaşam biçimi, gereksindiği yetenek ve niteliklere göre donatır. Fikirlerini şekle sokup yaratıcılıklarını kendi kanallarında eritir…’’ (Çember Dergi)


Okulsuzluk bir çocuk için şansken başka bir çocuk için şansızlık olabilir. Ülkemizde henüz yasal olmayan okulsuzluk hakkında sizin düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

Okulsuzluk demek aslında eğitimsizlik demek değil. Eğitim her yerde olabilir. Hayalini kurduğumuz ve mücadelesini verdiğimiz eğitim yaratıcılığı ortaya çıkaran, besleyen, özgür, eşit ortamda olan, rekabeti değil dayanışmayı gösteren bir eğitim sistemi. Şu an da aileleri çocukları için okulsuzluğa yönelten temel bir şey var. Okul ortamında gücü elinde tutanın çocuğa kendi ideolojisini öğretmesi. Aileler çocuklarının ideolojik eğitimden uzaklaşmasını istiyor. Tabii evlerdeki durumu da az çok tahmin edebiliyoruz. Çocuklar sadece çocuk oldukları için başkalarının fikirlerini öğrenmeye mecbur bırakılıyor. Fikirlerin çocuk için en iyisi olduğuna da yine bir yetişkin karar veriyor.


‘‘Bütünlüklü, hak temelli çocuk politikası (eğitim, sağlık, sanat, dil, edebiyat…) ihtiyacı, bugünün toplumsal mücadelesinde önemli bir açıktır. Ve inşasına şimdiden giriştiğimiz zaman, var olanı eleştirmekle kalmayıp yeniyi denediğimiz, eskinin içinde nüvelerini yeşerttiğimiz ölçüde kendini var edecektir. Bu politika, ‘‘daha acil sorunlar’’ nedeniyle geriye itilemez ya da ‘’olsa güzel olur ama bu toplumda zor’’ yaklaşımının hâkimiyetine bırakılamaz.’’


‘‘Böyle gelmiş böyle gider’’ zihniyetinin de yaşanan olumsuzluklardan sistemin başrol aktörleri kadar sorumlu olduğunu düşünüyor musunuz? Bu bakış açısı; değiştirme ve dönüştürme çabası içerisinde olan kişilerde de yılgınlığa sebep olabiliyor kimi zaman. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Hayatın her adaletsizliğinde, her olumsuzluğunda bunu söylemek en kolay yol. Otobüs sırasında biri gelip önünüze geçtiğinde içimizden ‘aman uğraşmayayım, ben mi değiştireceğim milleti, böyle gelmiş böyle gider’ dediğimizde o anı kurtarıyoruz ama toplamda bizi hep huzursuz eden bir şey oluyor. İşte biz o huzursuzluğun içinde ‘bir şeyleri değiştirebiliriz’ kararlılığındayız. ‘Böyle gelmiş ama böyle de gitmez, gitmemesi bizim elimizde.’ Çember‘de tüm huzursuzlara yer var :)


Uzman hegemonyası altında olan ebeveynlik dünyasında çocukla ilgili hemen her konu ebeveynlerin ve özellikle birincil bakımı veren annelerin omuzlarına yüklenmiş durumda. Sosyal koşulların nasıl olması gerektiğine, toplumun çocuğa ve çocukluğa bakış açısına ise çoğunlukla kimse değinmiyor. Oysa bir çocuğun layıkıyla büyüyebilmesinde; içinde yaşadığı toplumun katkısı yadsınamaz.


Sizin konuyla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

Çocukların tüm bakım yükünün anne de olması demek annenin toplumdan, kendinden uzaklaşması demek ve bu durum uzun vadede anneye ve çocuğa fazlasıyla zarar veriyor. Deneyimlerimize göre de bu durum aydın, sol kesimde de böyle. Alışkanlıkları değiştirmek herkese zor geliyor. Tam da burada çocuklar için kadın mücadelesinden de destek alıyoruz. Kadın mücadelesi yükseldikçe, güçlendikçe annelik yerini toplumsallaşmaya bırakacak ve çocuklar tüm toplumun sorumluluğunda olacak.


Çocuk hakları oldukça kapsamlı bir konu. Sizin de Çember dergide bahsettiğiniz üzere aynı zamanda karmaşık, çok parçalı, başlıklı bir konu. Bu kapsamlı konu içinde bizim bugün ülke olarak çocukların okula aç gidiyor oluşunu konuşmamız hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu ülkenin ülkede yaşayan hemen her yerdeki çocuk için ücretsiz, sağlıklı, üç öğün yemek verebilecek kaynağı olduğunu biliyoruz. Ülke kaynaklarından çocuklar hak ettiği tüm payı eşit olarak alana kadar bunu yüksek sesle söylemek gerekiyor. Ülke kaynaklarını yöneten iktidarların çocukların payını en sona bıraktığını ve bir şeyler değişmezse bunun böyle devam edeceğini biliyoruz. Hele ki ülkemiz gibi savaş ekonomisi üzerine kurulu ülkeler de durum daha da vahim. Ülkenin bir kurşunu kaç liraya mal ettiğini hesaplayarak ülkenin refah seviyesine ulaştığını düşünenler var. Çocukların okula aç gitmesi, açlık sebebiyle baygınlık geçirmeleri, gelişim bozuklukları yaşamaları, yenidoğan ölümlerinin beslenme eksikliği sebebiyle artmış olması sürekli -onlar, bizim geleceğimiz- diyenler için bir şey ifade etmiyor ya da hayalini kurdukları gelecek tam da bu, açlıkla terbiye edilmiş, karnı doyduğu için başka taleplerinin olmaması gerektiğini düşünen gelecek hayalleri var. Bunu değiştirecek gücümüz var.


Çember derginin ilk sayısını okurken John Hot’un Çocukluktan Kaçış adlı kitabında yer alan şu satırlar geldi aklıma: ‘‘Çocukluk, şimdi bildiğimize göre yaşam eğrisini, bu bütünlüğü ikiye ayırır-Biri Çocukluk, diğeriyse Yetişkinliktir. Bu insan hayatında Büyük Ayırım yaratır ve bu ayrımın iki yanındakilerin, çocukların ve yetişkinlerin çok farklı olduklarını düşündürür…


Çocukluk ve yetişkinlik ayırımına karşı çıkan John Hot’ta, çocukların çocuk değil, insan muamelesi görmek istediklerini söylüyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Çocuklar gelişimsel özellikleri gereği özel ihtiyaçları olan ve sınıfsal bir toplum. Bir çocuğun, çocukluğun kaç yaşına gelince sonlanacağına yine içinde yaşadığı sınıf karar veriyor. Takdir edersiniz ki 11 yaşında Zeytinburnu’nda deri atölyesinde çalışmak zorunda olan bir çocukla 16 yaşında her kış tatilinde kayak yapmaya giden çocuk aynı çocukluğu yaşamıyor. İnsan muamelesi görmeyi ikisinin de hak ettiklerini savunurken önceliğimiz her zaman içinde bulunan sınıf gereği ezilen, sömürülen ve insanlığı yok sayılan çocuklar oluyor.


Yaşadığımız deprem felaketinin ardından Çember dergi ekibi olarak siz de şimdiye dek deprem bölgesindeydiniz. Hem süreçle hem de çocuklarla ilgili gözlemlerinizi kısaca aktarabilir misiniz? Bölgeye dair uzun vadeli, sürdürülebilir çözümler üretebilmenin yolları nelerdir sizce?

Deprem bölgesinde de özetle gördüğümüz tek şey çocuk hakları ihlaliydi. İlk 3 gün hiçbir temel haklarına ulaşamayan ve hayatta kalan çocuklar için depremin üzerinde 100 küsur gün geçmesine rağmen bu durum hala değişmedi. Siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının çabasıyla hayatları biraz düzeltilmeye çalışılan çocuklar için hak savunuculuğu yapmak her zamankinden daha zor. Biz Çember dergi ekibi, ‘‘Her Yer Çocuk’’ çalışmalarıyla birlikte deprem bölgesinde ki yaşam alanlarını çocukların ihtiyaçlarına göre düzenlemeye gayret ettik. Gelen yardım kolileri, yemek, içme suyu gibi şeyler önce çocuklara dağıtıldı. Kurulan seyyar tuvaletler çocuklara göre düzenlendi.


Deprem sonrasında çocukların yaşadığı travma görmezden gelindi. Hiç tanımadıkları insanlara güvenmek zorunda bırakılan tüm çocuklar sarsılan güven duygularıyla ilgili problem yaşıyorlar, vücut bütünlüğü bozulan çocuklar için psikolojik destek verilmiyor. Tüm bu sorunların çözümü devletin bütünlüklü bir çocuk hakları politikası izlemesiyle olabilecek ama mevcut iktidarın çocuk algısını biliyoruz. Bu sebeple iş yine iğneyle kuyu kazmak da olsa devrimcilere ve aklıselim aktivistlere düşüyor.


Depremde yakınlarını kaybeden çocuklar ile ilgili süreçte oldukça merak edilen bir konu. 99 depreminin "kayıp çocuklarına" dair gündeme gelen iddialar ve deprem bölgelerinde ki çocuklardan bazılarının tarikatlara teslim edildiği yönündeki haberler, çocuklar konusunda yoğun bir endişe duyulmasına sebep oluyor. Nitekim sosyal medyada açılan #ÇocuklarınTakipçisiyiz hashtagi de bu kaygıyı ve güvensizliği destekler nitelikte. Bu çocuklar hakkında topluma açık, net, dürüst ve şeffaf bilgilerin sunulması gerekmiyor mu? Sizin bu konu hakkında düşünceleriniz nelerdir ve özellikle çocukların gerçekten emin ellerde olduğundan nasıl emin olabiliriz bu koşullarda?

Elbette kaybolan çocuklarla ilgili açık ve net bilginin paylaşılması gerekiyordu. Kayıp çocuklara dair ilk endişeyi yine çocuk alanında çalışan aktivistler yaşadı ve hemen hızlıca bir ekip kurarak sosyal medyada dolaşan tüm kayıp çocuk ihbarlarını tarayarak bir veri tabanı oluşturdular. Aile ve sosyal politikalar bakanlığının yapması gerekeni bilgisayar başına geçen birkaç kişilik bir ekip yaptı. Sistemli ve güvenilir olmasından kaynaklı da bakanlık bu verileri paylaşmaya başladı. Olağanüstü bir durum olduğu için ve devletin gücünün de faydalı olabileceğini bildiğimizden bu verileri bakanlıkla elbette paylaştık.


Kaybolan çocuklarla ilgili geçmiş yıllardaki tüm deneyimlerimizin getirdiği endişeler maalesef gerçekleşti ve ailesinden uzakta, hastaneden taburcu edilmiş birçok çocuğun ailesi aranmadan, tarikat evlerine gönderildiğini öğrendik. Kamuoyunun baskısı sonucu bakanlık bunu açıklamak zorunda kaldı. Çocukların güvenilir ve emin ellerde olduğuna emin olmak için çocukların takipçisi olmak ve vazgeçmemek elimizdeki en etkili yöntem.


Kapanış notu: Çember dergi tamamen gönüllü bir ekibin çabasıyla ortaya çıkıyor. Bu anlamda da çemberde çocukları ve haklarını önemseyen herkese yer var. Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz. Teşekkür ederiz.


Röportaj: Sinem Uslu



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.