Geçen mart ayında başlayan Korona günlerinde altı ayı bitirdik. Tüm dünyada olağanüstü günlerin yaşandığı bu zaman, Türkiye’de çalışan ve yavrusu olan kadınlar için hiç de kolay geçmedi. Yeni normal günlere geçsek de bundan sonra ne zaman eskisi gibi olacağını bilmiyoruz.


Artık ebeveynler ofiste değil evde çalışıyor, çocuklar okula gitmiyor, yardımcılar eve gelemiyor, çocuklar birkaç saatliğine de olsa anneanne ya da babaanneye gönderilemiyor, sanat ve spor faaliyetlerine bırakamıyor; ancak evdeki düzen ve tertip, çoğu zaman kadının özverisiyle bir şekilde sürüyor. Salgın, aile içindeki yükü; çocukla ilgilenmek, evden çalışmak zorunda kalmak gibi nedenlerle mecburen kadının üzerine yıkmış durumda. Uzaktan eğitim ise bu yükü daha da artırmış. İşbölümü olmayan evlerde durum daha da zor. Kadınlar yorgun, canı sıkkın, ancak ‘sağlık olsun da...’ diyerek metanetle koşturmalarını sürdürüyorlar.


Biri yüksek mimar ve doktora öğrencisi, biri yazılım şirketinde kurumsal destek yöneticisi bir diğeri ise metin yazarı üç çalışan anneye; son altı ayı nasıl geçirdiklerini, bu süreçte yaşadıklarını ve neler hissettiklerini sordum. Üçü de aynı kanıda; süreci hem yönetmek hem de gereklerini icra etmek çok yorucu.


“Çokuluslu bir şirketin Türkiye yöneticisi olan, oğlu 3,5 yaşına kadar 7/24 bol seyahatli çalışan, özellikle oğlunun doğumundan sonra katlanarak artan temposu nedeniyle başlayan sağlık sorunları sonucunda daha makul zaman ve şartlarda çalışabilmek amacıyla çalıştığı fuarcılık sektöründe danışmanlık yapma” kararı alarak temposunu değiştiren Burcu Başer, yüksek mimar, aynı zamanda doktora yapıyor.




Burcu Başer ve oğlu, pandemi günlerinde evi oyun alanına çevirmiş.


‘Oğlum uyuduğunda mecalim kalmıyordu’

20 yıl önce başladığı ancak özel sektörde gece-gündüz çalışmaktan devam edemediği doktorasına 2018’de yeniden başlamış. Ancak salgınla birlikte var olan iş bağlantıları ve potansiyel bağlantıları sekteye uğrayıp planlarındaki maddi tablonun değişmesi, ilk sıkıntıları olmuş. “Bu gerçekten çok bunaltıcı bir gerçeklikti. Bunun dışında full-time evde anaokul moduna geçtiğimiz için, doktora çalışmama ara vermek zorunda kaldım ve doktorayı dondurdum” diyor. Öte yandan karantinanın ilk günlerinde doktorayı dondurma hakkı, ona çok ferahlatıcı gelmiş. Nedeni ise bir solukta şöyle açıklıyor:


“Çünkü evdeki tüm lojistiği halledip, -şu an altı yaşında olan oğluna- online ders yaptırıp, sahir zamanlarda oyun arkadaşı olup, normalden daha fazla çamaşır ve ütü ile uğraşıp, haftada bir gelen yardımcıyı da eve sokamayıp tüm işleri üstlenince; oğlum uyuduktan sonra, bende de bilimsel makale okuyup araştırma yapacak mecal kalmıyordu.”


“Bu yıl devam edecek misin?” diye sorunca, canı sıkkın yanıt veriyor:

“Verdiğim aradan sonra, ilaveten simdi 'online 1’nci sınıf ' çocuğu annesi iken nasıl devam edebileceğimi, tam bilemiyorum. Çünkü evdeki anne ödevleri çok, beklentiler yüksek.”




Burcu Hanım, oğlu için “(...) evde annesi olmaktan başka her şeyi; öğretmeni, okul arkadaşı, oyun arkadaşı, hatta futbolda rakibi olmak zorunda kaldığım pırıl pırıl ve gelişme çağında bir çocuk” diyor.


‘Ben hastalanırsam sistem çöker’

Burcu Hanımın anlattıklarına göre geçen mayıs ayından bu yana üç farklı iş olanağı doğmuş ama eğitimin online başlayacağını tahmin ederek oğlu evde olacağından kabul edememiş. Bu kararındaki diğer etken ise ‘bu online sürecin yardımcı/bakıcı ile çözülemeyeceğini deneyimlemesi’ olmuş. Bu olanakları değerlendirmemeyi tercih etmek durumunda kalmasının bir başka nedeni ise eşinin de kendisi gibi mimar olması ve şantiye ortamında bulunmasıymış. Bu noktayı şöyle açıklıyor:


“Çünkü pandemi sürecinde en büyük riskimiz, eşimin işlerinin devam etmesiydi. Benim işlerimin kötü gittiği dönemde onun işlerinin yolunda gitmesi, bizim için her zamankinden daha önemli ancak büyük risk altındayız hep beraber. İlaveten benim ev dışında ortamlara girip çıkmam riskimizi artıracağından evde kalmam gerektiğine karar verdik çünkü ben hastalanırsam evdeki sistem çöker ve ne çocuğun okulu kalır ne de başka bir düzen. Hep 'en önemlisi sağlık' diyoruz, doğal olarak. İş, doktora, devam ettiğim Almanca dersleri, tarihi yerleri gezdiğimiz gezi grubu... Bunların hepsi pandemi süreciyle son buldu ve bir daha ne zaman normal akışına geri dönecek bilemiyorum. Bazen hayattan emekli oldum gibi geliyor ve karamsarlığa kapılıyorum. Ancak çok da üzerinde düşünmeye vakit yok çünkü evde annesi olmaktan başka her şeyi; öğretmeni, okul arkadaşı, oyun arkadaşı, hatta futbolda rakibi olmak zorunda kaldığım pırıl pırıl ve gelişme çağında bir çocuk var, taleplerini karşılamak ve onun temposuna uymak, zaten zaman bırakmıyor uzun uzadıya düşünecek...”


Anlaşılan o ki; Burcu’nun yaşamında özenle oluşturduğu dengeleri, geçen martta altüst olmuş. Ancak bundan sonrası onu daha çok endişelendiriyor. Her şey normale dönerse ve oğlu eskisi gibi okula giderse kalan zamanda kendisinden geriye ne kalacağını düşünüyor. Acaba tekrar hayatının eski kurgusuna dönebilecek mi? “ Bu soruyu kendine sorduktan sonra ‘Amaan önce sağlık olsun da’ deyip, günlük koşturmama dönüyorum” diyor.


‘Roller değişmiyor’

Ya, eşler? Bu sürece nasıl dâhil oluyorlar? İşbölümü yapıyorlar mı? Burcu, tüm dünyada çalışan annenin, bilim kadını annenin düzeninin sarsıldığını ve erkeklerin hayatının bir şekilde devam ettiğini düşünüyor. Eşi pandemi sürecinde hep dışarıda çalışmış ancak sokağa çıkma yasağı olduğu günlerde evdeymiş. “O günlerde de evde roller farklı olmuyordu ve çevremdeki arkadaşlarımla konuştuğumda da bunun böyle olduğunu duyuyorum. Evde çalışan anne olmak çok zor; bir yandan çalışırken 'yemek pişti, kurutucunun programı bitti’ gibi bir çok konsantrasyon bozan şeyle uğraşıyoruz, ama evde çalışan baba olunca pek de roller değişmiyor. Eşimle işbölümü yapamadım, sadece eskiden alışveriş benim iş tanımımdayken, ben oğlumla evde hapis olduğumuz için ve çocukların sokağa çıkma yasağı bizlerinkinden uzun sürdüğü için alışverişi eşim yapmaya başlamıştı.”




Özlem Koç’un ‘pandemide evden çalışan kadın’ pozu.



‘Alışveriş bile delirtici bir iş oldu’

Bir yazılım şirketinde kurumsal destek yöneticisi olan Özlem Koç’un biri dokuz, diğeri 13 yaşında iki çocuğu var. Oğlunun okulu tam gün olduğu için özel bir bakıma ihtiyaç duymuyormuş. Okuldan çıkıp eve kendisi geliyormuş. Kızı ise okuldan sonra bir özel eğitim merkezine gidiyormuş. Özlem Hanım, iş çıkışı kızını alıp eve geliyormuş. Sürecin de bu kadar uzayacağının bilinmediği salgının ilk günlerinde bu durumu avantaja çevirebileceklerini, ailece keyifli ve verimli vakitler geçirilebileceğini düşünmüş. Ancak “Yanıldığımı çok kısa sürede anladım” diyerek, şöyle konuşuyor:


“Herkesin evde olması ve tüm eğitim ihtiyaçlarının mutlak ebeveyn desteğiyle karşılanabiliyor olması, ciddi bir ek mesai gerektirdi. Bunun dışında eve temizlik ve yemek için gelen yardımcılarımız da gelemeyince, o işleri de ev içinde halletmek zorunda kaldık. Son derece normal bir rutin olan alışverişe gitmek bile öncesinde maske ve kolonya hazırlığı, sonrasında paketlerin yıkanması, havalandırılması, dezenfekte edilmesi gibi ek işlemler gerektiren, başlı başına delirtici bir iş oldu. Üstüne bir de aylarca hiç dışarı çıkmamak eklenince, yaşadığımız şeye delirmek demek hafif kalabilir.”




Özlem Hanım, kızıyla kurabiye yaparken çalışıyor.


‘Büyük bir yükün altına girdim’

Karantina süreci Özlem Hanım için ciddi bir sarsıntı olmuş. “Eşim dâhil herkes ev içindeki dengeleri sadece kendi ihtiyaçlarını gidermek, kendi can sıkıntısını gidermek ve gerektikçe yardımcı olmak üzere kurunca, büyük bir yükün altında kaldım” diyor. Tam zamanlı olarak çalışmak zorunda olmanın yanı sıra “çocukların eğitimlerini aksatmadan sürdürmelerini sağlamak -ki buna onlarca whatsapp grubu, classroom ve e-postalar da dahil- başlı başına çok zaman alıcı” imiş. Bu süreçte “arkadaşlarından, alıştıkları eğitim ortamından birdenbire koparılıp, tamamen eve tıkılan çocukların hem akıl hem de beden sağlıklarını korumak, duygusal ve fiziksel olarak çok zor” olmuş. “Eşimin bu konuda çok da çaba harcadığını söyleyemeyeceğim” diyen Özlem, “Alışveriş kısmı hariç, ev içi işler ve çocuklarla ilgilenilmesi gereken konularda genel bir yılgınlık ve boş vermişlik içindeydi. Şu anda işi gereği yanımızda değil, bu nedenle destek de yok, yılgınlık da...” diye konuşuyor.


15 dakikalık iş için 2-3 saat harcamak

“Evde çalışma sistemiyle birlikte, ofisteki üretkenliğine göre herhangi bir değişiklik oldu mu? Acaba evdeki artan iş yükü, evden çalışma performansını nasıl etkiledi?” diye sorunca Özlem Hanım, anlatmaya başladı. İşi gereği, zaman zaman evden çalışma olanağı oluyormuş zaten. “Ancak evde kimse yokken evden çalışmak ile herkes evde ve senden bir şeyler bekler durumdayken evden çalışmak arasında dağlar kadar fark var” diyor ve ekliyor:


“Normal zamanda yüz yüze veya ofiste halletmem gereken işleri yerinde hallediyor, yalnız başıma yapmam gereken işler için evi tercih ediyordum. Ancak şimdi 15 dakikada anlatabileceğim bir şey için ön hazırlık dâhil 2-3 saat vakit ayırmam gerekiyor. Çalışırken defalarca kez bölünüyorum. Tuvalete giderken makineye çamaşır atıyor, kahve almaya gittiğimde bulaşık makinesini yerleştiriyorum.”


Anlattığı bu zorlukların bir şekilde halledileceğini düşünen Özlem, toplum olarak akıl ve beden sağlığımızı kaybetmekten endişeli. Sekizinci sınıfa giden ve bu yıl lise yerleştirme sınavına hazırlanan oğlunun çok zorlandığını hissettiğini, dördüncü sınıftaki kızının okula gitmeyi hiç özlemediğini söylüyor. “Mümkün mü bu, resmen acısını örtüyor. Kaygıları arttı, umutları tükendi çocukların. Kilo aldılar, spor yapamıyorlar, oyun oynayamıyorlar” diyor. Ona göre biz yetişkinler ise ‘dostlarımızla aramızdaki mesafeyi ölçmeden ve maske takmadan bir kahve içip, ağız dolusu gülüşmeyi özledik. Resmen distopik bir film gibi, başka bir şeye dönüşüyoruz.”




Zeynep Mengi Öztel,4 yaşındaki oğluyla birlikte ofis içi video konferans görüşmesinde.


Klavyedeki oyuncaklar

Dört yaşında bir oğlu olan ve halkla ilişkiler ajansında metin yazarı olarak çalışan Zeynep Mengi Öztel’in hayatı pandemiyle birbirine girmiş. Daha önce her şey sıkışık da olsa belli bir düzeni varmış. “Bir şekilde işler tıkırındaydı. Çoğu çalışan anne gibi benim için de işe gelmek bir nevi dinlenme fırsatıydı. Kahveyi soğutmadan içmek, yetişkinlerle sosyalleşebilmek, yemeği bölünmeden yemek demekti” diyor. Ancak evde çalışmaya başlayınca saatler, günler karışmış, gerisini Zeynep anlatıyor:

“Anne miyim, ev kadını mıyım, çalışan mıyım hepsi birbirine girdi. Aynı anda hepsi olmak zorundaydım. Eskisi gibi 9-6 arası sadece iş yaparım başka da bir şeye elimi sürmem diyemiyordum. Zaman zaman iş yoğunluğundan hafta sonu da çalıştım. Bilgisayarı açtığımı görünce oğlumun suratı asılıyor, iş yapmamam için klavyeme oyuncaklarını koyuyordu.”


Salgınla beraber evlere kapandığımızda, metin yazarlığını evden sürdürmüş Zeynep Hanım. “Bu da çocuk için biraz kafa karışıklığına neden oldu. Annesi evde ama istediği zaman onunla oynayamıyor, bilgisayarı açık, çalışmam gerek diyor. Oysa pandemi öncesi iş dönüşü, evde olduğum tüm zamanım onundu” diyor.


Öte yandan sadece pandemi dönemi değil, her zaman eşiyle işbölümü yaptıklarını ve bu nedenle kendini şanslı hissettiğini söyleyen Zeynep Hanım, “Hatta ev işleri konusunda eşim benden daha pratik ve hızlıdır. İş olarak yoğun olduğum zamanlarda oğlumuzla ilgilenir, benim daha rahat çalışmam için elinden geleni yapar” diye konuşuyor.


Yetişememe hali

Minik oğlu, pandemi öncesinde yarım gün kreşe gidiyor, sonrasında ise bakıcıyla kalıyormuş. Kreşler kapanınca, bakıcıları risk grubunda olduğundan onu da tehlikeye atmak istememişler. O günlerde eşi işe gitmeye devam eden Zeynep Hanım, “Biz de oğlumla evde baş başa kaldık” diyor. Bir yanda konsantrasyon gerektiren bir iş, diğer yanda haklı olarak kendisiyle oynamak, vakit geçirmek isteyen bir çocuk ve ek olarak ev işleri karşısında ‘bir yetişememe hali, onun da getirdiği bunalma, sıkılma ve delirecek gibi olma hissi baş gösterdiğini’ anlatıyor:

“Sevdiklerimle görüşememe, sosyal hayatın bitmesi, belirsizliklerle dolu bir sürece girmek de üzerine tuz biber oldu. Sonuçta daha önce görmediğimiz, bilmediğimiz bir süreçle karşılaştık. Bir yanda hastalığı kapma korkusu diğer yanda da yeni düzene alışmaya çalışmak zorlayıcı oldu.”


‘Bak anne ben de çalışıyorum’

Ya, performans? Evden çalışınca, ofisteki üretkenliğe göre değişiklik oldu mu? “Olmaz mı, üretkenlik yerlerde!” diyor Zeynep ve şunları anlatıyor:

“Her tarafın oyuncakla dolu olduğu, sessizliğe hasret kaldığım bir ortamda çalışmaya çalışıyorum. Öğle molası vermem gereken zamanlarda bulaşık, çamaşır makinesi boşaltıp etrafı toplamaya çalışıyorum ya da oğlumu nefes alması için dışarı çıkarıyorum. Müşterilerle veya ofis içi yaptığımız video konferans görüşmelerine oğlum da katılıyor. Masa başından kalktığımda fırsat bulup bilgisayar başına geçiyor, ‘Bak anne ben de çalışıyorum’ diyor, klavyede bir şeyler yazar gibi yaparken.”


Evdeki artan iş yükü, Zeynep’in evden çalışma performansını da etkilemiş. Mart ve Nisan ayları iş yoğunluğunun arttığı dönemlermiş, evlere kapandığımız dönemde yoğun çalışması gerekince kendisini çok zorlamış. Kısa sürede toparlayabileceği işleri, yoğunlaşamadığı için daha uzun sürelerde yapmış. “Çabuk sinirlendim, tahammülüm azaldı” diye konuşan Zeynep, sözlerini şöyle noktalıyor:

“Eskiden kafamı dağıtmak için yürüyüşe çıkar rahatlardım. Bu dönemde onu da yapamadım. Neyse ki sağlıklıyız, izole olabiliyoruz diyerek kendimi rahatlatmaya çalıştım. Şimdi evdeki ilk aylarımızı düşününce bir şekilde atlatabildik, diyorum. Hâlâ zor ancak biraz daha alıştık hepimiz.”

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.