Otomatikleşmiş bazı soru kalıpları ve cevapları vardır. “Nasılsın? “İyilik, ne olsun… Sen?” şeklinde mesela. Peki nasılız? Gerçekten nasılız? “İyi diyelim, iyi olsun” deriz ama bu gerçekten pozitif düşüncenin gücüne inandığımız için mi, yoksa ağız alışkanlığı mı sadece? Üzerine gerçekten düşünüp irdeleme yapmadan geçiştirmek için verdiğimiz bir cevap mı? Bazen insan merkezini kaybedebiliyor. Bilmiyor, şimdi nasıl gerçekten. Bir öyle hissediyor, bir böyle… Tam olarak bilmiyor davranışlarının sebebini, ölçemiyor, tartamıyor kendini. Biraz kendi içinde kaybolmuş durumda oluyor. Böyle şeyler normaldir aslında ve sandığımızdan daha sık olur hem bize hem de etrafımızdakilere. Ancak duygularımızı, hissettiğimiz şeyleri ve kendimizi nasıl hissettiğimizi bildiğimiz kabul edilir. Başkalarının nasıl hissettiğini bildiğimize bile inanırız. Yine de herhangi bir anda gerçekten nasıl hissettiğimiz son derece karmaşık, kafa karıştırıcı olabilir. Sadece ilgilendiğimiz kadarını fark edebiliriz aslında.


Tabii, tüm hayatımızı bu karmaşık duygular çerçevesinde sonu olmayan bir döngü içine girerek de geçirebiliriz fark etmeden. Duygusal hallerimizin altında yatanın ne olduğunun bilincinde olmamıza izin vermeyebiliriz. Bu inkâr çabası o duyguların ve enerjinin yok olmasına yardım etmiyor, biz sadece halının altına süpürmüş oluyoruz bazı şeyleri. Bu yok saymanın sonucunda ise, sık sık düzeltmeye çalıştığımız sayısız olumsuz davranışımızı (kendimize göre) besliyor, tamamen uyuşturuyor veya duygularımızı başkalarına yansıtıyor, başkalarını duygularımız için suçluyor hatta çevremizi ve kendimizi zorlayıcı davranışlarda bulunuyoruz. Dahası, bu hislerimizi belki de acılarımızı uzak tutmaya devam ederek kalbimizin en tatlı ve en neşeli yönlerine erişimimizi de kaybediyoruz.


Bu “kaybolma anları” bizim başımıza geldiği zaman biraz daha kendimize yakınlaşmaya niyet etmeliyiz belki de. Kendimize dürüstçe yaklaşmaya ve bunu günlük hayatın içinde de bir arkadaşımızla konuşurken de bir şeylere karar verirken de her şeyde yapmaya niyet etmeliyiz. Kalplerimizin içindeki en derin kısımları aralayarak, gerçek benliklerimizi dünyaya yansıtmanın ne demek olduğunu öğrenebiliriz. Açık olarak, meraklı olarak, akışta kalarak kendimize bir şeyler için izin verebiliriz.


Çok fazla düşünmeyin. Ne hissetmeniz gerektiğini belirlemek için çeşitli yargıları, fikirleri ve deneyimleri tartarak ne hissettiğinizi anlamaya çalışırken kaybolmak çok kolay ve olasıdır. Hissettiğiniz şeyin destekleyici kanıtlara ihtiyacı yok. O, sadece varsın olsun…


Jüpiter

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.