Orta yaşın fazlasıyla üzerinde olsam da yıllardan sonra ben de bu yılki Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nın geçen cumartesi günü yapılan ilk oturumu Temel Yeterlilik Testi’ne (TYT) girdim. Neredeyse 35 yıl sonra, hiç hazırlanmadan; Türkçe, Matematik, Geometri, Edebiyat, Coğrafya, Fizik, Kimya, Biyoloji, Felsefe, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi gibi birçok dersten sorulara 165 dakikada yanıt verdim. Sorular, yılların süzülmüş bilgisini sanki bir imbikten geçirircesine hemen her işlenen konuyu kapsıyordu. İtiraf edeyim yorucuydu. Çünkü…


Bir: Soruların birbirine çok yakın yanıtları, bence günümüz gençlerinin dikkatini toplayıp, gereken üstün muhakemeyle bulabileceği yanıtlar değildi. Konuyla ilgili bilgiyi bilseler bile, metinler öyle üst düzey Türkçe ifadelerle paragraflar şeklinde anlatılıyor ki... Metne, soruya ve beş yanıt şıkkına pür dikkat yoğunlaşıp ifadelerdeki nüansları algılayıp/hissedip doğru şıkkı bulmak inanın çok zordu. Alan Yeterlilik Testi’ni (AYT) ve Yabancı Dil Testi’ni (YDT) düşünemiyorum bile.


Bence günümüz lise gençleri gerçek anlamda ne bu bilgilere ne de gereken dikkate sahip değil. Dijital çağın da etkisiyle yazılı bir metindeki üstün dil anlatımıyla sorulmuş bu kadar çetrefilli sorunun söz konusu zaman diliminde birbirine bu denli yakın yanıtların içinden doğruyu bulmalarını beklemek, o gençlere yapılan çok büyük bir haksızlık…


İki: Sınav anındaki fiziksel koşullar da büyük sıkıntı... Çok büyük bir kentte, bir lise dersliğinde girdim sınava... Sınıftakilerin çoğunun yaşı büyüktü benim gibi. Diğerleri de yakındı mı bilmiyorum, ancak ben bana tahsis edilen derslikte oturduğum banka ve sıraya sığmakta güçlük çektim. Bacak boyum çok uzun olmamasına rağmen, sıranın altına girmiyor, dizimi kırmam gerekiyor ya da bacağım sıraya dik gelecek bir şekilde durmam gerekiyordu. Neredeyse üç saat boyunca bacaklarımı pek hareket ettirmeden öylece tutmak zorunda kaldım.


Lise dersliğindeki bu minicik sıra ve masalarında uzun süre oturmak, bence bir azap. Kilom 55, boyum 1.65 cm. Aklıma, uzun boylu lise öğrencisi gençler geldi... Boyu benden uzun gençlerin o sıralarda 9.00-16.00 saatleri arasında oturup ders dinleyip, nasıl not aldıklarını gerçekten bilemiyorum... Nitekim, çocuklarımın ikisi de lise öğrencisi. İkisi de sporcu, uzun boylu ve devlet lisesinde okuyor. Sınavdan çıkıp eve geldiğimde; işte biz bütün gün bu sıralardayız, deyince onları daha iyi anladım. Saatlerce o daracık sıralarda oturmak, ders dinlemek büyük sabır işi olmalı gerçekten.


Cumartesi günü saatlerce ara vermeden sorulara yoğunlaşıp başımı eğdiğimden boynum ve boyuma göre çok aşağıda olan sıraya eğilmekten de hâlâ belim ağrıyor. Ve insan düşünmeden duramıyor…


Omuzlarında büyük bir yük var

Hayatlarının baharında bu genç insanları bu kadar zorlamak niye?... Neden bu kadar güç bir sınavı vermek zorundalar? Böyle bir sınava tâbi tutmak, hele ki upuzuuun sınava hazırlanma sürecinde onların bir sürü travmalara maruz kalmalarına sebep olmak, doğru mu? Bu soruların yanıtlarını tahmin etmek elbette zor değil. Ancak bence bu niteliklerde bir sınav, doğru olmadığı gibi adil de değil.


Tabii ki bu denli incelikle hazırlanmış zor sınav sorularını hakkıyla doğru yanıtlayan gençleri, şimdiden çok tebrik etmek gerekiyor. Son TYT’ye girmiş ve o sorulara kafa patlatmış bir yetişkin olarak söylüyorum; bence bu soruları, bir bütün olarak tam anlamıyla yanıtlayabilecek bir lise öğrencisi yok. Bu soruları yanıtlayabilenler, çok özel gençler ve sınava katılan liselilerin hepsinden böyle bir üstün performans beklemek, büyük bir acımasızlık. Toplum olarak onların genç omuzlarına yüklediğimiz büyük bir yük bu... Ya kazanamazsam diyerek sanki bütün sorun kendisine aitmiş gibi omuzlarındaki bu çok ağır yükle hayata adım atmak için çırpınıyorlar.


İdealize ediliyor, mükemmelleştiriliyor

Bence bu sınav; orta öğretimde verilmeyen/verilemeyen ya da öğrenci tarafından alınan/alınamayan -bir anlamıyla idealize edilen, mükemmelleştirilen- eğitim ve öğretimin sınavı.


Sınav sorularının niteliği gösteriyor ki; okul müfredatına ek olarak ders gören, ek kitap alan, lise dönemi genç yaşamını askıya alıp bu sınava “çok fazla ekstra” zaman harcayan, hem kendisi hem de ailesi maddi-manevi fazlasıyla hırpalanan lise gençliğinin sınavda çok üstün bir performans göstermesi bekleniyor. Yapabilirse kazanıyor ve üniversite eğitimine başlıyor. Kazanamayınca da büyük bir çökkünlük yaşıyor ya da kayıtsızlık gösteriyor... Devamında ise ne yazık ki başka sorunlar kapıyı çalıyor.


3 milyon genç, ne okuyor ne çalışıyor

Bu gençleri, henüz hayatının baharında; bu şekilde öğütmeye kimsenin hakkı yok. Ne toplumun ne sistemin ne de ailelerin... Üniversiteden mezun olduğunda ne okuyan ne de çalışan yaklaşık 3 milyon genç (x) arasına dâhil olma ihtimali nedeniyle bu gençleri, daha fazla oyuncak etmenin de gereği yok. Onlar sadece bir meslek sahibi olup, geleceğe güvenle bakmak istiyorlar. Bunun yolu, sınava çekilmek olmamalı…


Toplumun arkasında durduğu ve inandığı ‘sistemli bir mesleki eğitim’, hem gençliğe hem de işverene ilaç gibi gelecektir.


(x) TÜİK, İstatistiklerle Gençlik, 2021 verileri.



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.