Bu içerik Dr. Sinan Akkurt tarafından kaleme alınmıştır.


Beynimiz ve bağırsaklarımız arasındaki ilişki yıllardır araştırma konusu olmakla birlikte giderek daha da derinleşiyor. Bilinen çarpıcı bir gerçek şu ki; zihnimizin kontrolü bir ölçüde bağırsaklarımızdaki bakterilerin elinde!


Bağırsaklarımız patojenlere karşı kendi savunma sistemine sahiptir, ancak aynı zamanda "sağlıklı bağırsak bakterileri"nin hayatta kalmasını ve büyümesini teşvik eder. Bu tek hücreli ziyaretçilerin büyük çoğunluğu bağırsaklarda yaşar. Bağırsaklarımızdaki bakteri sayısını tahmin etmek zor olmakla birlikte yaklaşık 40 trilyon bakterinin bağırsaklarımızdan geçtiğini ve dışkının ana bileşeninin de bakteri olduğunu söylemek mümkün. Bağırsak bakterilerimizin çoğu 30 ila 40 türe aittir, toplamda ise bin kadar farklı türden söz edilir. Yani gerçek anlamda, insandan daha fazla bakteriyiz.


Elbette bakteriler bağırsaklarımızdaki sıcaklıktan ve besinlerden yararlanırlar. Ancak bu tek yönlü bir ilişki değildir; aynı zamanda geri verirler. Bazı türler, diyet liflerini daha sonra emip kullanabileceğimiz kısa zincirli yağ asitlerine parçalayarak bize fayda sağlar. Birtakım bileşikleri bizim adımıza metabolize ederler ve B ve K vitaminlerinin sentezinde rol oynarlar. Madalyonun diğer yüzüne baktığımızda ise, bağırsak bakterilerinin düzeninin bozulması otoimmün sistem zaafiyeti ve enfeksiyonlar açısından oldukça önemli bir faktördür. Mikrobiyomun sağlık ve hastalıktaki rolü, sırlarından yavaş yavaş arınmaktadır. Bu anlamda en son ve belki de en dikkat çekici bulgu, bağırsak bakterilerinin beynimizi ve davranışlarımızı yönetme yeteneğidir.



Bağırsak ve beyin neden bağlantılı?

Bağırsaklarımızda olup bitenler tam anlamıyla ölüm - kalım meselesidir. Bağırsaklarımızda besinleri işlemek ve dolayısıyla besin emilimini sağlamakla ilgili bir sorun varsa, beynin bu konuda bilgilendirilmesi gerekir. Bağırsaklarımız bir patojen saldırısıyla karşı karşıya olduğunda beyni bu konuda uyarır. Bağırsaklarımız ve beynimiz arasındaki bağlantı, merkezi sinir sistemi ve bağırsağın işlevini yöneten enterik sinir sistemi aracılığıyla hormonal, immünolojik ve sinirsel olarak sürer. Buna "bağırsak-beyin ekseni" de denir.


Aslında bağırsak ve beyin arasındaki bağlantıyı hemen herkes deneyimlemiştir. Aşırı stresli ya da kaygılı olduğumuzda bağırsak hareketlerimiz hızlanır mesela. Bir başka açıdan bakarsak da bağırsaklarımızdaki bakteriler psikolojimizi ve davranışlarımızı etkiler. Sürekli kabız olma halinin kronik yorgunluk ya da depresyonla ilişkisi vardır örneğin.


Stres ve bağırsak

İnsanlarda, hipotalamik-hipofiz-adrenal (HPA) ekseni, her türlü strese birincil yanıt veren sistemdir. Limbik sistemdeki en önemli oyunculardan biridir ve yoğun olarak duygular ve hafıza ile ilgilidir. Stres, HPA eksenini harekete geçirir ve sonunda beyin ve bağırsak da dahil olmak üzere birçok organ üzerinde çeşitli etkileri olan kortizolün, yani “stres hormonu”nun salınmasına neden olur. Dolayısıyla beynin strese tepkisi, bağırsak hücreleri üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Diğer taraftan bu hücre türleri de yerleşik bakteri ordumuzun etkisi altındadır. Mikrobiyotanın beyni düzenlediği mekanizmalar daha az net olsa da aslında iki yönlü bir diyalog olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır. Mikrobiyomun ruh halimiz, özellikle depresif davranışlarımız üzerinde etkisi olduğu da çeşitli çalışmalarla ortaya konmuştur. Bu konuda bir başka gözlem, otizmli çocukların bağırsaklarında genellikle anormal ve daha az çeşitli bakteri toplulukları bulunduğudur. 2004'teki bir araştırma, bağırsak bakterisi olmayan farelerin strese karşı abartılı bir HPA aksı tepkisine sahip olduğunu kaydetmiştir.


Öte yandan stresin bağırsak duvarının geçirgenliğini arttırdığı bilinmektedir; bu, bakterilerin hem bağışıklık sistemine hem de enterik sinir sisteminin nöronal hücrelerine daha kolay erişmesini sağlar. Bu da bakterilerin bizi etkileme yollarından biri olabilir. Gıda kaynaklı patojenleri kullanan bir diğer çalışma, bağırsaklardaki bakterilerin doğrudan stres devrelerini aktive edebileceğini de kanıtlamıştır.


25 hayvan ve 15 insan üzerinde yapılan bir başka araştırmada, deneklere dört hafta süreyle Bifidobacterium ve Lactobacillus kullandırıldı. Araştırmacılar, bu probiyotiklerin depresyon, anksiyete, otizm spektrum bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk, hafıza ve odaklanma güçlüğünü iyileştirmede etkili olduğu sonucuna eriştiler.


Tüm bu araştırmalar neticesinde şunu biliyoruz ki kısmen de olsa tek hücreli yaşam formlarının kontrolü altındayız. Belki de bakterilerin bizden milyarlarca yıl önce geldiğini ve türümüzden milyarlarca yıl daha fazla yaşama ihtimalinin yüksek olduğunu hatırlasak iyi ederiz.





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.