Bazen ev işleri ve gündelik hayat bizi o kadar yorar ki, tepkilerimizi kontrol edemeyiz. Annelik zaman zaman son derece bunaltıcı olabilir ve aslında canımızı verecek kadar çok sevdiğimiz çocuğumuza patlarız. Tepkilerimizin onlarda yarattığı etkiyi düşünemeyiz. Ancak yine de çocuğumuza karşı bazı ifadeleri kesinlikle kullanmamalıyız!




"Beni Rahat Bırak!"


Arada sırada da olsa yoğun tempoya biraz ara verme ihtiyacı duymayan bir ebeveyn ya sabır taşı ya da yorgunluktan rahatlamanın faydalarını unutmuştur. Ancak sorun şurada ki, çocuğunuza sürekli bir şekilde “beni rahatsız etme”, “işim var,” derseniz, çocuğunuz bu söylediklerinizi, sizinle konuşmanın hiçbir anlamı olmadığını çünkü onu sürekli başından kovduğunuzu düşünerek içselleştirecektir. Erken yaşlardan itibaren çocuğunuza bu modeli oluşturursanız büyüdükçe sizinle bir şeyler paylaşmayı tercih etmeyecektir. Erken yaştan itibaren çocuklar, ebeveynlerinin kendilerine zaman ayırdıklarının güvenini hissetmek isterler. Gerçekten meşgul olduğumuzda ya da sinirli olduğumuzda, çocuğunuza beni rahat bırak demek yerine “Canım, şu an biraz işim var bu nedenle sessizce oturup resim yaparsan sevinirim, işim bittiğinde dışarı çıkarız,” diyebiliriz.




“O kadar…”


Kullandığımız bazı ifadeler ya da kısaltmalar çocuklarımız üzerinde derin izler bırakır. “Arkadaşına neden bu kadar utangaç davranıyorsun?” gibi. Bazen de başka insanlarla konuşurken “Benimki çok çekingendir” dediğimizi duyarlar. Çocuklar, kendileri hakkında söylenen her şeye koşulsuz şartsız inanırlar. Bu nedenle negatif etiketlerin, kişiliklerinin bir parçası olması oldukça yüksek bir ihtimaldir. Örneğin, kendisi hakkında utangaç dendiğini duyan bir çocuk, bu durumun doğasında olduğunu düşünür. “Arkadaşına karşı neden utangaç davranıyorsun?” demek yerine, “Arkadaşınla oynamazsan bu duruma üzülebilir, hadi şimdi güzel güzel oynayın,” daha uygun bir tercihtir.




"Ağlama"


"Ağlama" ya da, “Surat asma,” “Bebek misin sen büyüdün artık,” “Bunda korkacak ne var,” gibi söylemler de sakıncalıdır. Ancak çocuklar üzgün olunca ağlar ve siz onların duygularını sadece kelimelerle kontrol edemezsiniz. Söyledikleriniz onları korkutur. Çocukları bu gibi durumlarda güçlü olmayı öğretmek doğaldır ancak olumsuz önermelerle yaklaşmak çocuğa kendini iyi hissettirmez ve duygularının aslında önemli olmadığı mesajını alırlar. “Kaan, seninle kavga edip küstüğünüzü söylediğinde çok üzülmüş olmalısın,” ya da “Evet denizdeki dalga, alışık olmadığın için sana korkutucu gelebilir ama gel birlikte girelim ve ayaklarımızı gıdıklamasını hissedelim. Söz veriyorum elini bırakmayacağım,” gibi yaklaşımlar daha yapıcı olacaktır. Çocuğunuzun gerçek duygularını ifade ederek ona kendisini ifade edecek kelimeler de vermiş olur ve empati kurmayı öğretmiş olursunuz.




"Neden kardeşin gibi olamıyorsun?"


Çocuğunuza, kardeşini ya da bir arkadaşını örnek olarak göstermek mükemmel bir çözüm gibi gelebilir. “Bak, Burak paltosunun fermuarını nasıl kapatıyor,” dersiniz mesela. Ancak çocuğunuzu başka bir çocukla karşılaştırmak her zaman ters tepecektir. Uzmanlar, çok çocuklu ailelerin, çocukları arasında kıyas yapmalarının normal olduğunu söylüyor. Ancak bu durumun çocuğa yansıtılmasının doğru olmadığını da ekliyorlar. Çocuğunuzu, arkadaşınızın çocuğuyla kıyasladığınızda, kendisinin farklı olmasını arzuladığınızı düşünecektir. Karşılaştırma yapmak, eleştirdiğiniz davranışı değiştirmesine de yardımcı olmaz. Hazır olmadığı bir konuda kendisini baskı altında hisseden çocuğun aklı karışır ve kendine olan güveni azalır.




"Sen zaten daha iyisini biliyorsun..."


Aynı karşılaştırmalar gibi, iğneleyici lafların düşünemeyeceğiniz etkileri olabilir. Her şeyden önce, bir çocuğun sizden daha fazla bilgi sahibi olması imkânsızdır. Çocuğunuz gerçekten çaydanlığın, ağır ve tehlikeli olduğunu bilebilir mi? Tabii ki hayır. Bir önceki gün aynı hatayı yapmış olsa bile, yorumunuz ne üretici ne de destekleyici olacaktır. Çocuğunuza eleştirel yaklaşmak yerine, “Böyle yaparsan daha çok hoşuma gider canım,” diyebilirsiniz. “Bunu yaptığına inanamıyorum” ve “Tam sırası şimdi!” gibi cümleler çok korkunç gelmeyebilir ancak etkileri düşündüğünüzden de kötü olur.




"Tehditkâr söylemler"


Tehditler, genellikle ebeveyn öfkesinin sonucudur ancak pek işe yaramaz. “Şunu yap yoksa!” veya “Bunu bir daha yaparsan seni döverim!” gibi uyarılarda sık sık bulunuruz. Sorun şu ki, eninde sonunda tehditlerinizi gerçek hayat geçiremeyeceğinizden etkisini de kaybedecektir. Bir çocuğun yaptığı hatadan ders alması çok uzun sürebilir. Çocuğun ilgisini başka alana çekmek, çocuğu durumdan uzak tutmak, zaman vermek gibi daha yapıcı yaklaşımlar sergileyin.




"Baban gelince görürsün!"


Bu anne klişesi, yalnızca tehdit değil zayıf bir disiplin göstergesidir. Çocuğunuz üzerinde etki yaratmak için, durumla doğrudan kendiniz ilgilenmelisiniz. Ertelenmiş disiplinin, çocuğunuzun davranışlarına hiçbir etkisi olmaz. Baba eve geldiğinde çocuğunuz muhtemelen işlediği suçu unutmuş olacaktır. Alternatif olarak, ceza beklentisinin yarattığı acı da hakkettiği cezadan daha kötü olacaktır. Topu babaya atmak da annenin otoritesini zayıflatır. “Zaten hiçbir şey yapamıyorsa, annemi neden dinleyeyim” diye düşünecektir.




"Çabuk ol!"


Herkesin acele yaşadığı günümüzde, bu cümleyi kullanmayan var mıdır? Çocuğunuza bunu ne kadar sık söylediğinizi bir düşünün. Eğer gün boyu, eliniz belinizde sızlanıyor ve söyleniyorsanız, dikkatli olun. Bizim acelemiz olduğunda, bunun sebebi sanki çocuklarımızmış gibi onları suçlama eğilimimiz vardır. Suçluluk duygusu kendilerini kötü hissettirebilir ama daha hızlı hareket etmezler.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.