Çok da şey yapmamak lazım…

Yani çok şey yapmamak lazım Farukcuğum… Çok düşünmemek lazım. Öyle bırakınca oluyor işte bir şeyler.






Düşünecek bir şeyimin olmadığı bir an düşlüyorum. Bebekler geliyor sonra aklıma. Ağzında uzayan şeffaf bir salya, şeftali bulanmış bir mama önlüğü, cam gibi gözler ve biri tıkanmış minik burun delikleri… Onun evreninden dünyaya bakasım geliyor hemen ardından Acid House canlanıyor gözümde. Oradan devcileyin bir karasineğe ve devcileyin dediğim için de Kafka’ya bağlanıyorum. Bağlantı demişken şirketin wifi ağına bağlanamıyorum bu büyük sorun gibi gözükse de hiçbir önemi yok aslında. Aslında hemen hemen hiçbir şeyin önemi yok. Ağzıma sıkıştırdığım sarma sigara tam şuan en büyük anlamlandırdıklarım arasında. Eskiden şarap içmeyi aynı anlama bağlardım. Şimdiyse içişler hiç naif başlamıyor. İç iç nereye kadar diye bir laf var. Çok içilen ortamda biri mutlaka söyler. Genellikle o insanı o anda Müşfik Kenter’e benzetirim. Müşfik Kenter çok jantiydi o ayrı bir konu. Bak olmadı yine düşündüm. Neredeyse koca bir paragraf bile yazdım bununla ilgili.






Olaslıklar üzerine birkaç düşünce yaratıp bu düşüncelerin olma ihtimali üzerine olaslık hesaplaması yapıyorum. Daha önce de söylemiştim sanırım, matematiğim çok kötüdür. Haliyle işin içinden çıkamadım. Kendime olaslıkların olmadığı bir evren kurma kararı aldım. Sonra pembe polar bir pijama giyip öylece tavana baktım. Pek mümkün değil sanırım. Bu şekilde de çok sıkıldım.






Yılmaz Güney Umut filminde tam olarak umudun ve çaresizliğin kendinden bahseder. Elinde koca bir hayatla kalakalırsın. Dümeni nereye çevirirsen bir anda ışık hızıyla o yola girersin. Ne olduğunu anlamadan girdiğin yol çıkmaz, sapa bir hal alır. O zaman yeni yollar bulursun. Bulmakla kalmaz yeniden yeni bir yola, yolculuğa doğru çıkarsın. Dolayısıyla hayatın tamamında yollar, sapalar, çıkmaz sokaklar ve Google Street View’ın yardım olmadan kavşakları bulmaya çalışırsın.






Yani demem şu ki düşünmeden geçirdiğimiz bir an varsa o anın hastasıyım. Çok şey yapmamak lazım Farukcuğum dediğim gibi. Aşırı düşünmeye gerek yok. Binali Bey’de öyle diyor. Çok düşünme falan. Koskoca bakandan daha mı iyi bileceksin sen Faruk! Doğduğundan beri düşünüyorsun kaymakam mı oldun? Vali mi oldun? Düşünme yani bu kadar, olur bir şeyler.






Bir arkadaşım vardı bir şeyin olmama ihtimali sıfır dedi. İnanılmaz iddialı bir laf değil mi sence de Farukcuğum? Sonra düşündüm bu konuyu (oysa haddim değildi düşünmek) Hayatta bir şeyin olmamasının ihtimali yok hakikaten! Kız mükemmel haklı! Bir şeyin olmaması bile bir mesele.






Bu yüzden çok da şey yapmamak lazım... Merkür etkisi diyelim, Venüs güzelliğine bulanalım sonra Sultan Süleyman’a mı kaldı dünya diyelim. Kaymakam olsan dinlerdim dediklerini Farukcuğum. Ama sıradan bir insansın. Bu yüzden normal, fakir hayatlarımızda gündelik siyaset konuşmalarına devam edelim.






Sigarayı da yılbaşında bırakıyordun değil mi?

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.