Ekmeksiz
"Hayat nasıl gidiyor?" diye bir soru sordu çok çok eski bir arkadaşım reggae müzik eşliğinde. Sanıyorum müziğin etkisi bünyemi sarmıştı. Gürültü içinde olabildiğince sakin kalmaya çalışarak naiflikle cevapladım:
"Delik bir market poşetinden akan kısırlık buğday gibi..." Ortamın verdiği etkiyle ne demek istediğimi anlamadı. Oysa kendisini bağlara bahçelere adamış bir insandır "bu" demeden buğdayı anlar.
Lakin anlamadı işte.
-"Nasıl yani? Nasıl bir buğday?"
- "Kısırlık buğday. Poşetten akıyor. Sıkkın, yılgın gidiyorsun, bir anda beklenmedik bir şey oluyor ve senin türünden daha uzun yaşama ihtimali olan poşet sivri bir cisme takılıp yırtılıyor. Ve içinde bilmem kimin memleketten getirdiği kısırlık buğday var.
"Kahretsin!" dediğin anda ılık lıklık, yaldır yaldır akmaya başlıyor buğday. Poşetteki delik çok küçük değil ama Ayşe Teyze'nin caarrtt diye yırttığı çarşaf gibi de olmamış. Minimal üstü bir yırtılma söz konusu. İnce buğday taneleri akıyor. Bazı iri taneler poşetin akışkanlığını bozuyor ama arkadan gelen hücum dolusu buğday var."
Müziği mi dinliyordu benim söylediklerimi mi düşünüyordu bilemedim. Yere baktı ve dans ritmini bozmadan kulağıma yaklaştı;
"Bu poşette patlıcan olsaydı hayat öyle akar mıydı Pınar?" diye sordu. Elleri kalça hizzasında aheste aheste salınıyordu. Yarı gülümser ifadesiye yüzüme bakan adam çocukluğumu beraber geçirdiğim adamdı. O sırada diyemedim ona gerçeği... Hikayeyi baştan sona yanlışlıklar üstüne kurduğumu...
Kısırlık buğday olmaz. Mantık hatası dolu hayat tasvirime kısırlık bulguru yapıştırıyorum. O değil de bulgur gibi akan hayat; ekmeksiz giderin var!
Gökyüzüne küsen, bahara sırtını dönen, güneşi hiçe sayan insan.. Sen kimsin ki mini sıkıntılarınla evrene küsüyorsun?
YORUMLAR