Makarna süzgeciyle tel toka

“Sen almıştın!” diye kızsan da, kapının önüne koysan da, çöpe atsan da eşyaların seni hayata bağlayan parçalar. Tek başına bedeninle uçan balon gibi bir şeysin. Seni üzerinde yaşadığın dünyaya tutunduran, biraz da hayatına kattığın eşyalar.


Eşyalarımızdan vazgeçemiyoruz, çünkü bazen bir eşyadan vazgeçmek bir hayattan vazgeçmek anlamına geliyor. Yaşadığın hayatı seviyorsan seni ona bağlayan eşyalardan da kopmak istemiyorsun.


Elif’i Amerika’dan Türkiye’ye kesin döndüren kırmızı bavulu tam boşaltamadım. Eve tam yerleşmek istemiyorum. Makarna süzgeci lazım mesela, alamıyorum. Beni besleyecek, mutlu edecek bir şeyle günü gelince vedalaşmak istemiyorum. Temizlik kovası da lazım ama onu almama nedenim başka. Pazar günü gibi bir şey temizlik kovası. Twitter’a fotoğrafını koyup altına “ömür boyu sıyırılmaya çalıştığım zorunluluklar-temsili” yazsan ancak anlatabilirsin.


Bu evi seviyorum. Yaşını, tıpkı Büyükada’daki gibi yürürken gıcırdayan tahtalarını, yüksek tavanıyla pencerelerini, pencerelerinden aya bakmayı seviyorum. Ama kışı altı ay süren bir şehirde soba yakmayı becerebilecek miyim, o sobayla ısınabilecek miyim bilmiyorum. Bazı şeyleri neden yaptığını kendine çok da açıklayamıyorsun. Bu eski evin içine ilk girdiğimde kendimi iyi hissettim. Bu histen öte söyleyeceklerimin hepsi boşunadır.


Bazen bütün yaşadıklarının, yaşamayı seçtiklerinin tek sebebi bir “his” oluyor. Yanında iyi hissettiğin için birine hayatında yer açıyorsun. İçinde iyi hissettiğin için bir elbiseyi üzerine geçiriyorsun ve içinde iyi hissettiğin için bir eve taşınıyorsun. Biri, elbise, ev hepsi aynı aslında, sığındığın şeyler.


“İyi”yi açıklamak zor. İnsanoğlu içinden gelen sesi hep geleceğe yormaya meyilli. Oysa bu gelecekle değil, daha ziyade biriktirdiklerinle ilgili. Sevdiklerin, sevmediklerin, kaçarak uzaklaştıkların, özlem duydukların sen bir gün unutsan da içinde saklı duran bilgiler. Hayatının önemli dönemeçlerinde, seçmek zorunda kaldığında biriktirdiklerin süzülüp sana ne yapacağını söylüyor. Her yol ayrımında farklı bir hayat seçiyorsun. Karşımıza çıkan bütün yollara girebilseydik, istediğimiz zaman dönüp diğer yola sapabilseydik acaba kaç farklı hayat yaşardık? Sonunda kim olurduk?


Yolun doğrusu yanlışı yok galiba. Doğrusu varsa bile yanlışına da sapmalı. Yeterince biriktirmek, varsa doğrusunu seçebilecek hale gelmek için.


Sonraki kavşakta nereye sapacağımı bilmiyorum. Biriktiredurduklarım bir şeyler fısıldar herhalde.


Saçlarım önüme düşüyor. İki siyah tel toka çıkarmak için kırmızı bavulu açıyorum. Elime Damla’nın son gün klavyenin yanına bıraktığı defter geliyor. Kapağında balığın üzerine tünemiş saksafon çalan bir adam, altında da çocuk el yazısıyla iki cümle: “hiçbir şey asla göründüğü kadar kötü değildir. o zaman hayal kur, hayal kur, hayal kur.”

Hep yaptığım şey.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir gönül sesimizi titrettin perihancım eline yürğine. kalemine sağlık
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.