Korona günlerinde geleceğe asılmak

Birkaç yıl önceydi. Evde az vakit geçirdiği için pek karşılaşmıyorduk. O gün salonda denk gelince konuştuk biraz. İşlerinin yoğunluğundan bahsederken yerdeki toz öbeklerinden gözlerini kaçırıyordu. Açık pencereden içeri giren havanın etkisiyle gelip pantolonunun paçasına yapışınca, konuya dair bir söz söyleme gereği duydu. «Akşam üzeri Pacha’dan elektrik süpürgesini alacağım.»


Arkadaşının yazıhanesinde kullandığı eski elektrik süpürgesini ayda bir ödünç alıyordu. İki bağlantı borusundan biri eksik olduğu için ancak bir çocuğun rahatlıkla kullanabileceği süpürge, toz almak için iki büklüm olmayı gerektiriyordu. On beş dakikalığına bel ağrısını sorun etmiyordu da, o son sefer doğrulurken başını mutfak tezgâhının köşesine çarpıp patlatınca biraz korkmuştu. Hatırlatınca, yarım ağız «Haklısın, yeni bir tane almak lazım» dedi. «Kaç kere almak istedim, bırakmadın» diye ikileyince, «Tamam ama… geçmişte kaldı. Şimdiye odaklan, bugüne, bugüne…» dedi. Sonra konuyu değiştirdi. Bağlantılı geçişlerle konuyu değiştirmekte ustaydı. Benim o dönemde, karşımdakine «senin yüzünden» suçluluğunu yaşatmakta usta olduğum gibi. «Geçmiş yok. Aslına bakarsan gelecek de yok. Meselâ biriyle randevulaştın, haftaya salı, ayın 5’inde dedin. Ayın 5’i yok ki daha. Havaya astığın bir söz sadece.»


Ev arkadaşlığı kolay değil. O hafta gidip elektrik süpürgesi aldım. Taşınırken orada bıraktım, şehir değiştiriyordum yanımda götüremedim. Ama ev arkadaşımın geleceğe dair sözlerini cebime attım. Bazen zor ilişkiler, zor insanlar, zor dönemler insana hayatı kolaylaştırmasına yardım edecek tecrübeler hediye ediyor. Ne zaman haftaya yapmam gerekenler karşısında küçüldüğümü hissetsem, geleceği havaya asmayı hatırladım, denedim. İşe yaradı.


Bugün evi süpürürken, Pacha’nın çocuk boyu elektrik süpürgesi geldi aklıma. Çıkardığı sanayi tipi gürültü olsa da, boyuma göre bir süpürgem var diye şükrettim. Şu günlerde en sık yaptığım iki şeyden biri, şükretmek. Diğeri ise gelecekte asılı kalmak!


Bildiğimi tersinden okuyorum. Hayatta kalmanın tarifi, yeni durumlara uyum sağlamak. Uyum sağlamak, yeniden şekil almak, bir şeylere yeniden şekil vermek demek ve kendi ezberini bozmayı gerektiriyor. Anda kalmak, gelecek endişesini azaltmak istediğimde işe yarıyor. Fakat kış vakti, dört duvar arasında anda kalmaya çalışmak, anın ağırlığını artırıyor. İhtiyaç duyduğum, bunun bir aralık olduğunu, başladığı gibi biteceği gerçeğini hatırlamak. İşte bu yüzden, bugünlerde bana güç veren, daha ziyade gelecekte yaşamak. Olmadığını değil, olduğunu düşündüğümde rahatlıyorum, canlanıyorum. İçinden geçtiğim bir tünel, neticede el yapımı, başı gibi sonu da var.


Tecrit tünelinin çıkışında beni neyin beklediği değil düşündüğüm, benim neler yapacağım. Sahi, neler yapmak istiyorum? Kafelerin kış güneşi alan köşelerinde üst üste iki kahve tüttürmek. Kütüphanede kitap kokusu duyarak iş bitirmek. Mahalle pazarında seçtiğim meyve-sebzeyi küçük leğene doldurup tartılmasını beklemek. 50’li-60’lı yılların mobilyalarıyla döşeli sinemada film izlemek. Bir akşam, bir lokantanın cam kenarındaki masalarından birinde oturup, önümdeki küçük tabağın içindekileri konuşa konuşa iki saatte bitirmek.


Bu kadar mı? Tecrit çıkışı tek arzum, hayatımın basit rutinlerine dönmek mi? İlk etapta evet, ama yetmez. Bir şey yetmiyorsa ve fazlasını kotarmak için vakit de varsa, insan razı gelmemeli. Hayatı daha iyi, güzel yaşamanın formülü bu: Dahasını aramak, yaratmak.


Tünelde sükûnetle ilerliyorum, ayakta kalmaya çalışarak, gözüm yaklaştığım ucunda. Çıkışta dahası var.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.