Duyguları bastırmanın günlük hayata etkisi
Onaylanmama, dışlanma, reddedilme, sevilmeme, kaybetme gibi korkular, kişinin duygularını ifade etmesine engel olabiliyor. Duygularını ifade etmemesi ise hem günlük hayatta kurduğu ilişkileri zorlaştırıyor, hem de ona ruhsal ve fiziksel açıdan zarar veriyor.
Karşılaştığı davranış, tavır, duyduğu söz karşısında kişinin hissettiklerini belli etmeme çabası, ilişkilerine uzun vadede zarar veriyor. Günlük ilişkilerden kasıt, aile-arkadaş çevresi ve iş arkadaşlarıyla kurulanlar. Yakınlarla veya yakın çalışılanlarla ilişkiler söz konusu olduğunda, kaynağına karşı en az ifade edilen duygular hayal kırıklığı, can sıkıntısı, rahatsızlık (hattâ iğrenme), beklenti (özellikle ilgi), kırgınlık ve öfke.
İlk bakışta aile içinde bu duygular daha kolay ifade edilenler gibi görünüyor. Ancak gerçek hiç de öyle değil. En yaygın örnek, eşler arasındaki mahremiyette. Biri, diğerinin yaptığından, yaptırdığından hoşlanmıyor, ama bunu ona söyleyemiyor. Çünkü o zaman kendisini sevmeyeceğine, arzulamayacağına, onunla yakın olmak istemeyeceğine, dolayısıyla onu kaybedeceğine inanıyor. “Rahatsız oluyorum, çünkü ...” demediği gibi, söz konusu eylemlerden hoşlanıyormuş gibi davranıyor.
“Doğrucu Davut”u kendine ikinci isim olarak seçen birinin bile işyerinde olumsuz davranış, tutum ve sözler karşısında hissettiklerini ifade etmesi kolay değil. İşini kaybetme korkusu, emrederek ve hakaretamiz ifadeler kullanarak iletişim kuran yöneticisine incindiğini ve küçük düştüğünü söylemesinin önünü kesiyor meselâ. Veya iş arkadaşları tarafından onaylanmama ve dışlanma endişesiyle, öğle yemeklerinde mönüsünü hiç cazip bulmadığı yerlere gitmek zorunda kalıyor, yediklerinin onu tatmin etmediğini ifade edemiyor.
Bastırılan duygular, genellikle bir başka duygu daha uyandırıyor: Öfke. Ve kişi bu öfkeyi yansıtıyor. Örneğin eşine duyduğu öfkeyi iş yerindeki birinden veya tam tersi, yöneticisine duyduğu öfkeyi eşinden çıkarıyor.
Duyguları ifade etmemenin, ruhsal ve fiziksel sağlık üzerinde de olumsuz etkileri var. Bir duygusunu bastırmaya çalıştığında, kişinin kan basıncı yükseliyor ki buna stres deniyor. Stresle beraber hormonlarının dengesi bozuluyor. En basit örnek: Stres hormonu da denen kortizolün artması, yağlı ve şekerli yiyecek tüketmeye teşvik ediyor. Karaciğerde yağlanma ve kilo alma sebebi. Çarpıcı bir diğer örnek: MS hastalığı daha çok talepleri reddedemeyenlerin, yani hayır diyemeyenlerin hastalığı olarak biliniyor. Bilimsel araştırmalar, stres ile bağışıklık sistemi bozuklukları arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya devam ediyor. Bağışık sistemi bozuklukları dediğimizde, durumun ciddiyetini kavramak için başta kanser hastalıklarını hatırlamamız gerekiyor.
Kaybedilen sağlığı yeniden kazanmaya çalışırken, daha iyi hissetmek için pembe reçeteler ararken, esas yapılması gerekenin duygularından kaçmamak olduğunu kabul etmek şart. Ancak duygular ifade edilirse sağlıklı bir yaşam sürülebiliyor. Aksi halde yaşamak çekilmez hale geliyor. Peki duyguları nasıl ifade etmeli? Duygularını ifade etme konusunda kendini geliştirmenin çeşitli yöntemleri var. Fakat bundan önce kişinin duygularını tanıması, onları tanımlayabilmesi, isimlendirebilmesi gerekiyor. Bu yetisini nasıl geliştirebileceği de bir sonraki yazının konusu.
YORUMLAR