Bu sevginin bir beden büyüğü yok mu?
Can arkadaşlarımdan ikisi Çınar’ı ziyarete gelmişlerdi. Kırkımızın içindeydik muhtemelen. Merakla beklenen soru, saçıldı balkondaki masaya.
“İkinciyi ilki kadar çok sevebiliyor musun?”
Büyük bir açık yüreklilik olduğuna hükmettiğimiz cevabı vermiştim: “Hayır.” İlkine 4,5 yıl mesai vermiştim, şarjı daha uzun zamandır doluyordu ve kuşkusuz daha çok seviliyordu.
Dürüst müydüm? Evet. Ya haklı? Heyhat, hayatımda daha çok yanılamam muhtemelen. Verdikçe çoğalan bir şey sevgi çünkü.
Hormonların, doğum yorgunluğunun ve uykusuzluğun payı vardı o erken biçilmiş cevabın şekillenmesinde. Belki de bebeğimin henüz benimle iletişime geçememiş olması.
Ama dünyadaki yerini senin yardımınla bulacak, bu yüzden seni ‘bir şey’ yapan ve evrendeki yerini sana konumlayan bebek, kendine gelmeye başlar başlamaz mıhlıyor sevgisini yüreğindeki yere. İlk gülücükten sonrasıysa zaten alamet.
Başlıyor gel-git zamanı: “Bunu bu kadar severken, büyüğe haksızlık ediyor muyum acaba?” sorgulaması.
Sevgide cömertlik var özetle. Başka birine sunduğun anda genişleyiveriyor. Anneysen, bu sevginin yanına kaç X atacağın sana kalmış. Zaman geçtikçe …XXXXXXL oluveriyor bedeni.
İkinciye yüreğinde ilki kadar yer açamayacağından işkillenen tüm annelere deyivereyim: Bunun korkusu sadece bir yanılsama.
Eşini de daha çok sevmeye başlıyorsun bu arada. Daha çok sevdiğinden de, daha kırılgan oluyorsun.
Hep kalender olabilen ben misal, ömrümde dökmediğim gözyaşını döktüm heriften beklentilerin arifesinde. Açsam “Sopalıkmış hakketen” dersin belki ama sonuçta erkek bu kafalar. Onların sevgileri başka şekillerde zuhur ediyor.
Sadece şu var:
Çocuğuna gösterdiği sınırsız sevgi ve anlayışla kalbi büyüse de, verdiği mesailerle kendi eksilen kadına, bunların azıcığını yansıtsa, kapanıyor tüm yaralar.
YORUMLAR