Anne Frank’ın hatıra defteri

(4 Ağustos 1944)


“Sevgili Kitty,


İki yıldır duyduğum ama hala alışamadığım günlük seslerle uyandım. Sandalyeler çekiliyor, yataklar katlanıyor, örtüler kaldırılıyor.


Kalkmak istemiyorum. Ötekilerin aynısı olacak bir başka güne daha başlamak istemiyorum. Karnım ve kasıklarım sancıyor. Midem bulanıyor. Anlıyorsun değil mi? Evet. Yine adet görüyorum. Kötü kokuyorum. Annem bütün bunlara alışmam gerektiğini, artık benim de bir kadın olduğumu söylemişti ona ilk anlattığımda. Kadın olmak ille de acı çekmek mi?


Yatağımda, daha doğrusu iki sandalye ekleyerek boyunu uzattığım gıcırdayan kanepede doğrulup, bahçeye bakıyorum. Söylemiş miydim, kestane ağacım bu yıl çok çiçek açtı. Of, karnım çok ağrıyor. Annem anlattı, yumurtlama dönemi falan dedi ama niye sadece biz? Neden erkekler ayda bir kez bu acıyı çekmiyor?


Dur. Değişik bir ses duyuyorum şimdi. Giriş kapısına şiddetle vuruluyor. Pencereden aşağıya bakıyorum. Donup kalıyorum. Kapısında ürkütücü gamalı haçların sıralandığı siyah bir kamyon. Çelik miğferli, elleri silahlı askerler. Uzun ve siyah deri paltolar giyinmiş sivil adamlar.


Almanca ve Felemenkçe bağırmalar. Annemin ve Margot’nun çığlıkları. Kanepeye büzülüyorum. Postal sesleri yaklaşıyor. Kapı açılıyor.


Bir asker içeriye giriyor. “Benimle gelin, tutuklusunuz” diye bağırıyor. Kalkmaya çalışıyorum. Of, karnım çok ağrıyor. Asker, “hasta mısınız” diyor. Evet. Hastayım, hem de çok hastayım. Karnım ağrıyor. Kasıklarım sancıyor ve “neden sadece biz kadınlar” diye düşünüyorum.


Bisiklete binmeyi, ıslık çalmayı, dünyaya bakmayı, kendimi genç hissetmeyi ve hür olmayı özlüyorum. Kestane ağacım bu yıl çok çiçek açtı. İçim acıyor.


Hoşça kal Sevgili Kitty.


Dostun Anne”…


***


Yok. Dünyanın belki de en çok bilinen “hatıra defteri”nin sahibi Anne Frank’e ait değil bu satırlar. Bunları ben yazdım, çünkü 4 Ağustos 1944 Cuma günü Anne Frank iki yıldır ailesiyle birlikte gizlenerek yaşadığı ve günlük tuttuğu evde Naziler tarafından tutuklandı ve bu bölümü yazamadı.


Altmış dile çevrilen, yüzlerce kez basılan “Anne Frank’ın Hatıra Defteri”ni yazan Anneliese Marie Frank ya da bilinen kısa adıyla Anne Frank, Yahudi bir ailenin kızı olarak 12 Haziran 1929’da Almanya’da doğdu.


Mayıs 1940’a kadar Anne Frank ve ailesi için işler iyi gitti. Sonra savaş patladı. Nazi ordularının işgal ettiği ilk ülkelerden biri olan Hollanda’da Yahudiler için hayat alabildiğine zorlaştı.


Baba Otto Frank, ailesiyle birlikte saklanmanın yollarını aradı. Kendi işyeri binasının arkasındaki iki katlı bir eve yerleştiler. İki yapı arasına hareket edebilen bir kitaplık koydular ve giriş çıkışları buradan yaparak tam iki yıl sürecek olan “gizli” hayatlarına başladılar.


Anne Frank’e on üçüncü yaş gününde bir hatıra defteri armağan edildi. Anne, bu deftere yazmaya başladı. Yazdığı ilk satırlar 12 Haziran 1942 tarihini taşıyordu. Anne, yazdıklarına hep “Sevgili Kitty” diye başlıyor ve her defasında da “Dostun Anne diye bitiriyordu. Kitty Almancada “kedicik” anlamındaydı. Nedir, aynı sözcük özellikle o yaşlardaki kızlar arasında “dostum, arkadaşım” anlamını da taşıyordu.


Anne Frank defterine bu adı vermişti çünkü o yaşında defterinden başka hiç arkadaşı yoktu. 20 Haziran 1942 Cumartesi günü günlüğüne, “on üç yaşında bir kızın bu dünyada yapayalnız olduğunu hiç kimse anlamıyor, işte onun için bu hatıra defteri benim arkadaşım” diye yazmıştı.


Anne Frank, Kitty’ye iki yıl boyunca her gün yazdı. Gençliğe adım atmaya hazırlanan bir çocuk hele de bir kız çocuk neler hissederse hepsini yazdı. Enikonu bir hapis hayatı yaşayan bir çocuğun bütün özlemlerini, bütün acılarını yazdı.


Çok sevdiği kestane ağacını ve “şişko” kedisini yazdı. Yaptıklarını yazdı. Yapamadıklarını yazdı. Bisiklete binememenin, ıslık çalamamanın hüznünü yazdı.


Aybaşı olmasını, karnına ve kasıklarına sancı saplanmasını, ‘kokusundan iğrenmesini’, körelmiş bir jiletle ‘traş’ olmasını yazdı.


O gizlendikleri evde geçirdiği iki yıl boyunca neler görüp, neler hissetmişse, bütün bunları bir çocuk gibi, genç kızlığa adım atan bir çocuk gibi yazdı. Dışarıdaki rezil dünyadan ürken ama aynı zamanda o dünyaya karışabilmenin özlemini de çeken bir genç kız gibi yazdı.


Frank ailesi 4 Ağustos 1944’te Naziler tarafından tutuklandı. Polonya’daki Auschwitz toplama kampına götürüldüler. Baba Otto Frank, Sovyet Ordusunun kampa girmesiyle kurtuldu. Eşi ise kampa getirildikten on beş gün sonra ölmüştü.


Otto Frank Hollanda’ya döndü. O eski evde Anne Frank’ın hatıra defterini buldu. Kızının yazdıklarını defalarca okudu. İki yıl boyunca küçücük bir odada, günün her saatinde yan yana, omuz omuza durduğu kızının aslında ne kadar yapayalnız bir hayat yaşadığını dehşetle anladı. Anıların bir kitap olarak bastırılması önerisine uzun bir süre direndi ama sonunda kabul etti.


Anne Frank’ın Hatıra Defteri, yüzlerce kez basıldı. Ders kitaplarına konuldu. Tiyatroya uyarlandı, filme çekildi. Böylece küçücük Anne Frank, bir insanlık ayıbının tüm dünyada tanınan dev bir simgesi oldu.


12 Haziran onun doğum günüydü. Onu hatırladım ve bunları yazdım işte.


Yok. Unutmadım. Anne Frank’ın sonunu sordunuz değil mi? O, Auschwitz’den sonra götürüldüğü Bergen-Belsen toplama kampında ablası Margot ile birlikte Nisan 1945’te tifüsten öldü.


İnanın daha on altı yaşındaydı.


Hoşça kal Sevgili Kitty.


Dostun…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir dönemin en büyük sabun üreticisi nazilerin sloganı, almanya almanlarındır. flemenkistan da almanyanın yavru vatanıdır. alman ırkından olmayanın buralarda yaşamaya hakları yoktur, olunca anne frank'ın ölmekten başka bir şeyi kalmamış, netekim. yazar belirtmemiş merak ettim, savaştan sonra geride kalanlar, afedersiniz yahudiden özür dilemişler mi, yoksa işi tarihçilere mi havale etmişler? nadire
    CEVAPLA
  • Misafir anne frank'ın hatıra defterini onun yazdığı yaşlarında okuduğumda ötekileştirme kavramıyla ilk orada karşılaşmıştım. naziler, kendi gibi olmayana hayat hakkı tanımıyordu. sonra, arkadaşımdan, babasının, aman oğlum okulda kürt olduğunu sakın belli etme” tembihi duyduğumda, bu ayrımın daha yumuşak biçiminin bizde de olduğunu; her ulus ideolojisinin kendi gamalı haçını insanların vicdanlarını mühürlemek amacıyla kullandığını acıyla hissettim. savaş sonrası ve günümüz avrupa birliği süreci bir daha bu acıların yaşanmaması içindir de. teşekkürler lemi özgen. fy
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.