Bir devrin sonu…

Çocukluğuma, gençliğime ait ne varsa tek tek elimden kayıp gider oldu son zamanlarda...


Her şey Barış Manço’nun ölümüyle başladı. Aslında Adile Naşit’le başlamıştı ama onun ölümünün ‘Bir devrin sonunun başlangıcı’ olduğunu anlayamayacak kadar küçüktüm o yaşlarda...


Barış Manço’yu kaybettiğimizde isyan edecek yaştaydım öyle zamansız bir ölüme... Hoş, ölümün zamanlısı da yoktu ya...


Ardından Kemal Sunal geldi. Sonra Fikret Kızılok. Yakın zamanda Michael Jackson. Biraz sonra Whitney Houston. Çocukluğuma neşe katan, gençliğimde odamın duvarlarını süsleyen, buraya sığdıramayacağım bir sürü isim tek tek ayrılmaya başladı dünyadan. Oysa ben hepsini çocuklarıma bir bir anlatacak, Moda’ya taşındığımızda onları Barış Manço’yla tanıştıracaktım.


Bugüne evrilmemde öyle ya da böyle emeği olan idollerimin hepsi beni yolda bırakmaya başladı zamanla... Her seferinde ‘Artık biraz daha büyüdün, bu hayatta tek başına ayakta durmalısın’ dermiş gibi...


Ve bir sabah uyandık ki Robin Williams ölmüş.


Alaaddin’in Sihirli Lambası’ndaki cine ses veren, Ölü Ozanlar Derneği’ndeki öğretmen rolüyle bugün dört elle sarılmak istediğim ‘alternatif eğitim’ tohumlarını aslında içime eken, Bird Cage’deki tiplemesiyle LGBTi bireylere dikkat çeken, izleyen her çocuğa ‘Keşke benim de Mrs. Doubtfire gibi bir dadım olsaydı’ dedirten, Kanca’daki Peter Pan’ın peşinde bizi Düşler Ülkesi’ne götüren, Balıkçı Kral ile içimizi burkan ve yüreğimde en çok yer eden Good Will Hunting’deki terapist rolüyle seyretmeye doyulmayan bir performans sergileyen Robin Williams, bütün o saçtığı kahkahalara, yaydığı mutluluğa rağmen kendisi mutlu olamamış.


Uzun zamandır manik-depresif sendromuyla mücadele eden Williams, son girdiği depresyon dalgasından çıkamayınca hayatına son vermiş.


Her ölüm zamansız. Her ölüm yersiz. Ancak böylesi milyonlara neşe saçan bir insanın hayatı geride bırakmasını kabullenmek iyice zor.


Manik-depresif (bipolar) sendromunun da dahil olduğu ruhsal hastalıklar, hak ettiği ilginin yarısını bile görmüyor, görmezden geliniyor toplumda... Halbuki en ‘Onda olmaz’ dediğimiz insanda olabilecek kadar sıradan ve yaygın.


Robin Williams’ın ölümünün tek tesellisi, bu vesileyle, genç-yaşlı, ünlü-ünsüz, kadın-erkek demeden her sene birçok insanın hayatına son vermesine sebep olan depresyon ve diğer ruhsal hastalıkları konuşmaya başlamamız olurdu.


Böylelikle çocukluğumuzu biraz daha geride bıraktığımız bir devrin sonu, ruhsal hastalıkların etrafındaki tabuların yıkıldığı, ruhsal hastalığı olan insanların hak ettiği ilgiyi ve kabullenişi gördüğü yeni bir devrin başlangıcı olurdu.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.