14 ada ve adaları çevreleyen kanallar üzerine kurulu kuzeyin Venedik’i olarak tanımlanan bu şehri, beyazlar içindeyken tarihi parlamento binasının çatısından iplere bağlı kuşbakışı izlemekse özel bir deneyim.


Eksi 8 derece! Bu havada kim bir şehri keşfeder, bu soruyu o gün birbirimize kaç kez sorduk hatırlamıyorum.


Otelden çıktığımızda nasıl bir keşfe çıktığımıza dair pek bir fikrimiz yoktu. Volvo limuzinin arka koltuğuna kurulmuş dışarıda fırtınaya dönüşen kar yağışını izliyordum. Şehrin merkezindeki küçük Riddarholmen Adası’nda, bir gece önce yağan karın bembeyaz örttüğü caddeleri adımlamaya başladık.


Birkaç dakika sonra üzerinde dağcı kıyafetleriyle iki İsveçli hanım geldi yanımıza. “Hazır mısınız?” diye sordular... Hazır mıydık? Sırasıyla Murat’a, Özge’ye, Jeol’e, Hande’ye ve Ebru’ya baktım. Elbette hazırdık, biz yoldan gönüllü çıkmıştık! Şehrin en güzel yapılarından biri olan Parlamento binasının içindeydik. Binanın iç tarafındaki asansörlerle önce çatı katına çıktık.


Soğuğa karşı dayanıklı termal kıyafetler, eldivenler, kask... Ve güvenlik için tur boyunca kullanacağımız çelik halat. Hepimiz tam bir dağcı gibi görünüyorduk. Güvenlik brifinginin ardından 43 metre yüksekliğindeki Parlamento binasının çatısındaydık. Şiddetli kar fırtınası devam ediyordu ancak birkaç dakika sonra “Bu havada buraya kim çıkar” yorumları yerini “Tamda bu havada çıkılmalı” cümlelerine bıraktı. Çatıya kurulan “Keçi yolu” diye tabir edebileceğimiz 300metre uzunluğundaki inişli çıkışlı çelik platform, bizi nasıl bir turun beklediğine dair ipuçları veriyordu ama yaşadığımız olağanüstü deneyimi anlatmaya inanın kelimeler yetmiyor...


Ve tur başladı



Vücudumuzu çepeçevre saran halatlar, platform üzerinde yol boyunca devam eden bir boruya bağlanmıştı. Çelik halat bizim için güvenlik demekti anlayacağınız. Rehberimiz, “Çelik halatınızı köpek gezdirir gibi tutun” diyordu sık sık.


Gerçekten de kolay ve güvenli hareket etmenin yolu köpek gezdirir gibi yürümekti. Bir tarafımızda Baltık Denizi’ne dek uzanan bembeyaz Stockholm, diğer tarafta görkemli Parlamento binasının avlusu... Birbirine köprülerle bağlı kanallar üzerine yerleşen 14 adanın tümünü görebiliyorduk. Manzaranın güzelliğine dalmışken, rehberimizi dinlemeyi de ihmal etmiyorduk; önümüzde uzanan adalar şehre ismini de vermişti. İsveççe’de sağlamlaştırılmış kütük anlamında gelen stock ile adacık anlamına gelen holm kelimelerinin birleşiminden oluşmuş Stockholm.


Turumuz Kral Gustav, Büyük Kuzey Savaşı, bir dönem şehri neredeyse yok eden veba salgınıyla devam ediyor. Ne yalan söyleyeyim rehberimiz de kar fırtınası altında olmamıza rağmen tarihi bilgileri eğlenceli bir şekilde anlatmayı başarıyor. Kulağımız onda parmaklarımız deklanşörde, belki de bir daha görme fırsatı yakalayamayacağımız bembeyaz şehri fotoğraflamakla meşgulüz.


Eski kent merkezi Gamal Stan, bohemlerin adası Sodermalm, görkemli Kraliyet Opera Binası, Mälaren Gölü’nün Baltık Denizi ile birleştiği noktaya kadar göz alabildiğine manzara ayaklarımız altında uzanıyor. İnsanoğlunun kuzeyin zorlu soğuğu ve coğrafyasına karşı verdiği savaşın tarihçesini izliyoruz... Şehrin güzelliğine eklenen beyaz örtü ise sessiz ve masalsı bir hava yaratıyor.


Gondolen Kulesi’nden bakmak



Stockholm’ü kuşbakışı seyredebileceğiniz diğer nokta Gondolen Kulesi. Stockholm Limanı’nın hemen girişinde yükselen kulede bulunan Eriks Restoran ise mutfağında takdire şayan lezzetler sunuyor. Istakoz kremalı çorba, somon ve sorbe. Öğle saatlerinde de aynı şekilde yoğun talep gören Erik’s de şehrin olmazsa olmazlarından. www.eriks.se


Haber: Levent Özçelik

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.